Türkiye'de pek fark edilmedi, ama
İslam dünyasında seçimlere duyulan ilgi çok yüksek oldu. Sadece
iktidar elitleri değil, aydınlar ve geniş
halk tabakaları da seçimi hem yakından takip etti, hem de büyük bir heyecan duydu. Bunu geçen haftanın tamamını
Mekke ve Medine'de geçirdiğim süre içinde yakinen müşahede etme fırsatını buldum. Hac gibi
umre de İslam dünyasının her tarafından insanların toplanmasına vesile olan bir
ibadettir. İsmini bilemediğimiz, haritadaki yerini gösteremediğimiz küçüklü büyüklü
Afrika ülkelerinden Uzakdoğu'ya kadar her renkten ve kavimden insan aynı mekanda toplanır. Birlikte ibadet edersiniz, aynı mekânda
tavaf edersiniz. Kiminle tanıştıysak, bize ilk sorulan
Abdullah Gül oldu. Yeni
cumhurbaşkanımızın ismini Araplar gibi Afrikalılar da "Abdallah Ğol" diye telaffuz ederler.
27
Ağustos Pazartesi günü
akşam üstü yatsı namazını beklemek üzere Harem'de Ka'be'ye yakın bir yerde namaz kılmak için bekliyordum. Kendime tam Rükn-ü Yemani'nin hizasında güzel bir yer bulmuştum. Harem'de namaz kılmanın sevabı 100 bindir; bir arkadaşın hesabına göre bir günlük namazın sevabı 270 seneye denk (Medine'deki Mescid'de 1.000, Kudüs'teki Mescid-i Aksa'da 500). İnsanın namazdan yorulunca yapması gereken şey Kur'an okumak, Allah'ı zikretmek veya Ka'be'yi seyretmek olmalıdır. Ka'be'yi seyretmenin engin bir zevki vardır ve seyri dahi sevaptır.
Yerde bağdaş kurmuş vaziyette Ka'be'yi ve tavaf eden insanları seyrederken yanımda orta
yaşlı bir zat bana saati sordu. "Saat 20.00" dedim, "namaza 15 dakika var". Böylece tanıştık. Ülkesini sorunca Afganistanlı olduğunu söyledi ve ilk sorusu Abdullah Gül oldu. Biraz tedirgin bir ses tonuyla "Yarınki seçimde bir problem olur mu, askerler müdahale eder mi?" dedi. Daha
cevap vermeme fırsat kalmadan solumda oturan siyahi bir
Müslüman söze karıştı: "Türk olmanıza çok sevindim, ben de Abdallah Ğol'u soracaktım. Yarın seçilir mi inşallah?"
Ben de engin bir tevekkül duygusuyla "İnşallah problem olmayacak, seçilir" dedim. Onlar söze devam ettiler, her ikisi de Türkiye'deki cumhurbaşkanlığı seçimini ne kadar yakından takip ettiklerini, heyecanla sonucu beklediklerini anlatmaya başladılar. Hayretler içinde kaldım. Çünkü ayrıntı kabilinden bilgileri dahi biliyorlardı, öyle ki, Türkiye'de askerî müdahalelerin cuma gecesi yapıldığını bile biliyorlardı. Konuşmamız böylece 15 dakika kadar sürdü, o arada yatsı namazı için müezzin kamet getirdi. Sudanlı "Bu
mübarek mekanda dua edelim, Türk kardeşlerimize, kazasız belasız bu seçimi başarsınlar, hayrı ve bereketinden bütün dünya Müslümanları istifade etsin" dedi. Tabii ki çok duygulandım. Bu minval üzere tanışmalara ve konuşmalara Medine'de de şahit olduk. Bazıları yakamızdaki rozetteki Türk bayrağını görünce çevirip seçimi soruyordu. Gözyaşı dökenler, dua edenler, bizi
tebrik edenler vs.
Uzun yıllardır Medine'de yaşayan değerli bir dostumun anlattığına göre Suud ailesinden önemli bir zat -ismi lazım değil- o kadar heyecanlanmış ki, çoluk çocuğunu, maiyetindeki insanları toplamış, İstanbul'a gelmiş. Uçakta değerli dostumuza dediği şu olmuş: "Abdallah Ğol'un şerefine Medine'deki tam bir yıllık harcamayı İstanbul'da bir haftada harcadım." İlginç bir
kutlama veya sevinç belirtisi tabii.
Evet, Türkiye'ye bir cumhurbaşkanı seçildi, bütün dünyanın gözü kulağı bize döndü. İslam âleminde ise sessiz bir sevinç fırtınası yaşandı. Ben de hayırlara vesile olmasını diler, Sayın Gül'e başarılar dilerim.
ALİ BULAÇ/ZAMAN