Ali Bulaç'ın Zaman'daki yazısının ilgili bölümü
.. Deniz
Baykal ilk elden kendisine karşı yapılmış operasyonu
yanlış teşhis ediyor: Bu Mahmutpaşa ağzıyla "göster çek" dediğimiz yöntemdir, bunun arkasında bir "aklın projesi" yatmaktadır. Operasyonun kod adı Baykal, hedefi ise R.
Tayyip Erdoğan ve
AK Parti hükümetidir.
... Bu siyasi mühendisliği kim tasarladı ve kim yürüttü? Operasyonda devlet içinde etkin olan birtakım çevrelerin bu işte müdahil olabileceklerini düşünmek hiç de
komplo teorisi sayılmaz. 2003'ten bu yana AK Parti'yi
darbelerle, antidemokratik müdahale ve yollarla iktidardan düşürmek isteyenler, bunun bir sonuç vermediğini anlamış bulunuyorlar.
Ergenekon davalarında deşifre edilen darbe teşebbüsleri bunun kanıtı oldu. Ve eğer AK Parti iktidardan edilecekse, bunun "
Deniz Baykal'lı
CHP" ile de mümkün olmadığı da anlaşıldı. Bu durumda 29 Mart'ın mirasını ustalıkla kullanıp bir "vitrin değişikliği"ne gitmekten başka seçenek görülmedi, böylelikle muhtemel bir CHP-MHP koalisyonunun önü açılmış oldu.
Belirtmek gerekir ki, yegâne seçenek CHP-MHP koalisyonu değildir, CHP-BDP koalisyonu da ihtimal dahilindedir. BDP'nin görünür gerekçeleri ne olursa olsun, kısmî anayasa değişikliğinde takındığı tutum ve 12 Eylül 2010 günü yapılacak referandumda CHP ve MHP'nin çizgisinde saf tutmaya karar vermiş olması AK Parti'ye karşı kurulması düşünülen siyasi ittifakın birden fazla seçeneğe dayandığının işareti sayılır.
Deniz Baykal üzerinden AK Parti'ye karşı yapılan bu operasyonun bir de dış ayağı vardır ki, bu ayak uzun zamandan beri AK Parti'nin Ortadoğu'ya açılmasına, İran'la yürütülen ilişkilere ve bölgede İsrail'i yine ABD'nin çizdiği genel çerçevede frenlemeyi amaçlayan tutumuna karşı yeri göğü birbirine katan Washington'daki lobilere kadar uzanır.
Bu formül tutar mı? Evet veya hayır cevabı tamamen AK Parti'ye bağlı. AK Parti iyi bir strateji geliştirebilirse her şeyi lehine çevirebilir.