Kılıçdaroğlu'yla siyaset nasıl değişir?
Her tarafta
Kemal Kılıçdaroğlu'nun ya da Halkçı Kemal'in konuşulduğunu, tartışıldığını not ederek yazıya başlamakta yarar var.
Bu bir süre daha devam edecek.
Kaydedilmesi gereken ikinci noktaya gelince...
Kılıçdaroğlu'yle birlikte
CHP'nin
seçim sandığında yüzde 30'u yakalaması anlaşılan güç olmayacak.
Yüzde 30 eşiğini geçebilir mi, geçerse ne kadar geçer sorularının yanıtları için
vakit henüz
erken sayılır.
Belirtilmesi gereken üçüncü nokta:
CHP'nin yüzde 30'u yakalamasıyla birlikte
Türkiye'de yeniden koalisyonlar dönemi açılabilir. Ak Parti, CHP ve MHP'nin arasında oluşturulacak koalisyonların, en geç bir yıl sonra yapılacak genel seçimlerle birlikte sahneye çıkması yakın ihtimaldir.
Bu üç partinin yanısıra dördüncü bir parti önümüzdeki dönemde sahneye çıkabilir mi?
Bu da dördüncü nokta.
Politika kulisinin kuytuluklarında kulaklara fısıldanan bu senaryo, Ak Parti Meclis Grubu'ndan küçük bir parçanın koparılmasıyla başlıyor, sonra da örneğin DP gibi bir partiye katılımlarla devam ediyor.
Bu senaryodaki temel soruya gelince, böyle bir partinin genel seçimlerde yüzde 10 barajını aşıp aşamayacağı meselesinde düğümleniyor.
Kimileri ise bunu bir yana bırakıp, Ak Parti oylarının şöyle ya da böyle bölünmesinin önem taşıdığına işaret ediyorlar.
Buradaki hesap çok açık:
Ak Parti'nin seçim sandığından mutlak çoğunlukla çıkıp tek başına hükümet olmasını önlemek.
Ya da örneğin CHP ile MHP arasında kurulacak bir koalisyonla Ak Parti'yi iktidardan düşürmek...
Bir başka deyişle:
2007 genel seçimlerinde olamayanı bu kez gerçekleştirmek...
Sağlıklı öngörüler için zaman, hele Türkiye gibi siyasi bir ‘tımarhane'de fazlasıyla erken.
Daha çok bilinmeyen var.
Ancak, Kemal Kılıçdaroğlu'yla birlikte kabaran umut dalgası, anlaşılan, bir yandan Ak Parti'nin işini zorlaştıracak, öte yandan siyaset sahnesinde temel taşları yerinden oynatabilecek.
Tayyip Erdoğan geçen sekiz yılın sonunda birçok bakımdan yıprandı. Son
ekonomik krizin yol açtığı işsizlik ve
yoksulluk da bunda önemli rol oynadı.
Bu iktidar yıpranmasının seçim sandığında Ak Parti'yi aşağı çekmesi gerçekçi bir beklentidir.
Yazıya giriş diye başladım ama buraya kadar yazdıklarım uzadı, giriş olmaktan çıktı.
Aklıma bir başka nokta takılıyor.
Erdoğan önümüzdeki sonbaharda erken seçim yolunu açabilir mi?
Bir başka bilinmez de budur.
Bu bilinmezin yanıtı, 12 Eylül'de yapılması planlanan ‘anayasa referandumu'ndan geçiyor. Sandıktan çıkacak evet ve hayır oranına göre Erdoğan sonbaharda erken seçim kararı da alabilir.
Ancak bu konuda sağlıklı tahliller yapabilmek için önce Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişikliği paketine ilişkin vereceği kararı beklemek gerekiyor.
Yüksek mahkemeden öylesine kararlar çıkabilir ki, Türkiye derhal erken seçime de gidebilir, Ak Parti'nin bölünmesi ya da kapatılmasına dönük bazı senaryolar hızla canlanabilir.
Olmaz olmaz demeyin.
Bu ülkede yıllar yılı
demokrasi ve hukuk devletinin önünü tıkayan ‘
vesayet sistemi'nin, ‘bürokratik oligarşi'nin gücünü kimse küçümsemesin.
Kısa bir girişten sonra Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP ile ilgili bazı değerlendirmeler yapacaktım.
Olmadı, bu konu yarına kaldı.
HASAN CEMAL - MİLLİYET