400 kişiyle gelirlerse ne halt edeceksiniz?
Bu
seçim bana fena halde 1954 seçimlerini hatırlatıyor, sonra söylemedi demeyin...
Hatırlatıyor derken, sonradan öğrendiğim şeyleri tabii; 1954 seçim sath-ı mailinde ben
deniz sütümü içip ve de anamın Çapamarka pirinç unundan yaptığı mamaları yiyip patır patır “poturu doldurmakla” uğraşıyordum...
Gerçek anlamda hatırladığım ilk seçim 1957 seçimidir, orada da
Taksim Meydanı’nda İsmet Paşa’nın yaptığı konuşma... Hasta bir “
paşacı” olan dedem, “o büyük adamı” göreyim diye beni omuzlarına almıştı (boyum altmış santimetre kadardı), Kazancı Yokuşu’nun başında,
Ankara Pazarı’nın önünde duruyorduk (şimdi otelin köşesi)...
CHP taraftarları birtakım uzun saplı süpürgeler getirmişlerdi, onları kaldırıp indiriyorlardı, çocuk aklımla “siyasetin süpürgeyle yapılan bir şey” olduğuna karar vermiştim.
Nitekim sonradan ne süpürmeler gördük o alanda...
1950 seçimlerinde
Demokrat Parti tam 420 milletvekili,
Cumhuriyet Halk Partisi ise ancak 63 milletvekili çıkardı. Arada
uçurum vardı.
(Yahu bu
Türkiye ne matrak bir ülkedir, ne Demokrat Parti demokrattı, ne de Halk Partisi
halkın partisi!)
Darbe yapmak isteyenleri
İnönü yatıştırdı (o zamanlar Internet yoktu,
Bill Gates’in doğmasına da daha beş yıl vardı, radyoevini falan ele geçirmek şarttı, zaten bir televizyonevi de yoktu), nasıl olsa halk yaptığı hatayı anlayacak, bir sonraki seçimde iktidarı gene paşaya verecekti... Böyle olması aslında iyi olmuştu, nobran
diktatör Milli Şef artık kötü geçmişini silebilir, “ülkeye demokrasiyi getiren adam” ayağına rahatlıkla yatabilir,
Amerikan yönetimi de memnun kalırdı... Başkan Truman çok sevinecek, “krediler” akacaktı oluk oluk... En önemlisi, bizi Stalin’den koruyacaklardı!
Bir sonraki seçimde, 1954 yılında yani, daha “beter” bir şey oldu: DP’nin
koltuk sayısı 505’e çıktı, CHP’nin milletvekili sayısı 31’e düştü! Uçurum daha da büyümüştü.
Karşıdevrim dolu dizgin sürmekteydi vallahi! Karşıdevrimci cahil ve aptal halk, alçak mütegallibenin kandırdığı rezil
köylü, paşaya verdiği oyları daha da azaltmıştı.
1957 yılında, benim de dedemin omuzlarından izlediğim seçimlerde, DP azıcık koltuk yitirdi, 424’e indi, CHP bayağı bir atak yaptı, 178’e çıktı ama sonuçta gene uçurum sürmekteydi... Eh, belki artık uçurum değil de bir “
falez” falan sözkonusu edilebilirdi...
Google+' class='textetiket' title='Google haberleri'>Google’dan araklayıp araklayıp yazdığım bu bilgilerle lafı nereye mi getirmek istiyorum?
Yazının en başına: 2002 seçimlerini 1950’ye benzetirsek, 2007 seçimleri de bana 1954 yılını hatırlatıyor.
Bir sürü
akıl hocası bir sürü tahmin yürütüyor: Sol
seçmen deniz kenarından, merkez sağ seçmen de yayladan poposunu kaldırıp
sandık başına gitmezmiş, seçimi gene AKP kazanırmış.
Bütün
tatil köylerini kapatsanız, otellere
mühür vursanız, Nusret
mayın gemisi gibi kıyılara mayın döşeseniz de AKP bu seçimi kazanacak mı? Kazanacak.
“İnşallah 367’yi tuturamazlar” umudu var.
Çünkü kafa, 1954 kafasıdır: Cahil halk artık bu sefer bilinçlenecek,
ekonomik kalkınmadan pay alamadığı için AKP oylarını düşürecek... Neyse, Türk basınının en dangalak mensubu bile “seçimi CHP kazanır” diyemiyor, en fazla koalisyondan medet umuyorlar...
Ya 368 çıkarırlarsa ne yapacaksınız?
Yeni bir katakulli çevirip bu kez de “467 şartı” mı arayacaksınız?
Vallahi sizi bilmem ama ben çok eğleniyorum.
Oyumu kullanmamaya karar vermiştim, çünkü ortalıkta “kafama göre” siyasi parti göremiyordum. Ama biraz daha tepem atarsa, kullanacağım. Sağolun, benim gibi “aykırı” bir herifi bile sisteme çekmeyi başardınız.
Kime mi vereceğim? Pışııık... Söyler miyim?