Söz konusu önlem paketinin piyasaları sakinleştireceği beklentisi var. Yeni teşvik paketinin 23 büyük projeye 128 milyar TL değerinde destek verilmesini öngördüğü, idari tedbirlerle faizin düşürülmesinin hedeflendiği belirtiliyor.
DW Türkçe’ye konuşan uzmanlara göre ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerek Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek gerekse Merkez Bankası yönetimine yönelik çıkışları piyasa oyuncularını tedirgin ediyor ve TL üzerindeki baskıyı artırıyor.
TL, ABD Doları karşısında son bir haftada yaklaşık yüzde 7 değer kaybetti. Nisan 2017’ye göre değer kaybı ise yüzde 10’a ulaştı. Bu durumun hem dış hem de iç gerekçeleri bulunuyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın Çin’e karşı 100 milyar dolarlık ek gümrük vergisi getirilmesi emri sonrasında küresel piyasalarda "ticaret savaşları" endişesinin daha da artması, son dönemde TL’deki değer kaybının önemli gerekçelerinden biri.
Erdoğan’dan ekonomi yönetimine sert çıkış
Öte yandan yüksek enflasyon, cari açık ve yabancı satışları da diğer para birimlerine göre TL’nin daha fazla değer kaybetmesinin iç nedenlerini oluşturuyor. Şimdi bu "iç" nedenlere bir yenisi daha eklendi: Saray ile ekonomi yönetimi arasında patlak veren gerilim.
Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in iş dünyasının önemli isimlerine seslendiği Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde “dövizle borçlanmayın” uyarısı yapmasına sert sözlerle karşı çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta isim vermeden AKP içinden ekonomiye ilişkin olumsuz açıklamaları eleştirdi ve “İnanmıyorsan kusura bakma arkadaş. Biz bu işe inananlarla yolumuza devam ederiz” dedi. Erdoğan’ın bu sözleri, Şimşek’in görevden alınacağına dair bir beklenti yarattı. Ancak Erdoğan’ın sözlerinden birkaç gün sonra gerek Mehmet Şimşek gerekse Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve Başbakan Binali Yıldırım, Şimşek’in görevinin başında olduğunu ve herhangi bir kabine revizyonunun söz konusu olmadığını açıkladılar.
Buna karşın Erdoğan, AKP'nin son MYK toplantısında ekonomi yönetimine dönük eleştirilerine devam etti. Bu kez Erdoğan’ın eleştiri oklarının hedefinde Merkez Bankası vardı. Erdoğan, “Yurtdışına gitmeden önce faizlerle ilgili bir toplantı yaptık. Düşürülmesinden bahsettik. Sonra ben yurtdışındayken, Merkez Bankası faiz artırdı. Bir de tek adamlık derler, bu nasıl tek adamlıksa, karar alıyoruz uygulamıyorlar. Benim arkamdan iş çevirdiler” sözleri ile Merkez Bankası’nı kendisine "saygısız" davranmakla suçladı.
"Erdoğan’ın tavrı TL’yi baskılıyor"
Son birkaç günde yaşanan bu gelişmeler sonrasında dolar kuru 4,06 TL seviyelerinin de üstüne çıkarak tarihin en yüksek değerine ulaştı. Yaşanan süreci DW Türkçe’ye değerlendiren Ekonomist Uğur Gürses'e göre, küresel konjonktürün iyi olmadığı bir dönemde Şimşek’in istifa edeceği söylentisi ve faiz indirimine dönük beklentiler TL üzerindeki baskıyı artırıyor. TL üzerinde zaten yüksek enflasyon nedeni ile bir kur baskısı olduğuna işaret eden Gürses, “Faiz indirimi şu anda Türkiye gerçeklerinden uzak bir beklenti” diyor. Erdoğan’ın ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası’na yönelik eleştiri ve taleplerinin yurtdışı piyasalardaki "Türkiye" algısını olumsuz etkilediğine işaret eden Uğur Gürses, “Bu gibi çıkışlar Türkiye’ye yönelen kredi kanallarını daraltıyor. Bu da iç piyasada kredi imkanlarını azaltıyor. Sonuçta şirketler bu durumdan zarar görüyor ve kur artışıyla birlikte özel sektörün döviz borcu giderek daha da kabarıyor” diye konuşuyor.
Peki Pazartesi günü açıklanması beklenen yeni yatırım paketi, doların ateşini düşürebilir mi?
DW Türkçe’ye konuşan Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Murat Sağman, piyasalardaki hareketliliğe ilişkin olarak, “Hükümet tarafında sanki bir anlaşmazlık var gibi bir algı oluşuyor” tespitini yapıyor.
"Kur düşmezse risk algısı artar”
Türkiye’deki yabancı yatırımcıların enflasyonun tek haneye düşeceğine dönük bir beklenti içinde olduğunu, ancak son gelen verilerle bu beklentinin büyük ölçüde gerçekleşmeyeceğinin görüldüğünü ifade eden Sağman, “Yatırımcılar, beklentilerinin karşılanmayacağını görünce satışa geçtiler ve dövize yöneldiler. Şimşek’in istifa söylentisi ve faiz indirimi çıkışları da bu algıyı güçlendirdi” değerlendirmesinde bulunuyor. Türkiye’nin 2017’de yüzde 7,4 gibi çok iyi bir büyüme oranı yakalamasına karşın, hükümetin hemen yeni bir teşvik paketi açıklamasının alışılmadık bir durum olduğunu dile getiren Sağman, “Piyasalar paketin içeriğini görmeyi bekliyor. Bu, bir ölçüde kurda bir rahatlama yaratabilir. Kurun bir an önce düşmesi gerekiyor, çünkü bu arada enflasyon giderek yükseliyor” diye konuşuyor. Ancak hükümetin enflasyon ve kur düşmeden faiz düşürücü önlem almasının "ters tepebileceği" uyarısında bulunan Murat Sağman, “Merkez Bankası’nın asıl hedefi olan fiyat istikrarı yerine faize odaklanılan bir ortamda, enflasyon ve kur düşmezse risk algısı artar ve Türkiye’den sermaye çıkışları yaşanabilir” diyor.
Aram Ekin Duran / DW Türkçe