Yoksulun en çok uğradığı semt pazarları da tam kapanmadan nasibini almış durumda. Artı Gerçek’ten Yağmur Kaya, İstanbul Tarlabaşı'nda kurulan semt pazarına uğradı izlenimlerini yazdı. O haberin özeti şöyle:
“'Saat beş itibariyle satışlar durdurulmuştur. Tezgahları toplayın!' Bu sözler İstanbul Tarlabaşı'nda kurulan semt pazarında bir zabıtanın elindeki megafonla pazarcılara yönelik sarf ettiği uyarı sözleri.
“Bıktık” diyen pazarcının “Kıt kanaat geçiniyoruz” diyen yurttaşın sağında solunda, önünde arkasında mavi giyimli zabıtalar ve polisler... İçişleri Bakanlığı’nın 81 il valiliğine “Pazar Yerleri” konulu gönderdiği genelgeyle 8 ve 15 Mayıs Cumartesi günleri 10:00-17:00 saatleri arasında yaş sebze, meyve ve fide satışı yapan yerlerin açık olacağını duyurmasıyla kurulan semt pazarı, telaşa mahal verilmeyecek kadar sakin, durgun.
Zengin-yoksul ayrımı yapmayan yağmurun herkesi ıslattığı semt pazarında, pembe poşetlerin içerisine yarım kilo konulan meyve, sebze, neredeyse "milli yiyecek" olan soğan, çoğunlukla patates…
Zamanlarının kısıtlı olması, gündelik dertler, geçim sıkıntısı derken pazarcıların o kendine has üslup ve tarzlarının esamesi dahi okunmuyor burada. Kimse halinden memnun değil. Herkes dertli, semt pazarı yoksul. Kürtçe, Türkçe, Arapça ve daha önce belki hiç duymadığınız diller yan yana; bir birine karışıyor. Ülkesinde, her şeyi elinden alınan ve bir umutla yeni bir hayat kurmak için yola koyulan ama o yolda yeni acılara gark olan mülteciler, göçmenler, siyahlar… Yani hala sınırda bekletilen yoksul insanlar. Pazar yokuşun hemen sonunda! “İğne atsan yere düşmez” değil, “İğne atsan yere düşecek” bir kalabalık! 5- 10 metre aralıkla kurulan tezgahlar. Çıplak ayaklı çocuklar. Kaderin kimilerini pazarda karşılaştırdığı, yoksulluğun hep birinci sırada yer aldığı bu yerde yarım kalan sevinçler, yarım yarım eve götürülen yiyecekler.
“Devlet vatandaşına daha iyi bir gelecek sunmak yerine, fakirlik içinde yaşamasına razı oldu” diyen 30 yıllık pazarcı Murat, iktidarın dün olduğu gibi bugün de yuttaşların “İşsizim”, “Halim perişan”, “Ev kirası, faturalar derken elimde kalan bir ekmek parası” sözlerini ciddiye almadığını belki hiçbir zaman ciddiye almayacağını ifade ediyor.
Geçinmesi zor, huzur kaçıran zamanlardan geçildiğini ifade eden 4 çocuk babası Murat, hayatta kalma mücadelesinin hem kendi için hem de milyonlarca insan için oldukça zor olduğunu vurguluyor.
Pazarda babasına yardımcı olmak için bulunan 21 yaşındaki Reber, yoksulluğun giderek arttığına dikkat çekiyor. “Yoksulluğun arttığını nasıl anlayabiliriz” soruna geçen ayların kalabalık pazar görüntülerini kıyaslayarak ifade ediyor Reber. İnsanların bir liralık maydanozu bile alamadığını söyleyen Reber, çileğin, muzun, kavunun, karpuzun pazara gelen yurttaşlar için bir lüks olduğunu belirtiyor. “Şatafat bulamazsın abla burada” diyen Reber, yurttaşların temel gereksinim dışında harcama yapmadığını, yapamadığını vurguluyor. Okulda başarılı olduğunu ancak uzaktan eğitim dolayısıyla derslerine odaklanamadığını belirten dört kardeşten biri olan Reber, genç yaşta ayakta kalabilmenin gururunu taşısa da gençler için cehennem gibi bir hayat yaşadığını altını çiziyor.
“Kocam öldü. İki çocuğum var. Hastalar. Evim kira olmadığı için devletten hiçbir destek alamıyorum. Vallahi 10 lirayla geldim pazara. İki ekmek aldım. Birde birkaç domates alırım. Zor be kızım! Vallahi geçinemiyorum. Yarı aç yarı tok. Kocam olsaydı belki daha iyi olurdu” diyor 58 yaşındaki Nesibe"