Eski TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Hasan Palaz, tutuklu bulunduğu Sincan T Tipi cezaevinden, 'Bir Bilim Adamının Sincan Cezaevinden Mektubu' başlığı ile bir mektup yazarak basın açıklaması yaptı. Palaz, mektubunda, "Tarafıma yapılan bu algı operasyonu 28 Şubata rahmet okutacak derecede adaletsizlik ve zulüm ile yürütülmektedir. Zorbaya ve zorbalığa biat etmediğim ve 'Ömrümü Yedin Bay Böcek!' kitabında gerçekleri anlattığımdan günah keçisi yapılıyorum" dedi.
"Gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkıp, oluşturulan algıyı Hz. Musa'nın asası gibi yok edeceğine inancım devam ediyor" diyen Palaz, kendisinin gerçekleri söylediğini, iktidarın isteklerini yerine getirmediği için günah keçisi ilan edildiğini kaydetti. Hasan Palaz, tutuklu bulunduğu Sincan T Tipi Cezaevi'nden kamuoyuna bir mektup gönderdi. Palaz, mektubunda şu ifadeleri kullandı:
"Bir Bilim Adamının Sincan Cezaevinden Mektubu
Ben Dr. Hasan Palaz ve bu yazısı Sincan T Tipi D-3 Blok'tan sizlere yazıyorum…. TÜBİTAK yöneticisi olarak görevdeyken, Böcek Raporunda tahrifat yapmayı kabul etmediğimden, önce yöneticilik görevlerimden sonra ise işten atıldım. 2014 Şubat ayından sonraki süreçte de havuz medyası tarafından itibarsızlaştırılmam için hakkımda yüzlerce yalan haber yapılmıştır.
Böcek olayı, kriptolu telefon, hece hece ses montajı, TÜBİTAK' taki kıyımı, Bilim Teknoloji ve benzeri konularda yaşadıklarımı, görüşlerimi ve gerçekleri yazdığım 'Ömrümü Yedin Bay Böcek!' kitabında kamuoyu ile paylaştım.
Kitabımın çıkmasından 10 gün sonra (30.03.2015) evimde gözaltına alındım. Resmi Evrakta Sahtecilik ve kanıtları gizlemekle suçlanıyordum. 18 saat boyunca Ankara Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde hiçbir işlem yapılmadan bekletildim. 1 Nisan 2015 tarihinde savcılığa çıkarıldım. Soruşturma esnasında gizli olmayan dosya tam savunma yapılacağı gün gizlilik kararı alınarak, dosyayı "olmayan" delilleri görme imkanım ortadan kaldırıldı ve savunma hakkım tamamen kısıtılandı. Neyle ve ne şekilde suçlandığımı bilmeden hakimin önüne çıkartıldım. Emniyet ve savcılık esnasında hiç sorulmayan ve ifadem bile alınmayan 'Terör örgütü üyeliği' dahil birçok suçtan tutuklanma istemi ile mahkemeye sevk edildim. Mahkemede savunma yapma ihtiyacı duymadım, çünkü aynı şeyleri belki 10 defa yargı mercilerine anlatmıştım. Ancak sonuç beklendiği gibi oldu, kararı verirken yüzüme dahi bakamayan ve duruşma salonundan kaçarcasına çıkan bir kişi tarafından tutuklandım. Hiç tanışmadığım ve görmediğim Böcek Raporunun kimyasal analizlerini yapan TÜBİTAK araştırmacısı ile terör örgütü oluşturduğum iddia ediliyor. Tanımadığım biriyle nasıl örgüt kurabilirim ki? Eğer öyleyse 77 milyon da bu dosyada şüpheli olmaz mı? Nasıl bir hukuk mantığıdır.
Gizlilik kararı olan dosyadaki kanıtlara dayanılarak tutuklanıyorum. Ne ben ne de avukatım kanıtların ne olduğunu bilmiyoruz. Ama 6 Nisan 2015 tarihinde Havuz Medyası'nda bahse konu kanıtlar haber olarak yer alıyor. Ne adalet değil mi? Gizlilik sadece savunma yapmak isteyen masumlara mı karşı? 6 Nisan 2015 tarihinde Anayasal düzene karşı suçlardaki aynı savcı tarafından TÜBİTAK'a sahte diplomayla işe giren bir kişi için ifademi almak istiyor. Ama avukatıma haber verilmiyor. Kendi avukatımı istediğimi söylememe rağmen, savcılıkta ifadem alınmadan tutuklama istemiyle, Sulh Ceza Mahkemesi' ne sevk edildim. TÜBİTAK BİLGEM Başkanı olarak, işe girenlerin hiçbir evrakını kontrol etme görevim olmadığı ve görmediğim halde mahkemece tutuklandım. Sahte diplomalı kişi TÜBİTAK'a girmeden önce Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Konut A.Ş. de 7 yıl Bilgi İşlem Müdürü olarak görev yapmıştı. Ayrıca bu kişi kısa dönem askerlik yapmıştır. Ben BİLGEM Üst Yöneticisi olarak ne kadar suçlu ve suçsuz isem, Milli Savunma Bakanı ve Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı da o kadar suçlu ve suçsuzdur. Ayrıca işe girenlerin evraklarını kontrol eden BİLGEM İnsan Kaynakları Bölümü'ndeki hiçbir uzman hakkında tutuklanma talebi bile olmamasına rağmen sahte diplomayı hiç görmemiş BİLGEM Üst Yöneticisi olarak tutuklandım. Aynı şekilde Noter onaylı sahte diploma ile işe giren diğer bir kişi ve noter serbest bırakılırken, ben tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildim. Sahte diploma sahibi dışarı serbest olarak gezerken ben gözaltında bulunuyordum.
Savcı tarafından TÜBİTAK'ta fişi çekilen bilgisayarın hesabı bile bana fatura ediliyor. 14 gün içinde aynı savcı tarafından - görev ve yetkisi olmamasına rağmen - 5 operasyon ve gözaltı işlemi yapıldı, 3 defa tutuklanma talebi ile mahkemeye sevk edildim, 2 defa tutuklandım ve aynı dönemde hakkımda 2 defa ağır ceza mahkemesinde dava açıldı. Japonya'da iş arayışım devam ederken hakkımdaki asılsız iddialar sebebiyle ülkeme döndüm. Ancak gördüm ki kaçma ihtimali olmayan ve adalete teslim olan bir bilim adamı bile delilsiz ve belgesiz olarak tutuklanabiliyor hem de 2 defa. Artık ülkemizde hukuk, adalet, adil yargılama gibi birçok kavramın sadece adı kalmıştır. Hukuk, adalet bu mudur? Yeni Türkiye'de eski Yunan şehir devletlerindeki demokrasilerde olduğu gibi insanlar altın, gümüş, bronz, teneke ve köle olarak gruplandırılıp, her bir gruba farklı hukuk mu uygulanıyor. Her T.C. vatandaşı hukuk önünde Anayasaya göre eşit değil mi? Ben teneke veya köle grubuna mı dâhil oluyorum? Anladım ki artık ülkemde hukuk yoktur, adalet yoktur, bağımsız ve tarafsız hakim yoktur. Görüldüğü gibi tarafıma yapılan bu algı operasyonu 28 Şubata rahmet okutacak derecede adaletsizlik ve zulüm ile yürütülmektedir. Zorbaya ve zorbalığa biat etmediğim ve 'Ömrümü Yedin Bay Böcek!' kitabında gerçekleri anlattığımdan günah keçisi yapılıyorum. Gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkıp oluşturulan algıyı Hz. Musa' nın asası gibi yok edeceğine inancım devam ediyor. Kamuoyuna saygılarımla arz ederim." CİHAN