Giriş
Ortadoğu, binlerce yıldır medeniyetlerin doğup geliştiği, farklı halkların ve kültürlerin bir arada yaşadığı bir coğrafya olmuştur. Bu bölgenin en köklü halklarından olan Kürtler, Türkler ve Araplar, tarih boyunca birçok ortak mücadelede yer almış, medeniyetlerin inşasında birlikte rol oynamışlardır. Ancak, özellikle modern dönemde, dış güçlerin etkisiyle bu halklar arasında düşmanlık tohumları ekilmiş ve bölgenin birliği parçalanmaya çalışılmıştır. Bu durum, yalnızca bölgedeki halkların değil, tüm Ortadoğu’nun güç kaybetmesine neden olmuştur.
Bugün, Kürtler, Türkler ve Araplar arasındaki düşmanlığın, çoğu zaman bölgedeki egemen güçlerin çıkarları doğrultusunda şekillendiği açıktır. Oysa, bu üç halkın bir araya gelmesi ve ortak bir gelecek tasavvuru oluşturması, Ortadoğu’yu dünya sahnesinde önemli bir güç merkezi haline getirebilir. Bu birliğin kalıcı ve adil olabilmesi için ise demokratik hukuka dayalı bir konsensüs gereklidir. Adalet, eşitlik ve özgürlük ilkeleri temelinde bir araya gelmek, bölge halklarının refahını ve barışını garanti altına alabilecek tek yoldur.
Böl ve Yönet Politikalarının Gölgesinde Ortadoğu
Tarihi ve kültürel bağlarla birbirine bağlı olan Kürt, Türk ve Arap halkları, çoğu zaman “böl ve yönet” politikalarının hedefi olmuştur. Bu politika, halklar arasındaki kimlik, dil ve mezhep farklarını bir çatışma aracı olarak kullanmayı amaçlamıştır. Özellikle 20. yüzyılda, sınırların cetvelle çizilmesi, ulus devletlerin inşası ve dış müdahalelerle bu ayrışma daha da derinleşmiştir.
Bu durum, yalnızca bölgedeki halkların birbirine düşman olmasına değil, aynı zamanda ortak çıkarlar etrafında buluşma imkanlarının ortadan kalkmasına neden olmuştur. Halbuki, tarih bize Kürtlerin, Türklerin ve Arapların birlikte hareket ettikleri dönemlerde büyük güçler oluşturduklarını göstermektedir. Bu halkların işbirliği, sadece askeri değil, ekonomik, kültürel ve toplumsal kalkınma açısından da büyük bir potansiyel barındırmaktadır. Ancak, bu potansiyelin ortaya çıkması, halkların birbirine güven duymasına ve demokratik bir zemin üzerinde ortak hareket etmesine bağlıdır.
Birlikte Hareket Etmenin Gücü
Geçmişte olduğu gibi bugün de Kürtler, Türkler ve Araplar birlikte hareket etseler, dünyadaki en güçlü ittifaklardan birini oluşturabilirler. Bu birlik, yalnızca bölgesel bir güç olmaktan öteye geçerek, küresel dengeleri etkileyebilecek bir potansiyel taşıyor. Doğal kaynakların bolluğu, stratejik coğrafi konum ve genç nüfus gibi avantajlar, bu iş birliğinin temel dayanakları arasında yer alıyor.
Özellikle enerji kaynaklarının kontrolü, ticaret yollarının güvenliği ve bölgesel ekonomik işbirliği gibi alanlarda Kürt, Türk ve Arap halklarının ortak hareket etmesi, dünya ekonomisi üzerinde bile büyük bir etki meydana getirebilir. Bu birliktelik, askeri savunmadan çok daha fazlasını ifade eder. Kültürel ve ekonomik bağların güçlendirilmesi, bölgedeki halkların refah seviyesini artıracak ve dış müdahalelere karşı direncini yükseltecektir.
Demokratik Hukuka Dayalı Konsensüs Şart
Böylesi bir birliğin sürdürülebilir ve adil olabilmesi için, demokratik hukuka dayalı bir konsensüs gereklidir. Konsensüs, her halkın kendi kimliğini, kültürünü ve haklarını özgürce yaşayabileceği bir hukuki çerçeveye dayanmalıdır. Bu, herkesin eşit yurttaş olarak kabul edildiği, farklılıkların tehdit olarak değil, zenginlik olarak görüldüğü bir düzenle mümkündür.
Demokratik hukuk çerçevesi, halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkını güvence altına alır. Bu yaklaşım, halklar arasındaki güvensizliği ortadan kaldırır ve düşmanlık yerine güven ve dayanışmayı teşvik eder. Kürt, Türk ve Arap halkları arasında sağlanacak bir konsensüs, ortak bir anayasal çerçevenin inşasını gerektirir. Bu anayasal düzen, bireysel hakları güvence altına almakla kalmaz, aynı zamanda toplulukların kolektif haklarını da korur.
Bu çerçevede, herkesin anadilinde eğitim alabilmesi, siyasal temsilde adaletin sağlanması ve karar alma süreçlerine katılımın garanti altına alınması şarttır. Aksi takdirde, eşitlik ve adaletin sağlanmadığı bir birlik, sürekli krizlerle boğuşur ve dış müdahalelere açık hale gelir.
Ne Yapılmalı?
Kürt, Türk ve Arap halklarının kardeşliğini pekiştirecek adımlar atılması, düşmanlaştırıcı söylemlerden uzak durulması ve ortak değerlerin vurgulanması gerekiyor. Bu bağlamda, atılabilecek somut adımları kısaca şöyle özetleyebiliriz:
Eğitim ve Kültürel İşbirliği: Ortak bir tarih bilinci oluşturulmalı ve halklar arasındaki ortak değerler eğitim müfredatlarına dahil edilmelidir. Kültürel festivaller, ortak medya projeleri ve akademik iş birlikleriyle halklar arasındaki bağ güçlendirilmelidir.
Ekonomik İşbirliği: Ortak ticaret yolları ve ekonomik projeler, karşılıklı bağımlılığı artıracak ve güveni pekiştirecektir. Ekonomik iş birliği, halkların refah seviyesini artırarak dış müdahalelere karşı direnci güçlendirebilir.
Siyasal Diyalog ve Anayasal Konsensüs: Her halkın kimliğini, dilini ve kültürünü koruyacak demokratik bir anayasa oluşturulmalıdır. Bu anayasa, halkların haklarını güvence altına alarak, eşit yurttaşlık temelinde bir birlik inşa etmelidir.
Medya ve Propaganda ile Mücadele: Böl ve yönet politikalarının araçlarından biri olan medya manipülasyonuyla mücadele edilmelidir. Ortak medya platformları ve halkların kendi sesini duyurabileceği alternatif kanallar kurulmalıdır.
Bölgesel Savunma ve Güvenlik İttifakı: Ortak güvenlik mekanizmaları geliştirilerek, bölgenin dış müdahalelere karşı daha dirençli hale gelmesi sağlanmalıdır. Bu ittifak, halkların kendi güvenliğini sağlayacak kolektif bir savunma gücünü içerir.
Sonuç
Kürt, Türk ve Arap halklarının kardeşlik hukuku temelinde, demokratik hukuka dayalı bir konsensüsle bir araya gelmesi, Ortadoğu’yu küresel bir güç merkezi haline getirebilir. Bu tür bir birliktelik, yalnızca bölgedeki barış ve istikrarı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda bölgenin küresel siyasetteki rolünü de artırır.
Dış güçlerin bölgedeki hakimiyet çabaları, halkları birbirine düşman etmeyi ve bölgeyi parçalamayı hedeflemiştir. Ancak, bu oyunları bozacak en güçlü hamle, halkların bir araya gelerek ortak bir gelecek inşa etmesidir. Bu gelecek, adalet, eşitlik ve özgürlük ilkeleri temelinde kurulan bir hukuki çerçeveyle garanti altına alınmalıdır. Böyle bir birlik, halklara sadece barış getirmekle kalmaz, bölgeyi dünya sahnesinde güçlü bir aktör haline getirir.