Batı medyası da, Türkiye’nin Libya’ya dengeleri değiştirdiğini yazıyor.
Peki, sahada gerçekten neler oluyor?
Bölgeyi yakından takip eden Artı Gerçek yazarı Hamide Yiğit ile son durumu konuşmaya devam ediyoruz.
Hamide Yiğit, her ne kadar Sarraj’ın son kazanımları Türkiye’nin hanesine de “zafer” olarak yazılsa da Libya’da AKP’nin paralı askerlerine (cihatçılar) yol gösterme planının devrede olduğunu söylüyor. Yiğit, bunun nedenini ise şöyle açıklıyor:
“Libya’da gündemin öne çıkan gelişmesi, Kahire deklarasyonudur. Halife Hafter ve Tobruk Meclisi Başkanı Akile Salih’in Sisi ile birlikte planladıkları ve sonrasında deklare ettikleri bir bildirge söz konusu. Kahire Bildirgesi’nin temeli üç şeye dayanıyor; ateşkes çağrısı, 5+5 askeri çözüm formülünün Birleşmiş Milletler’in gözetiminde devam ettirilmesine ve Türkiye’nin paralı askerlerinin ülkeden çıkarılması. Bu kısmı önemli ve şu ana kadar BM’nin onayını alan maddelere ek bir madde getirilmesi ile birlikte aslında burada Türkiye hedefe oturtuldu.
Deklarasyonun ilanından sonra dünya ülkelerinden büyük destek geldi. En son ABD de destek verince işin rengi değişti. Sisi ile Trump’ın görüşmesi sonrası ateşkese yanaşmayan Sarraj ve AKP hükümeti sessizliğe büründü. Fakat bu suskunluk, Erdoğan’ın Putin’le bir telefon görüşmesi gerçekleştirmesinden sonra müzakerenin başlayacağını Birleşmiş Milletler ilan etti. Yani, onay verdiler ve müzakereler başlıyor. Putin’den önce Trump’ın da bu deklarasyona onay vermesinden sonra Katar dışında Türkiye’nin “savaşa devam” stratejisini destekleyen hiçbir ülke kalmadı. Ankara bir anlamda köşeye sıkışmış durumda kaldı. Sarraj’ın zafer ilanları sonrası bu hamle tamamen Türkiye’yi sıkıştıran bir hamle oldu. Kahire Deklarasyonu’nu, Türkiye aleyhinde olarak tanımlamak doğru olur çünkü burada doğrudan hedef gösterilen Ankara’nın taşıdığı paralı askerler.”
Kahire’deki görüşmeye Akile Salih’in de gitmesinin önemli bir mesaj olduğuna dikkat çeken Yiğit, “Uzun zamandır zaten Hafter’in kendini öne çıkarması bir rahatsızlık yaratıyordu. Hafter askeri bir figür. Aslında Hafter’in askeri operasyonlarına onay veren de Tobruk Temsilciler Meclisi. Hafter’in son olarak kendini ülkenin lideri ilan etmesi bardağı taşıran son damla oldu” diyor ve ekliyor:
"Asıl darbe bu. Hafter operasyonlar için görevlendirilmişti. ‘Ülkenin lideri benim’ deyince asıl darbeyi yapmış oldu. Bu da ona destek veren aktör ülkeleri harekete geçirdi. Özellikle Rusya ve Birleşik Arap Emirlikleri, Akile Salih’i muhatap almaya başladılar. Salih artık öne geçiyor ve Hafter’e sınırını gösterdiler. ‘Askersen asker olarak kal’ ihtarı yapıldı."
Bütün bütün Hafter’i saf dışı bırakma gibi bir durum söz konusu olmadığını söyleyen Hamide Yiğit, Hafter’in kaçtığına yönelik iddialara şu yanıtı veriyor:
“Hafter şu anda Bingazi’de. Hulusi Akar’ın açıklamasındaki teyide muhtaç bir bilgiydi. Aslında Akar, bir dedikoduyu gündeme taşıdı. Bu dedikoduyu yayan da Katar merkezli gazetelerdi. Üç ayrı hikâye anlatıldı. Kimine göre Hafter, Mısır’a gitti ve geri dönemedi. Emekliye ayrılacağı zamanı bekliyor. Kimine göre, Birleşik Arap Emirlikleri’ne gitmek istedi ama onlar kabul etmediler. Kimine göre de BAE’nin tavsiyesi üzerine Venezuela’ya gitti ve oraya sığındı. Ama bunlar tamamen bir beklentiyi dile getiren bir dedikodu niteliğindeki iddialardı ama haber olarak yazıldı. Fakat daha sonra bu siteler haberlerini sildiler. Evet Venezuela’ya gitmiş ve Maduro ile de görüşmüş ama gizli tutulan bir görüşmeydi. Daha çok petrol alışverişi üzerinden görüşmeler yaptığı söyleniyor. Bu gelişmenin ardından ABD’nin bir ara soruşturma başlattığı da basında yazıldı. Yani Libya petrollerinin nereye akacağı ile ilgili bir soruşturma."
Hafter’in Venezuela ziyaretinin ardından geri döndüğünü belirten Yiğit, “Hatta Hulusi Akar’ın ‘kaçtı’ iddiasını dillendirdiği sırada Bingazi’deki makam odasında Almanya’nın Libya Büyükelçisi’ni ve beraberindeki heyeti kabul etmişti. Bunun videolarını o anda Libya medyası yayımlamıştı” ifadesini kullanıyor.
Öte yandan 10 Haziran’da gerçekleşen kabine toplantısından sonra açıklama yapan Erdoğan’ın, “Çöl Aslanı Şehit Ömer Muhtar'ın torunları sağdan soldan topladıkları lejyonerler ile Libya'yı işgale yeltenenleri Trablus kapılarında bozguna uğratmıştır” sözü sonrası Ömer Muhtar’ın mensup olduğu Menife Kabilesinin ileri gelenlerinin, Erdoğan’ın açıklamalarına tepki gösterdiğini hatırlatan Yiğit, “Erdoğan’ın özellikle Libya'da savaşmak için binlerce paralı asker ve yabancı terörist gönderdiği hâlde bu sözleri söyleme konusundaki cüretine karşı şaşkınlığımızı ifade ediyoruz. Çünkü bahsettiği Ömer Muhtar'ın torunlarının hiçbirisini bugüne kadar yanında bulamadı, kendisinin bölgedeki karanlık projeleri uğruna savaşacak hiçbiri yanında olmadı. Erdoğan eliyle gerçekleşen Türk istilasının açık ihlallerinden savaş suçlarına kadar Libya’da bütün yaptıklarını izliyoruz” gibi ağır ifadeler kullandıklarını aktarıyor.
Türkiye aleyhindeki ‘militan transferi dosyası’nın oldukça kabarık olduğuna vurgu yapan Yiğit, bunların nasıl raporlandığını ise şöyle anlatıyor:
“Zaman zaman Libya medyası bunları yayımlıyor ama yüzünü gösterip geride kalanları saklıyorlar. Libya’ya gönderilen bütün o paralı askerlerin transfer zincirini yöneten muhalif liderlerin listesini yayımladılar ama 3’te 1 oranında yayımladılar. Yani, devamı var şeklinde üstü kapalı mesaj verdiler. Bütün bunlar ileride Erdoğan’ın başına bela olacak şeklinde yayınları var. Bu cihatçı askerlerden sorumlu olan kişilerin aldıkları paralar, transferlerin nasıl yapıldığı, kimin onayından geçtiği gibi detaylara kadar dosyalamalar var. Özellikle çocuk yaştaki paralı askerlerden de Türkiye sorumlu tutuluyor. Türkiye aslında bir anlamda tuzağa çekiliyor. Raporlanan dosyalar, suç unsuru olacak Ankara'nın karşısına çıkarılacak.”
Son olarak İdlib konusuna da ayrı bir parantez açan Hamide Yiğit, Suriye Ordusu'nun M4 yolunun hedef aldığını belirterek, "Türkiye'yi bırakmamak üzere bir operasyon hazırlığı var. M4'ün güneyini eğer cihatçılardan arındırma operasyonu başlatırsa Suriye Ordusu, Türkiye'nin burada cihatçıları koruyup korumayacağına bağlı olacak gelişmeler. Türkiye adım atarsa bir bela, adım atmazsa bir başka bela. O cihatçıları nasıl koruyacağı tam bir muamma" görüşünü dile getiriyor.