Faruk Mercan | samanyoluhaber.com
Orta Asya ve İslam'ın yeni rönesansı
Soruyu en başta soralım:
“İslam dünyası ve Türkiye bu kadar perişan durumda iken gelecekte yeni bir İslam rönesansı mümkün mü? Eğer bu sorunun cevabı evet ise, bu yeni altın çağa hangi bölge öncülük edebilir?”
Uzun zamandır yazmayı düşündüğüm bu yazıya, Princeton Üniversitesi’nin yayınladığı “Kayıp Aydınlanma; Arap Fetihlerinden Timur’a Orta Asya’nın Altın Çağı” kitabı vesile oldu.
Doğrusu bu kitabı okumadan önce, Orta Asya’nın İslam bilim ve düşünce tarihinde oynadığı kritik rol, bu kadar dikkatimi çekmemişti.
Bilimde İslam dünyasının altın çağları denildiği zaman hemen aklımıza Abbasilerin Bağdat’ı geliyor. Matematik, tıp, astronomi başta olmak üzere Müslüman alimlerin çığır açan buluşları ve çalışmalarını sembolize ediyor Bağdat…
2015’te yayınlanan “Kayıp Aydınlanma” kitabının yazarı Frederick Starr, bu meseleye yeni bir perspektif getiriyor.
Abbasi Halifesi Harun Reşid’ın vefatından sonra iki oğlu arasında yaşanan iktidar mücadelesini, o sırada Merv’de ikamet eden Memun kazanıyor. Memun babasının yerine geçince, hilafet merkezini Bağdat’tan Horasan’a, yani Merv’e taşımayı planlıyor. Hatta, altı-yedi sene Merv’de kalmaya devam ediyor. Ama daha sonra, İslam coğrafyasını Merv’den idare etmek çok zor olur düşüncesiyle Bağdat’a taşınıyor. İşte Merv’den Bağdat’a gelirken, Horasan’daki bir çok bilim adamı ve alim de onunla beraber Bağdat’a geliyor.
Dünyanın çevresini ölçen Benu Musa kardeşler Mervliydi. Cebir ilminin kurucusu Harizmi, Orta Asya’nın ilim merkezlerinden Harezmli. Algoritma ifadesi, Harizmi’nin latince ismi Algoritmi’den geliyor. Büyük astronomi alimi Fergani, Fergana vadisinde doğuyor. Kristof Kolomb, dünya yolculuğuna çıkarken Fergani’nin kitapları ve çalışmalarından istifade etti.
Biruni, Aral gölünün kenarında dünyaya geldi, çalışmalarını uzun sure, bugün Afganistan sınırları içinde olan Gazne’de yürüttü. Frederick Starr, “Biruni, Atlantik ile Pasifik arasında kalan bir yerde hayatın olduğu geniş bir toprak parçasına işaret etti. Bu, Amerika’nın en erken keşfidir” diyor.
İbn-i Sina Buhara’da büyüdü. Yıldız yılının süresini Kopernik’ten daha isabetli belirleyen Uluğ Bey’in Semerkant’taki medresesinin kapısında, ‘İlim talep etmek her Müslümana farzdır’ hadisi asılıydı. Yıldız yılının süresini, Kopernik’ten daha doğru bir şekilde hesaplayan Uluğ Bey’in ekibi 992 yıldızın tam konumlarını tespit etti.
Aristo’dan sonra, Muallim-i Sani (İkinci Öğretmen) denilen Farabi Orta Asyalı… Ömer Hayyam Nişabur’da doğmuş.
Cambridge üniversitesinden Seb Falk, geçtiğimiz yıl yayınlanan “Aydınlık Çağlar; Orta Çağ Biliminin Şaşırtıcı Hikayesi” kitabında, şu 20 Müslüman bilim adamının çalışmalarından bahsediyor:
Harizmi, Kindi, İbn-i Sina, Fergani, Cabir ibn-i Hayyan, İbn-i Heysem, Zarkali, Ebu Maşer Belhi, Battani, İdrisi, Kaşi, Kabisi, Razi, Şirazi, Urdi, Nasreddin Tusi, İbn-i Rüşd, İbn-i Satır, İbn-i Atari, Ali Kuşçu, Uluğ Bey.
Bunların çoğu Orta Asyalı…
Orta Asya’nın İslam tarihinde oynadığı çok kritik bir rol daha var: Emevi saltanatına son veren hareketler Orta Asya’da başlıyor ve Orta Asya’nın bu gücüyle Abbasiler iktidara geliyor. Frederick Starr, “Şam’daki Emevi halifeliğinin yıkılıp Abbasi halifeliğinin gelmesinde hiçbir bölge Orta Asya kadar hayati bir rol oynamamıştır” diyor.
Bağdat şehri kurulurken, şehrin yerini belirleyen astrologlar heyetinin başında bir Merv'li olan Nevbaht yer alıyor. Nevbaht’in oğlu, Halife’nin kütüphanesini kurmakla görevlendiriliyor.
Dini ilimlerde de Orta Asya’dan zirve isimler çıkmış: Gazali, İmam Buhari, Tirmizi, Taberi, Maturidi, Fahreddin Razi, Zemahşeri, Molla Cami, Beyazid-i Bestami, Bahaeddin Naksibendi, Mevlana Celaleddin Rumi, Ahmed Yesevi, Necmettin Kübra, Feriduddin Attar…
Kayıp Aydınlanma kitabından öğreniyoruz ki, İmam Gazali’nin eserleri Avrupalılar üzerinde de büyük tesirler bırakıyor, birçok Avrupalı yazar Gazali’den yararlanıyor. Fransız matematikçi ve düşünür Pascal, Gazali’nin aklın yerine ilhamı koyan görüşlerini kendisine yakın buluyordu. İskoç iktisatçı ve aydınlanma filozoflarından David Hume, Gazali’nin illiyet bağını reddetmesini kendi düşünceleriyle benzer görüyordu.
Fahreddin Razi, tabiat bilimleri ve beşeri bilimler dahil 57 farklı alanı kapsayan Cami’ul Ulum (İlimlerin Derlemesi) kitabını yazıyor. Müslüman coğrafyacı Yakut, Merv’in 12 kütüphanesinde üç sene boyunca çalışıyor ve bu kütüphanelerin sadece birinde 12 bin cilt eser olduğunu ifade ediyor. Tertius Chandler, “Şehir Gelişiminin Dört Bin Yılı” eserinde, 1150 itibariyle Merv’in 200 bin kadar nüfusu olduğunu ifade ediyor.
Horasan, “güneşin üzerine doğduğu toprak” manasına geliyor. Horasan dediğimiz bölge bugünkü Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Tacikistan, Doğu Türkistan (Sincan), Afganistan ve İran’ın bir bölümünü kapsıyor. Maveraünnehir, nehrin ötesi demek… Ceyhun nehrinin ötesindeki topraklara Maveraünnehir denilmiş. Buhara’ya da yetiştirdiği İmam Buhari gibi büyük şahsiyetlerden dolayı “İslam'ın Kubbesi” denilmiş.
Müslüman seyyahlar, Mevlana’nın memleketi Belh için “Şehirlerin Anası”, “Güzel Belh” demişler. Bugün tamamıyla kurumuş olan Belh nehri, üzerinde gemi taşıyabilecek kadar derinmiş.
Yine kitaptan öğreniyoruz ki, Orta Asya’nın etkisi Batı’ya, Amerika’ya kadar uzanmış. Selçuklu Sultanı Sencer’in türbesi, büyük kubbesiyle meşhur Amerikan kongre binasının mimarisine ilham kaynağı oluyor. Floransa’daki katedral, St. Petersburg’daki katedral ve Amerikan Kongre binasının mimarları, Sultan Sencer’in Merv’deki çift kubbeli türbesinden ilham alıyor. Kitabın yazarı, “Batı’nın en meşhur üç yapısının Orta Asya’daki Sencer türbesinin torunları olduğu söylenebilir.” diyor. Venedik’teki Doge sarayı duvar süslemeleri, Buhara'daki Kalyan minaresinin dış süslemelerinden geliyor.
Kitabın yazarı şöyle diyor:
“Bugün içinde dünyanın en geri kalmış ülkesi Afganistan’ın da olduğu bölge, bir zamanlar önde gelen bilim adamlarını ve düşünürleri yetiştirdi… Avrupalılar, on altıncı ve on yedinci asırlardaki bilimsel devrim esnasında bir çok buluşu başından sonuna kadar Orta Asyalılar ve diğerleri tarafından yapılan önceki araştırmaların mantığını takip ederek gerçekleştirdiler. Avrupa, Orta Asya’da on birinci asırda var olan bilime on yedinci asra kadar erişememişti.”
Frederick Starr’ın 600 sayfalık kitabının son sayfasındaki şu cümle çok önemli:
“Bu destansı çağ gelip geçmiş olabilir, ama bugün gençler tarafından yeniden keşfedildiğine dair belirtiler vardır…”
Bugün Orta Asya coğrafyasına bakıldığında, Frederick Starr’ın vurguladığı gibi, yeni bir jenerasyonun yetişmekte olduğunu görmek mümkün. Orta Asyalı gençler dünyanın en iyi üniversitelerinden mezun oluyorlar. Bu jenerasyon, hem Orta Asya’nın hem de İslam dünyasının geleceğinde çok önemli roller oynayabilir. Orta Asya’ya altın çağını yaşatanlar da onların yaşlarındaydı.
16 yaşına geldiğinde hastaları tedavi etmeye başlayan İbn-i Sina, 10 senede tamamladığı Tıbbın Kanunu kitabını bitirdiğinde 42 yaşındaydı. İbn-i Sina tıp, felsefe, fizik, kimya, gök bilimi, ilahiyat, klinik farmakoloji, psikoloji, ahlak ve müzik teorisi alanlarında 400’den fazla eser yazdı, bilinen eserlerinden 240 tanesinin bugüne kadar ancak bir bölümü yayınlanabildi.
Biruni de İbn-i Sina gibi daha yirmili yaşlarına varmadan ilmi çalışmalarına başlıyor. Biruni coğrafya, matematik, trigonometri, astronomi, fizik, jeoloji, psikoloji, mineraloji, farmakoloji, mukayeseli dinler alanlarında 180 eser kaleme aldı, sadece 22’si günümüze ulaştı…
Harizmi, dünya üzerinde 2 bin 402 yerin konumunu tespit etti. İlk defa Atlas ve Hint okyanuslarını iç deniz değil açık sular olarak takdim etti, bir dünya haritasına ilk defa Pasifik okyanusunu dahil etti, Orta Asya ve Orta Doğu’daki yüzlerce yeri ekledi. Böylece bilinen dünyayı ciddi manada genişletti. Coğrafya Kitabı isimli eseri Arapçadaki ve tüm Batı dillerindeki daha sonra yapılmış coğrafya çalışmaları için bir mihenk taşı oldu…
İmam Gazali, o zaman 3 bin talebesi ile dünyanın en büyük eğitim kurumu olan Nizamiye Medresesi’nin başında iken 38 yaşındaydı ve hayatı boyunca 80’e yakın eser verdi.
Burada belki üzerinde durulacak nokta, Orta Asya’da yeni yetişen gençlerin bir bölümünün İbn-i Sina, Biruni, Harzimi, İmam Gazali gibi kendilerini ilmi çalışmalara adamaları… Kritik soru şu, acaba bu mümkün olabilecek mi?
Belki de Türkiye’nin şartları gereği, bizim jenerasyonumuzun çok parlak beyinleri, çok iyi eğitim aldıktan sonra, ya devlette ya da sivil bazı sahalarda görev aldılar. İlmi çalışmalara kendisini adayamadı bizim jenerasyonumuzun gelecek vaad eden beyinleri…
En azından şimdiki kuşakların bazı iyi yetişmişlerini ilmi araştırmalara yönlendirmek mecburiyetindeyiz. Başka türlü, yeni bir İslam rönesansının yaşanması elbette çok zor. Geçmişte de, eğer İslam dünyası bilimde, düşüncede ileride olmasaydı, İslam'ın altın çağlarından söz edebilir miydik? Hayır...
Türkiye, tarih içinde İslam medeniyetinin merkez ülkelerinden biri olmuş ve “merkezin yozlaşmasından” nasibini fazlaca almış bir ülke… Dolayısıyla Frederick Starr’ın vurguladığı gibi yeni İslam rönesansına Orta Asyalı gençlerin öncülük etmesi daha mümkün gözüküyor.
İslam ülkeleri dünya petrol rezervlerinin üçte ikisine ve doğal gaz rezervlerinin beşte üçüne sahip; ama paylarına dünyadaki toplam milli gelirin aşağı yukarı yüzde onu düşüyor. Tek başına İngiltere ve Almanya; 49 İslam ülkesine bedel… (İslam, Otoriterlik ve Azgelişmişlik, Ahmet Kuru, Cambridge Üniversitesi, 2019).
İbn-i Haldun’a göre, bilim ve düşünce Arap dünyasında çöküşe geçmişken İslam coğrafyasının doğudaki kısımlarında, yani Orta Asya’da ilerlemekteydi. Tarihi hakikatler bize gösteriyor ki, İslam medeniyetinin merkezi olarak görülen yerlerdeki çökmelerden sonra, merkezden uzak bölgelerin devreye girmesiyle bir tamir dönemi başlıyor. Nedense merkezde çürüme çok daha çabuk oluyor, sonra muhit devreye girip merkezi tekrar rayına oturtuyor.
Orta Asya, bu yönüyle yozlaşmaya uğramamış bir bölge, belki de bu yüzden tarihin kritik dönemlerinde, İslam medeniyetinin çöküş dönemlerinde kritik roller oynamış, rayından çıkan merkezi tekrar rayına oturtmuş.
Orta Asya’nın tarihin yine böyle kritik bir döneminde, yine böyle tarihi bir rol oynayacağına dair, büyük umutlar taşıyorum.
Bütün mesele, yeni yetişen neslin bilim sahasını ihmal etmemesi, kendisini bu sahaya adayan yeni beyinler çıkması…