Türk edebiyatının ustalarından Orhan Kemal'in Araştırmacı–Yazar oğlu Işık Öğütçü, tarihsel gerçeklerin ışığı altında bugün basın-yayın kuruluşlarına, gazetecilere, aydınlara ve akademisyenlere uygulanan antidemokratik davranışların 21. yüzyılda kabul edilir bir şey olmadığını söyledi. Öğütçü, "Herkesin düşüncesine katılmayabilirsiniz. Ama saygı duymak, uygarlığın bir gereğidir." dedi.
Türkiye'de son dönemlerde gazetecilere ve akademisyenlere yönelik baskılarla ilgili Adana'nın yetiştirdiği önemli hukukçulardan dedesi Abdülkadir Kemali Öğütçü ve babası Orhan Kemal'in geçmişte yaşadıkları benzeri olaylardan hareketle değerlendirmelerde bulunan Öğütçü, "Gazeteci okuru için haber toplamak, en çok bilgiyi vermek için uğraş vermektedir. Okuyucu da gazeteciden bunu istemektedir. Eğer bunu tam anlamıyla yapamazsa, zaten bu mesleği de yapmasının anlamı da yoktur. Siz okuyucuya bu bilgileri veren gazetecileri çeşitli nedenlerle görevini yapamaz ve hatta hapislere doldurursanız; gerçek haberin peşinde koşan ve mesleğini layıkıyla yapan gazetecileri geçen zaman, değerlerini arttırır, onları daha önemli kılar. Geçmişteki örneklerde de görüldüğü gibi onları mahkum edenler, tarihin karanlık sayfalarında kaybolur giderler." diye konuştu.
'KORKU SALARAK, TEK TİP DÜŞÜNMEYE ZORLAYARAK KONTROL'
Korku salarak, tek tip düşünmeye zorlayarak insanların bir süre kontrol edilebileceğine dikkat çeken Işık Öğütçü, bunun sonsuza kadar böyle sürüp gitmeyeceğini ifade etti. Bu uygulamaları dünyanın da izlediğini belirten Öğütçü, şöyle devam etti: "Demokrasi, insan hakları, basın ve fikir özgürlüğü ile hukukun üstünlüğü konuları onların da ilgi alanlarında. Sürekli telkinde bulunduklarını biliyoruz. Tabii ki bu demokrasinin olmazsa olmaz önceliklerini yabancılar bize 'aferin' desin diye istemiyoruz. Ülkenin tüm insanları en yüksek seviyede demokrasinin nimetlerinden faydalansınlar; saygıyı, hoşgörüyü ve anlayışı ön planda tutalım istiyoruz. 'Bu bana karşı', tık içeri demek gerçekten bu kadar büyük ve köklü bir devlet geleneği olan ülkemize yakışmıyor. Tutuklamadan da insanların mahkemesinin görülebileceğini, işleri sadece haber vermek olan gazetecilerin bu düşünce bağlamında serbest bırakılmasını arzu ederim."
'BÜYÜKLÜĞÜMÜZE YAKIŞMIYOR'
Can Dündar ve Erdem Gül için başka bir programı olmadığı zamanlar gönüllü olarak Silivri'de hep pazar 'umut nöbeti' tuttuğunu hatırlatan Öğütçü, bu nöbetin tüm gazeteciler için de geçerli olduğunu vurguladı. "Canlı yayında konuşan öğretmen veya bildiriye imza atan akademisyenlerin düşüncelerine katılmayabilirsiniz." diye devam eden Öğütçü, "Ama 'neden böyle konuşuyorsun veya neden buna imza atıyorsun' demek büyüklüğümüze yakışmıyor. Çünkü çeşitli medya kuruluşlarında da bu düşüncelerin tam tersi savunuluyor. Zaman zaman onları da izliyorum. Düşüncelerine katılmasam bile olgunlukla seyretmeyi becerebiliyorum. Demek ki anlayışlı ve hoşgörülü olmak zor bir şey değil. Fikirlerin bolluğu, toplumumuzun düşünce zenginliğini gösterir. Bir gün doğru düşünce toplum tarafından kabul edildiğinde, insanlara niçin boşuna eziyet çektirildiğini düşünüp, üzüleceğimizi biliyorum." şeklinde konuştu.
Ülkedeki gidişatı kuvayi milliyede görev alan, Pozantı cephesinde savaşan ve milletvekili olarak mecliste 'Hürriyeti şahsiye' kanununun geçmesini sağlayan dedesi Abdülkadir Kemal Öğütçü ile babası Orhan Kemal'in mücadelelerini anlatarak, örnekleyen Işık Öğütçü, şunları kaydetti: "Kısaca anlattığım süreçte hem Osmanlı döneminde 'Bekirağa Bölüğü'nde tutuklu kalmış, hem de cumhuriyet döneminde İstiklal Mahkemeleri'nde yargılanarak hapis yatmış. 1924 yılında çıkardığı 'Toksöz' gazetesiyle muhalefet etmiş. Dönemin yönetimi bu yazılarından dolayı onu mahkemelerde yargılatmış. Hatta makalelerinden birinin adı 'nereye gidiyoruz?'dur. Bu makalenin ilk paragrafı şöyle başlar: İşte bir soru ki, cevabını vermek için düşünenleri hain, fikirlerini açıklayanlar muhalif adıyla anılabilir."
'92 YIL ÖNCE YAŞANANLARLA BUGÜNÜN BENZERLİĞİNE ŞAŞIRMIYORUM'
Türkiye'nin geçirdiği bu sıkıntılı sürecin gelişimini takip etmek isteyenlere 'Toksöz 1924'" adlı kitabını tavsiye eden Öğütçü, şu açıklamaları yaptı: "92 yıl önce yaşananlarla bugünün kıyaslaması yapıldığında benzerliği görünce hiçbir şeye şaşırmıyorum. Daha sonraki yıllara gelirsek, bu sefer babam propaganda yapmaktan içeri giriyor. Yıl 1938, askerlik yaparken tutuklanıyor. Askeri mahkemenin gerekçesi şu: Yabancı rejimler lehinde propaganda yapmak suretiyle eratı isyana tahrik teşebbüsü ve komünistlik propagandası yapıyor, diye ihbar edilmesiyle tam beş yıl mahkumiyet alıyor. Bu ceza onun şairlikten öykücülüğe, romancılığa dönüşmesini ve bugün Türk edebiyatının önemli ustalarından biri olarak anılmasını sağlıyor. Bu hapislikten sonra her şey bitiyor mu? Hayır. 1956 yılında bir öykü kitabından dolayı mahkemeye veriliyor. Nedeni ise öykülerinde hep fakir fukaradan söz ediyor olması. Benim de hatırladığım 1966 yılında tutuklanması ve hapise konulmasıydı. Yine neden, ihtilal hazırlığı içinde olarak hücre teşkilatı kurmak ve komünizm propagandası. Ve sonunda şunu söyler: Bense CHP devrinde 'muzır', DP devrinde 'muzır', talihe bak ki Milli Birlik Komitesi devrinde ve tabii AP devrinde de 'muzır.' Hoş kimin kimi muzır saydığı daha belli değil. Ben Unkapanı'nda oturmaya razı olduktan, Nobel'e namzet gösterilmeye heves etmedikten, yarı aç yarı tokluğa razı geldikten kelli iktidara kim gelirse gelsin, bana ne? Bugün ona çektirenler hatırlanmıyor bile. Ama Orhan Kemal hem Türkiye'de hem de dünyada beğenilerek okunuyor, değeri her geçen gün artıyor." CİHAN