Önden Giden Atlılar, ülkelerine özgürce geri döndükleri gün...

Okuma Süresi 3 dkYayınlanma Çarşamba, Aralık 14 2016
Önden Giden Atlılar kitabının yazarı Harun Tokak, Aktifhaber.com için yazdı.

ŞİMDİ VEFA ZAMANI


Ben bir köy çocuğuyum. İlkokulu dağlar arasındaki küçük köyümüzde okudum. Bir sonbahar günü babam ağabeyimle benim elimden tutarak İmam Hatip Okuluna yazdırmak için şehre götürdü.

Annemi hala toprak evimizin önünde, bir elini hafifçe bize sallarken diğer eliyle göz pınarlarına biriken yaşları beyaz yaşmağının ucuyla silerken hatırlarım.

1970’li yıllardı… O yıllarda şehirde okumak zordu. Kurda kuşa yem olmak kolaydı. Köy hayatından gelen çocuklar için şehirde tuzak çoktu.

Ortaokulda derslerim iyiydi. Yıllar bir bir geride kalırken ben de lise yıllarının sonuna yaklaşıyordum. Bütün hayalim bir gün köyüme geri dönmekti. O yıllarda bütün hayali köyünün dağları ile sınırlı bir insandım.

Önce, güzel giyimli, beyefendi, beş vakit namazında öğretmenlerimin yaşantıları kültür kimliğimde kıpırdanmalara vesile oldu.

Sonra diğer öğrencilerden daha farklı yaşantıları olan Nur talebelerini çok sevdim.

Hekimoğlu İsmail’in Minyeli Abdullah’ı, Şule Yüksel Şenler’in Huzur Sokağı, Tarık Buğra’nın Küçük Ağa’sıyla yeni ufuklara yelken açtım.

1970’de Huzur Sokağı “Birleşen Yollar” adıyla beyaz perdeye aktarıldı. Feyza (Türkan Şoray)’ın namaz sahnesi beni derinden etkiledi. Beyaz başörtüsüyle bir meleği andıran Feyza’nın bağrında baharlar çağlıyor gibi geldi bana.

Birkaç yıl önce, bir zamanlar Anadolu’da bir fırtına gibi esen Şule Yüksel Şenler’i İstanbul Bahçelievler’deki evinde ziyaret ettiğimde o sahneyi sordum;

“Hiç de rol icabına benzemiyordu.” Dedim.

“Doğru.” Dedi.

Türkan Hanım çok ağladı o sahnede. “Namazın rol icabı olanı bu kadar insana huzur verirse ya hakiki namaz insana nasıl bir saadet verir, beni bırakma ne olur.” dedi. Ama kopardılar onu bizden.

Hekimoğlu İsmailler, Şule

Bu haberler de ilginizi çekebilir