Kadir Gürcan
Önce Bıyıklarını Kesmeliydi
Geçen hafta Pazar günü, İçişleri Bakanı'nın lisedeki kırılgan aşk acemiliklerini andıran komik istifa girişimini duyduğumda, haftalık yazımı yazmış ve sayfa editörüne çoktan göndermiştim. Hala yayınlanmadığı için değiştirme imkanım vardı. Türkiye'de bir kaç saat içinde başlayıp biten istifayı umursamadığım için yazıyı değiştirme ve gündemi yakalama telaşına da düşmedim. İyi de etmişim! Beceriksiz siyasetçilerin özgül ağırlıklarını test etmek için fazla aceleci olmaya gerek yok.
Havadan nem kapan piyasalar bile böylesi bir istifayı umursamadı. Sayın Bakan'ın piyasa değeri işte bu kadar. Biraz ağır ama, iktidara bağlı siyasetçiler, gavur parasıyla bile beş para etmiyorlar. Amerikan Dolar'ı, kutuplardaki Penguenlerin hapşırmasından etkileniyor, İçişleri Bakanı'nın istifasına burun kıvırıyor. Çok acı! Bunu benden duymuş olmayın.
Sayın İçişleri Bakanı, mevcut siyasi hayatın en renksiz tiplerinden birisi olduğu için, ironi ve espri gibi ucuz malzemenin ötesinde bir şey üretme becerisine sahip değil. Sadece bu açıdan bile Saray Kabinesinde bulunmalı. Komik istifa girişiminden sonra, eğim kazandırdığı tek şey siyasi hayatının katlanılmayacak kadar banallaşması olacak. İstifası kabul edilseydi, bundan sonraki yazı tecrübelerimizde, mizah ve espri teşnisinde önemli bir eksiklik olacaktı. Sahnenin dışına düşmüş döküntülerle uğraşmama gibi bir prensibimizi açık edelim. Korktuğumuz olmadı. Bizimki de iş mi hani? Koyun can derdinde, kasap et!
Hafta başındaki değerlendirmelerin tamamı, samimiyetsiz ve abartılıydı. Bakanı siyaset adamı sayan Saray Beslemelerinden tutun da, “İçişleri Bakanı yerini sağlamlaştırdı!” rüşvetlerini bonkörce kullanan Saray soytarılarına kadar uzanan geniş bir daire. Onlar, her durumda Saray'ın galibiyetini ilan etmek üzere programlanmışlardı. Koltuk değneği milliyetçi genel başkan bile duruma sahip çıktı. Bundan ötesi var mı?
Aslında İçişleri Bakanı'nın suyu, İstanbul Belediye Başkanlığı için yapılan iki seçimden sonra ısınmaya başlamıştı. Saray'ın mayınları patlatması için verdiği görevlerin hiçbirisinde başarılı olamadı. Çiçeği burnunda İBB Başkanının, bir değil iki kez, hem Saray hem de iktidarı kaldırıp yere vurmasından sonraki gelişmeler, Sayın Bakan'ın siyasi hayatındaki en kötü günler olarak anılacak.
İstanbul'un kaybedilmesinden sonra, iktidara olan güven endeksi Türk Lirasına paralel olarak her gün değer kaybetti. Saray'ın aldığı derin yaranın tedavisi için üretilen yakılar tutmadı. Yirmi yıldır iktidara ait belediye başkanları elinde yaşanmaz hale gelen İstanbul'un günahını daha bir yılı bile dolmamış genç başkanın sırtına yüklemek ve bunun için başkanın yetkilerini tırpanlamak, Saray'ın emireri haline gelmiş bir İçişleri Bakanı'nın işi olmamalıydı. Ama öyle oldu.
Medyanın maaşlıları da, Belediye Başkanı-İçişleri Bakanı arasındaki ağız dalaşına benzin dökmek için birbirleriyle yarışmayı gazetecilik sayıyorlar. Saray'ın memnuniyeti her şeyden önemli. Sayın Bakan'a sahip çıkanların durumu “Tencere dibin kara...” çizgisini aşmıyor. İstifa sonrasında verilen tepkilerin, Bakan için değil, Sayın Cumhurbaşkanı'nın siyasi bir başarısı olarak öne çıkıp, ertesi gün unutulması da bu yüzden. Davulcu öksürüğü gibi kim vurduya gitti.
Trump'ın 2016 seçimlerinde, bir süre kampanya sorumluluğu yapan Paul Manafort ilginç bir tip. Başkan Trump'ın çevresindeki en kirli isimlerden birisi olan Roger Stone'ın da eski ortağı ve arkadaşı. Manafort'u, Trump'ın yanına sokan da o. Şu an aynı hücreyi paylaşıp paylaşmadıklarını bilmiyorum ama, bu iki kafadar aynı suçtan hapis yatıyorlar.
“Ölmüş merkebini satmak isteyenler, eşinden kurtulmanın yollarını arayanlar ya da vergi kaçırmak isteyenler Paul Manafort'u bulsun!” sözü Washington'da oldukça yaygınmış. Geçen yılki bir yazımda, Manafort'un bu özelliğinden dolayı “Kayserili olabilir!” demiştim. Yanılmışım. İtalyan asıllı imiş.
Manafort'un Washington bağlantıları, ona dünya çapında geniş bir network'ün yollarını açmış. Karıştığı işlerdeki kara ve kirli paradan herkesin haberi var. Siyasi entrikaların duayeni olan Manafort için dış dünyayı ikna etmek zor olmasa gerek ama, ailesini ikna konusunda o kadar başarılı olamamış. Hatta kızları dahi babalarının hukuki ve ahlaki bu gidişatından şikayetçi olunca, kızı Andrea, medyaya düşen bir mesajında, diğer kardeşini, “Aptallık etme. Sahip olduğumuz servet kirli ve kanlı!” diye teselli etmiş. Herhalde bir baba için, çocuklarında oluşturmak istemeyeceği imaj bu olmalı.
Sayın İçişleri Bakanı ile, saç özürlü olmak ve Saray hatırına bıraktığı bıyığı haricinde ortak hiç bir benzerliğimiz yok. İstanbul Belediye Başkanı'nı rahatsız etsin diye eline verilen mermileri, istifa ediyor görünerek kendi kafasına sıktı. Saray tetikçilerinin dolduruşuna gelmese iyi olur. Bugünler hatırlandığında kendi yakınlarından, kötü bir oyunun ucuz ve harcanabilir bir piyonu olduğunu duymak çok daha yıkıcı olabilir.
Sayın Bakan, istifa diye ortaya atılacağına önce bıyıklarını keserek işi ağırdan alsaydı, belki daha fazla ses getirirdi. İstanbul Belediye Başkanı'nı küçük görüyor ama, onun Saray ve İktidar'a attığı döner tekmenin açtığı derin çatlağın kanaması durdurulamıyor. Nasihat da dinlemiyorlar be birader!