Cemaat dünyayı ele geçirecek
Eyvah ki eyvah!
Amerika korksun!
Rusya korksun!
Avrupa korksun! Afrika'da her
ülke korksun!
Asya ülkeleri korksun!
Avustralya bile korksun!
Cemaat bu ülkelerin çocuklarına,
Türkçe aşk - sevgi
şarkıları öğretiyor!
Cemaat bu ülkelerin çocuklarının yüreğini ele geçiriyor!
Ama ne garip, kimse korkmuyor.
Baksanıza, 2003 yılında 23 ülke ile başlamış, şimdi, 2012'de ülke sayısı 135'e çıkmış. Yani dünyadaki 200 ülkeden 135'i devreye girmiş. Seçmelerle birlikte 10 bin öğrenci sürece katılmış. Aileleri ile birlikte düşündüğünüzde 100 binler iştirak ediyor.
Garip bir durum.
Cemaat 7 düvelin çocuklarının yüreğini ele geçirdi, ama o çocuklar da geldiler, Türkiye'de milyonların gönüllerini, sizin benim gönlümü ele geçirdiler.
Bu, herkesin yüreğini kavrayan
gönüllü bir ele geçirme salgını sanki.
Bu çocuklar Türkiye'ye gelip, sahnelerde boy gösterinceye kadar kendi ülkelerindeki okullarda sayısız kere sahneye çıkıp, Türkçe şarkılar söylüyor, oyunlar oynuyorlar. Yani aylarca seçmeler yapılıyor.
Ben onlardan birisine
Teksas'ta, Huston'da,
tanık oldum. Jüri üyesi olarak... Şöyle tasavvur edin: Bir salon dolusu çocuk, anne,
baba... Ben diyeyim bin kişi, siz deyin üç bin. Ellerinde üç
bayrak taşıyorlar. Birisi
Amerikan bayrağı, biri Teksas bayrağı (Evet, orada Teksas'ın ayrı bir bayrağı var ve ilginçtir anayasada sadece Teksas eyaleti için isterse Amerikan Birliği'nden ayrılabilir hükmü bulunuyor, yani Teksas, özgürlüğüne çok düşkün bir eyalet) ve üçüncüsü
Türk bayrağı.
Çocuklar, anneler, babalar sürekli bayrakları sallıyorlar. Sahneye
Silifke ekibi çıkıyor, cıvıl cıvıl, salon alkıştan yıkılıyor. Sahneye Elazığ'ın Çayda Çıra'sı çıkıyor, salon yıkılıyor. Sahneye
Necip Fazıl'ın, Arif Nihat'ın şiirlerini okuyan çocuklar çıkıyor, alkış
kıyamet.
Bu, gönüllü ele geçirilme değilse nedir?
Bence Türkiye için Uluslararası Türkçe Olimpiyatları, Osmanlı'nın, bir cihan devleti olarak devreden çıkmasından sonra, küresel çapta gerçekleşen en büyük pozitif hamle niteliği taşıyor. Üstelik bir devlet politikası olarak değil, bir
sivil girişim olarak... Üstelik, en
küçük bir firesi olmaksızın, yani tamamen net bir sevgi getirisi olarak...
Türkiye'de “Cemaat” deyince, “ele geçirme” jargonu etrafında kriminolojik yaklaşımlar sergilenmesi, tarihin çok garip bir paradoksudur.
Dünyaya Türkiye adına sevgi mesajları taşıyan bir oluşumun ruhunu ateşleyen insanın, bütün ele geçirme iddialarına mukabil, yıllardır gurbette, her türlü statüden müstağni olarak yaşıyor olması, tarihin garip bir cilvesidir.
Eurovision'la Uluslararası Türkçe Olimpiyatları'nı bir kıyaslayın lütfen. Yıllardır devlet televizyonu Eurovision'a yatırım yapar. Görsel ve yazılı tüm medya, Eurovision'la yatıp kalkar.
Soralım bakalım: En son Eurovision yarışmasında Türkiye'yi temsil eden şarkının neresi Türkiye'yi temsil etmekteydi? Dili mi, koreografisi mi, melodisi mi, güftesi mi? Hangi kültürel kazancı sağladık bu şarkı ile?
‘Ne eksik Eurovision ile alakamızda?' diye sorulduğunda ben, en başa “
Özgüven”i yazarım.
Eurovision, bizim, Batı pazarında kabul edilebilme psikolojimizin somutlaşmış halidir. “Alın” diyoruz, “İşte biz de sizin dilinizle, sizin melodinizle, sizin dans üslubunuzla yarışa çıkıyoruz, hadi bize not verin!”
Türkçe Olimpiyatları ise bu toprakların kültürüne yönelik bir özgüvenin eseridir. Dünyaya çıkışın özündeki
inanç şudur:
Biz, dünya çocuklarının yüreğine bu topraklarda boy salmış sevgiyi taşıyabiliriz. O sevgi, şarkılarda, türkülerde yankılanır, şiirlerde kelimelere dökülür, halk oyunlarında, o oyunlarda giyilen kıyafetlerin renklerinde, desenlerinde şakır.
Biliyorum, bu camia, Türk okullarının hemen yanında aşureler dağıtıyor, yani aşure kıvamında sevgiler sunuyor. İftarlar düzenliyor, yani
iftar ruhaniyetinde bir gönül takdiminde bulunuyor.
Türkçe Olimpiyatları evrensel bir tecrübe.
Lisan-ı hal ile deniyor ki: Eğer sevgiyi küreselleştirmek için yola çıkarsanız, dünyanın kalbini ele geçirebilirsiniz.
Güzel değil mi?
Ne dersiniz, Cemaat sizin de kalbinizi ele geçirsin mi?
AHMET TAŞGETİREN - AKSİYON