Mağdurlar İçin Adalet Platformu ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen kişilerin anlatımlarına ve neler yaşadıklarına dair 1.500 sayfalık rapor hazırladı.
Gergerlioğlu yaptığı açıklamada, “Tüm toplumu etkileyen, sarsan bir kırımın, felaketin olduğunu görüyoruz. KHL’lıler işlerinden ihraç edilmekle kalmadı. Özel sektörde de çalışmalarının önüne geçilen, sosyal yardımlaşma ödenekleri kesilen bir topluluktan bahsediyoruz. OHAL/KHK mağdurları, modern insan hakları standartları ve pozitif hukuk normlarına göre hukuki, insani veya vicdani olarak uygun görülmeleri mümkün olmayan, çoğunlukla, “keyfi ve siyasi” olan kural ve kaidelere göre belirlenmiştir.” dedi.
GERGERLİOĞLU: KHK MAĞDURLARI TAM BİR SİVİL ÖLÜM KARŞI KARŞIYA BIRAKILDILAR
Raporla ilgili konuşan Gergerlioğlu, ‘‘Tüm OHAL/KHK mağdurları, iş bulma, iş kurma, yurtdışına çıkma engelleri ve üzerlerine yapıştırılan “sosyal stigmalar” nedeniyle, tam bir “sivil ölüm”, “sosyal ölüm”, “sosyal güvencesizlik” gibi “sosyal kırım” uygulamaları ile karşı karşıyadırlar.’’ İfadelerini kullandı.
Mağdurlar İçin Adalet Topluluğu’nun hazırladığı “Üçüncü Yılında OHAL’in Toplumsal Maliyetleri Raporu” açıklandı.
Raporda binlerce KHK/OHAL mağduruyla yapılmış araştırmanın çarpıcı sonuçlarına yer verildi. Araştırma, 2748 ‘OHAL /KHK mağduru’, 332 ‘mağdur yakını’ ve 225 ‘doğrudan mağduriyeti olmayan birey’ kategorilerinde toplamda 3305 kişiyle yapıldı.
Raporda KHK/OHAL yetkileriyle işlerinden atılan mağdurlarının yüzde 98,2’sinin 15 Temmuz 2016 öncesinde ve sonrasında muhatap oldukları adli/cezai soruşturmalardan herhangi birisine 15 Temmuz 2016 öncesinde muhatap olmadıkları vurgulandı.
Bu durum "konjoktürel" olarak ifade edilerek, “Yani, 15 Temmuz sonrası mağdurlar aleyhine açılan adli/cezai soruşturmaların tamamına yakınının konjonktürel gerekçelerle açılmış, geçmişteki olaylarla ilintileri olmayan davalar olarak görülmektedir.” denildi.
"ŞİMDİ SİMİT SATIYORUM, AÇ KALDIM AÇ!"
Raporun ilk bölümünde KHK ile işlerinden ihraç edilenlerin anlatımlarına yer verildi. Çoğu KHK mağduru ihraç edildikten sonra iş bulamadıklarını, sosyal ortamlardan uzaklaştıklarını kaydetti.
Maddi ve manevi anlamda anlamda zorluk yaşayan KHK mağdurlarının yaşadıkları rapora şu sözlerle yansıdı: “Çalıştığım işyeri kapatıldı. Çalışma lisansım iptal edildi. Mesleğimi yapamıyorum. Simit satıyorum. Aç kaldım aç! Suçsuz yere mağdur edildim. Çocuklarımın rızkı gasp edildi. Ailemden ayrılıp yurt dışında yaşamak zorunda kaldım. 3 yıldır çocuklarımı göremiyorum. 2,5 yaşındaki çocuğumu hiç göremedim.
Bir anda işsiz ve vasıfsız ilan edildik. Bir anlamda sosyal bir soykırım… Çalıştığım şirkete atanan kayyım tarafından işten çıkartıldım. İşten çıktıktan sonra e-devletteki çalışma bilgilerimde şüpheli yazıldı. Yeni doğan bebeğim ve çalışamayan eşimle birlikte işsiz ve ortada kaldık.
Benim ailemin hayatı ve yaşama şansımız kalmadı. Yok olduk. Hangi birini yazayım bu alana sığmaz. Sivil ölüme mahkum edildim. Diri diri gömdüler. Polis kötü davranma konusunda hakikaten uzmanlaşmış. 19 Temmuz’da okula gittim. O bakışlar yetti hocam…”
KHK MAĞDURU 11 YILLIK SAVCI: YUMURTA SATARAK GEÇİNMEYE ÇALIŞIYORUM
Raporda anlatımları dikkati çeken 11 yıllık eski bir savcı şöyle diyor: “ByLock kullanmadığı tespit edildiğinden denilerek tahliye edildim. Çıktığımda kimse bana iş vermek istemedi. İş verirlerse devlet tarafından vergi müfettişleri gönderildiğini söyleyenler oldu. Şu an 150 tavuk aldım yumurta satarak geçinmeye çalışıyorum.”
AVUKATLAR SORGU SIRASINDA KONU MANKENLİĞİ YAPTI
Raporda dikkati çeken başka bir konu ise gözaltına alınan kişilerin Ceza Muhakemesi Kanunu'nda (CMK) tarafından atanan avukatlarla ilgili anlatımları oldu: “Avukat itirafçı olmam için baskı yaptı. Avukat uyuyordu ben ifade verirken. Avukat ve polisler psikolojik baskı uyguladılar. Avukat sadece oradaydı… Avukat ‘Ne biliyorsan anlat’ diyordu. İtirafçı olmamı istiyordu. Avukatın aleyhime ifade verdiğinin farkındaydım. CMK avukatı konu mankeni gibiydi. Avukat formaliteydi. Benim değil polisin tarafında idi. Ama tarafsızmış imajı veriyordu. Her şey göstermelikti. Beni görür görmez hadi itirafçı ol dedi.”
SORGUDA İŞKENCE VE AİLE İLE TEHDİT: EŞİN ELİMİZDE…
Raporda 15 Temmuz darbe girişiminin ardından gözaltına alınanların anlatımlarına da yer verildi.
Bu kişiler işkence gördüklerini, aileleriyle tehdit edildiklerini ve kötü muameleyle karşılaştıklarını anlattı: “Eşin de elimizde, ona göre… Çocukların yetimhanede büyüyecek. Hapishanede çürüyeceksin. Bana cemaatten olmadığını ispat et. ‘İtirafçı olmazsan sen de terörist sayılırsın’ gibi baskılar yaşadım. Hâkim savcı ve polis sürekli küçük çocuğumun olduğunu hatırlatıp tehdit ettiler. Benim duyabileceğim şekilde konuşmazsa tutuklanır ve bebeği cezaevine alınmaz. Bebek annesizliğe alışsın şeklinde konuştular. Konuş ya da çocuğunu bir daha göremezsin.”
KHK MAĞDURLARI GELİRLERİNİN YÜZDE 70’İNİ KAYBETTİ
Raporun çarpıcı bir sonucu da adli soruşturmaların adil olup olmadığıyla ilgili. Buna göre KHK/OHAL mağdurlarının yüzde 92,6’sı OHAL’de geçirdikleri adli soruşturmaların adil yürütülmediğini belirtti.
Katılımcılar OHAL mağduriyetleri öncesine göre ortalama aylık (4600 TL) gelirlerinin yüzde 70’ini kaybettiler. Mağdur yakınları da çeşitli sebeplerle yüz 50 gelir kaybına uğradı.
Ayrıca hem mağdurların hem de mağdur yakınlarının hane halkı gelirlerinde ortalama yüzde 60’lık gelir kayıpları oluştu. Mağdurların yüzde 50’si de yaşadıkları sonra bulundukları şehirlerden göç etmek zorunda kalmış.
KHK MAĞDURLARININ YÜZDE 99,1’İ ÜNİVERSİTE MEZUNU
Rapora göre; KHK mağdurlarının yüzde 99,1’i bir yüksekokul /fakülte /yüksek lisans veya /doktora mezunu. Yüksek öğrenim derecesine sahip KHK mağdurlarından, yüzde 22,1’inin yüksek lisans ve de yüzde 8,5’inin doktora mezunu.
Raporda bu sonuç, “Bu iki yüksek eğitimli grubun toplam oranı yüzde 30,6’ya ulaşmaktadır. TÜİK’e göre Türkiye’de, toplam nüfus içerisindeki, Yüksekokul / Fakülte / Yüksek Lisans ve / Doktora mezunları toplamının genel nüfusa oranının yüzde 17 civarında olduğu dikkate alındığında, KHK’ların Türkiye için ne kadar büyük bir nitelikli insan kaynağı kaybına yol açtığı görülebilmektedir.” şeklinde yorumlandı.
MUHAFAZAKÂR DEMOKRATLAR SOL PARTİLERE YÖNELDİ
KHK/OHAL mağdurları, kendilerini etnik olarak, yüzde 56,7 oranında Türk, yüzde 13,4 oranında Kürt olarak tanımlıyor. Mağdurların yüzde 26,9’u ise kendilerini “Herhangi bir etnik aidiyet hissetmeyen” olarak tanımlıyor.
Rapora göre; ‘mağdurların kendilerini etnik olarak tanımlamadaki 3 yıllık araştırma trendi belirli etnik tanımlamalarda azalma ancak ‘Herhangi bir etnik aidiyet’ ten uzaklaşma yükselmeler yaşandığı yönünde’. Araştırmanın bir diğer çarpıcı ve ilginç noktası da KHK/OHAL mağdurlarının ağırlıklı olarak kendilerini ‘Muhafazakâr-Demokrat’ olarak tanımladıkları ancak, mağduriyetleri sonrası, sol, sosyalist, sosyal demokratlık ve seküler/hümanist partilere yönelme yönünde artan bir trend görülüyor.
EN BÜYÜK SIKINTI EKONOMİK
Araştırmaya katılan “mağdur yakınları” yüzde 97,9 ile çektikleri sıkıntıların en büyüğünün ekonomik olduğunu belirtiyor. İkinci sırada, psikolojik sorunlar (yüzde 88,6); üçüncü sırada itibarsızlık ve sosyal dışlanma (yüzde 83,7); dördüncü sırada sosyal çevrelerinin dağılması (yüzde 83,1), beşinci sırada işsizlik/iş bulamama (yüzde 80,4), altıncı sırada ise sosyal güvencesizlik sorunları (yüzde 73,2) geliyor.
“HUKUK DEVLETİNİN ACİLEN İHYASI VE İNŞASI GEREKLİDİR”
Raporun sonuç kısmında şu değerlendirmede bulunuldu: “OHAL uygulamalarının Türkiye’deki sosyal sermayeyi, sosyo-kültürel sermayeyi, üretimi, ticareti, ekonomiyi ve finansı, kısaca ülkenin tüm ekonomik, sosyal ve kültürel varlık kaynaklarını tükenmenin eşiğine getirmiştir.
Örneğin, Türkiye’de, OHAL öncesi dünyada ilk 300’e girebilen 3 tane üniversite varken, artık ilk 400’e girebilen bir tane bile kalmamıştır. Ayrıca, dünya ile rekabet edebilecek bir ekonominin de kalmadığı ortadadır. Çünkü, hukukun ve adaletin olmadığı ülkelerde huzur, güven ve refahın da olamayacağı tarihsel, sosyolojik ve siyasal bir gerçekliktir.
Bu çıkmaz yoldan çıkış için ilk adımı olarak, OHAL hukukuna son verilerek, “Hukuk Devleti”nin acilen ihyası ve inşası gereklidir. Aksini düşünmek dünyanın sosyal, siyasal ve tarihsel birikimini reddetmek anlamına gelir ki dünya kendi çağına anakronik olarak yaşayan tüm devlet, millet ve toplumları tarihin tozlu sayfalarına göndermiştir.”