Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mine Söğüt yazısında 'Bugüne kadar ülkeyi kasıp kavuran şiddetin meyvesini bol bol yiyenler; Şu anda OHAL olmasa iktidarı artık ellerinde tutamayacaklarını çok net görmekteler. ' dedi
İşte Söğüt'ün değerlendirmesi..
Sisli ve kirli iktidarlara karşı yapılan barışçıl tüm hareketler şiddetin hedefindedirler.
Silahsız pasif direniş eylemlerini, haktan, hukuktan, adaletten bahseden söylemleri kana bulamak...
Ve haklı öfkesi ve demokratik talepleriyle sokağa çıkan insanları;
Bir bombayla, bir silahla, bir suikastla yıldırmak...
Karanlık akılların en iyi kullandığı enstrümandır.
Bugüne bu enstrümanların korkunç marifetleriyle geldik.
Bir düğmeye basıldığında hortlayan, başka bir düğmeye basıldığında ortadan kalkan terörün güttüğü bir toplum olmanın yıkımını ziyadesiyle yaşadık.
Nihayetinde bir ülke her kesimden ayağa kalkmış insanıyla omuz omuza yürümeye başladı.
İçeride, yağmalanan bir hukukun esir aldığı yığınla insan;
Dışarıda kararlı bir kalabalık, bu yağmaya başkaldıran.
Onlar... Yürüyorlar.
Ve bir gün her şeyin değişeceğine içtenlikle inandıkları bu ülkede değişimin adaletten başlaması gerektiğini biliyorlar.
Onlar...
Hak, hukuk, adalet diye haykırdıkça... Şiddetten uzak, barışçıl bir dili kararlılıkla konuştukça...
Kontrollü bir öfkeyle ve haklı bir itirazla dağları, ovaları, yolları aştıkça;
İktidar başına gelebileceklerden ürküyor ve menşei şaibeli bir şiddet ihtimaliyle kendi niyetini perdeliyor.
Bu adaletsiz ve karanlık iktidar...
Kendi egemenliğinin sürekliliği için şiddetin yıkıcılığına ve caydırıcılığına güveniyor.
Değil şiddete yol açmak, zemin hazırlamak, göz yummak, sadece bu güvenle bile büyük ve tarihi bir suç işliyor.
Şiddet ondan medet umanlar için kısa vadede kârlı bir yatırımdır.
Ama uzun vadede onu yaratanı, ona yaslananı, planlarını onun etkilerine göre yapanları hedefler.
Bugüne kadar ülkeyi kasıp kavuran şiddetin meyvesini bol bol yiyenler;
Şu anda OHAL olmasa iktidarı artık ellerinde tutamayacaklarını çok net görmekteler.
Herkesin gözünün içine baka baka yürüyüşe izin vermekten bahsetme cesaretini OHAL’den alan iktidar, aslında adalet için yollara koyulan kalabalıklara “Size verecek adaletim yok benim” diye meydan okuyor.
Adaletin kılıcını tekeline almış; önüne çıkana sallıyor.
İktidardakiler;
Hak olan, hukuk olan, meşru olan, kitlesel olan bu eylemin karşısında;
Adaletsizlikten sonsuza kadar nemalanarak kendi diktalarını tamamlama derdindeler.
O yüzden adalet için yürüyen kalabalıklara şiddet olasılığını işaret ederek gözdağı vermekteler.
Tehditlerini ülke tarihinin en dikkatli, en kontrollü, en kalabalık ve barışçıl eyleminde, muhtemel saldırganlara değil, muhtemel mağdurlara yöneltmekteler.
O yollara düşenler, o günlerdir yürüyenler, evet bir duvara doğru yürüyorlar, ama duvara ulaştıklarında durmayacaklar.
Su gibi, rüzgâr gibi, sis gibi engelleri aşarak ve kendi yollarını bularak, taleplerinin haklılığından güç alacak ve o duvarı aşacaklar.
Çünkü adım adım adalete doğru gidenlerin ve tehditlere kulak asmamayı seçenlerin bildiği çok önemli bir şey var:
Her türlü kötülük nihayetinde ardına saklandığı duvarın altında kalır;
Ve hak denen şey verilmez alınır.