ABD’nin önde gelen yayın organlarından New York Times gazetesi, bugün “Türkiye ekonomisi nasıl bu duruma düştü” başlığıyla yayınladığı analizde, yaşananların baş sorumlusunun AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu belirtti.
Gazetenin Londra’daki “küresel ekonomi muhabiri” Patricia Cohen tarafından kaleme alınan analizde, “Türkiye’nin ekonomik sorunlarının derin kökleri var, ancak en son kriz, neredeyse tüm ekonomistlerin tavsiye ettiği reçetenin tam tersini yaparak, Erdoğan’ın dörtnala yükselen enflasyon karşısında faiz oranlarını düşürmekte ısrar etmesinden kaynaklandı” denildi.
Analizde ayrıca özetle şu hususlara değinildi: “Türkiye’de ekonominin felaket halinde olduğunun işaretleri her yerde. İndirimli ekmek büfelerinin önünde uzun kuyruklar dolaşıyor. İlaç, süt ve tuvalet kağıdı fiyatları artıyor. Bazı benzin istasyonları stoklarını tükettikten sonra kapanınca sokaklarda öfke patlamaları yaşandı.
Erdoğan, faiz oranlarını düşük tutarak tüketicilerin alışveriş yapmaya daha istekli olacağını ve işletmelerin borçlanmaya, ekonomiye para yatırmaya ve işçi almaya daha yatkın olacağını savunuyor. Ve eğer lira dolar karşısında değer kaybederse, basitçe, Türk malları ucuzlayacağı için, ihracatın artacağını söylüyor.
Bu bir dereceye kadar doğrudur – ancak ağır bir bedeli vardır. Türkiye, otomobil parçaları ve ilaç gibi ithalata, yakıt, gübre ve diğer hammaddelere oldukça bağımlı. Lira değer kaybettiğinde, bu ürünlerin satın alınması daha pahalıya mal olur.
Aynı zamanda, Sayın Erdoğan’ın geleneksel ekonomi teorisini küçümsemesi, Türk işletmelerine yüz milyonlarca dolar borç vermeye istekli olan ancak şimdi para birimine olan inancını yitiren bazı yabancı yatırımcıları korkuttu.
Ve faiz oranları ne kadar düşük olursa, enflasyon o kadar hızlı yükselir. Geçen yıl boyunca lira, değerinin yüzde 45’inden fazlasını kaybetti ve birçok analist, gerçek oranın çok daha yüksek olduğuna inanmakla birlikte, resmi enflasyon oranı da yüzde 20’yi aştı.
Karşılaştırıldığında, ABD’de bu yıl şimdiye kadar yüzde 6,8’lik bir enflasyon oranı (neredeyse kırk yılın en yüksek seviyesi) ve avro bölgesinde yüzde 4,9’luk bir oran herkesin alarma geçmesi yeterli oldu.
Türkiye’de hızla yükselen fiyatlar, yoksullar arasında sefalete neden oluyor ve orta sınıfı yoksullaştırıyor. İstanbul’un Sultangazi ilçesinde ekmek almak için uzun kuyrukta bekleyen Mihriban Aslan, “Geçinemiyoruz. Kocam 60 yaşında, şu anda çalışamıyor. 1.800 liralık düşük bir emekli maaşı var. Biraz para kazanmak için evde iğne işi yapıyorum” dedi.
Bu tür durumlarda işletmeler malları satmaktansa stoklamayı tercih edebilir, çünkü onların yerisine yenisini koyamayacaklarından endişe ederler. Bir mahalle marketinde kasiyer olan 22 yaşındaki İsmail Arslantürk, yeşil mercimek fiyatının neredeyse iki katına çıkmasından şikayet etti. Ailesine destek olmak için liseyi bırakmak zorunda kaldığını belirten Arslantürk, “Bu noktadan sonra ekonominin düzeleceğine inanmıyorum. Umutsuzum.” dedi.
Erdoğan, daha yüksek faiz oranlarına karşı çıkmaktan “asla taviz vermeyeceğini” iddia ederek yaklaşımını pekiştirdi. Geçen ay “Faiz oranları zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapıyor. Ülkemizin bu şekilde ezilmesini engelledik” dedi.
Erdoğan faize karşı İslami ilkeleri öne sürdü ve kredilerdeki faiz ücretlerini “tüm kötülüklerin anası ve babası” olarak nitelendirdi ve yükselen fiyatlar için dış müdahaleyi suçladı. Dış İlişkiler Konseyi’nde (CFR) kıdemli araştırmacı olarak görev yapan Henri J. Barkey gibi analistler, bu tür yorumların öncelikle Erdoğan’ın çekirdek kitlesini temsil eden daha muhafazakar dini kesimlere hitap etmeyi amaçladığını söyledi.
Barkey, Türkiye’nin temel sorununun, uzun süredir iktidarda olan, kendine aşırı güvenen bir idareciye sahip olması olduğunu kaydederek “Her şeye kadir olduğuna inanıyor, bu yüzden hatalar yapıyor ama o kadar ‘evet efendimcilerle’ çevrili ki kimse ona karşı bir şey söyleyemez.” yorumunu yaptı.”