Ilıcak 'ilhan Selçuk'a yapılırken destek oluyorlardı şimdi başlarına gelirken hiç şikayete hakları yok diyenlere köşesinden çok anlamlı cevap verdi ve 'Cemaat'e vurmak masumiyet karinesi mi?' başlıklı bir makale kaleme aldı.
İşte Ilıcak'ın Özgür Düşünce Gazetesi'nde yer alan o yazısı:
"Cemaat’e yakın ya da sempatisi olan kim haksızlığa uğrarsa, bir kısım meslektaş “Etme bulma dünyası” kabilinden basmakalıp cümlelerle değerlendirmeler yapıyor. Böylece, hem iktidara şirin görünme imkânını buluyor hem de “tarafsızlık” algısı yaratıyor: “Ben hükümetin usulsüzlüklerine karşıyım ama, arkadaş, bunlar da güçlü olduklarında kimsenin gözünün yaşına bakmıyordu… İlhan Selçuk’u nasıl da tutukladılar? Türkân Saylan’ın evini aradılar. Kuddusi Okkır cezaevinde kanserden ölmedi mi?”
Bu itirazlar hep, 3-5 isim etrafında dönüyor.
ARADAKİ FARK
Arada dağlar kadar fark var:
1) Ergenekon, derin devlet, Kontrgerilla, Özel Harp Dairesi, darbeler, askerin siyasete müdahalesi, Türkiye’nin bir gerçeği.
Fethullahçı Terör Örgütü, askerin başlattığı bir algı operasyonundan, bir masaldan, cadı avından, McCarthycilikten ibaret. Ne silâh var ne de cinayet… Olmadığı için, bütün faili meçhul cinayetleri FETÖ’ye yüklemek istiyorlar. Galiba Veli Küçük ve Cemal Temizöz de Gülen’in müridleriydi!!!
2) İlhan Selçuk ya da Mustafa Balbay gazeteciydi ama darbeci askerlerle işbirlikleri vardı. Hatta o işbirliğini anlatan satırları, Balbay, ileride anılarında yayınlamak üzere kaleme almıştı. Ama Mehmet Baransu farklı; darbenin değil, haberin peşinden koşan bir gazeteci. Çok önemli belgelerin ortaya çıkmasına vesile oldu. Plan Semineri’ne katılan ve “sıra dışı” konuşmalarıyla suçüstü yakalanan Balyozcular onu hiç affetmedi.
HATALI MUKAYESE
“…Siz İlhan Selçuk’a şöyle yaptınız… Sıra Baransu’ya, İlahiyatçı Profesör Suat Yıldı-rım’a, Ekrem Dumanlı’ya gelince mi sesiniz çıkıyor?”
Bu mantık, tam bir aldatmacadan ibaret. Zira darbelere karşıysanız, askerle işbirliği yapan gazeteciye de karşı çıkacaksınız. Bugün sivil bir diktanın kurulmakta olduğunu düşü- nüyorsanız, sivil darbenin propaganda aracı haline gelmeyi de reddedeceksiniz.
İlahiyatçı Profesör Suat Yıldırım ya da eski AK Parti milletvekili İlhan İşbilen tutuklandı- ğında, İlhan Selçuk’un hatırlatılması neye benziyor biliyor musunuz? Kemal Kılıçdaroğlu, en ufak bir özgürlük talebinde bulununca Tayyip Erdoğan’ın Milli Şef dönemini hatırlatmasına, o tarihte camilerin ahır yapıldığını söylemesine…
Ya da Selahattin Demirtaş’ın, devamlı PKK ile imtihan edilip Diyarbakır, Şırnak, Mardin, Hakkâri’de yaşayan halkın devlet terörüne teslim edilmesine… Bu vahim duruma “Ama onlar da hendek kazıyor” diye göz yumulmasına…
TEK KATMANLI YORUM
Toplum ve siyaset, yalın ve tek katmanlı bir olgu değil, birbirini etkileyen karmaşık bir dizi düşünceler ve hadiseler yumağıdır. Sebep-sonuç ilişkisine kısa yoldan varmak arzusu, yanlış denklemler kurulmasına yol açar.
Birinci önerme: Milli Şef döneminde camiler ahır yapıldı…
İkinci önerme: Milli Şef CHP’liydi.
Sonuç: Kemal Kılıçdaroğlu da CHP’li; demek o da camiyi ahıra dönüştürebilir.
1) Yanlış mantıktan hatalı sonuç çıkar.
2) Bir kere Ergenekon, ya da derin devlet Türkiye’nin gerçeğiydi.
3) Bazı gazeteciler askerle AK Parti’yi devirmek için işbirliği yaptı. Kaldı ki operasyonları düzenleyen polislerin alnında “Cemaatçi” yazmıyordu. Bu ilişkiyi nasıl kuruyorlar? FETÖ’nün askere kumpas kurduğuna dair somut deliler mi var? Askeri vesayetin çilesini çeken herkes, liberaller, demokratlar, AKP’liler, solcular ve tabii ki Cemaat’e yakın kalemler bu operasyonları destekledi. Nitekim iyi de oldu. Askeri vesayet sona erdiği gibi, gazeteciler ya da akademisyenler de işbirlikçi olmanın yanlışını artık kavradı.
YÖK yasası değişeceği vakit, rektörlerin gizlice Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur’u makamında ziyaret edip, “Hepimiz Kubilay gibi şehit olmaya hazırız” dediğini unutmadık.
Sadece o mu? Özden Örnek Günlükleri… Plan Semineri tutanakları… AK Parti kapatma davası… Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesine başörtüsü tepkisi… Cumhuriyet Gazetesi’nin “Tehlikenin farkında mısınız?” reklamları… Cumhuriyet mitingleriyle, Şener Eruygur’un başkanlığını yaptığı Atatürkçü Düşünce Derneği’nin ilişkileri… Kazılarda ortaya çıkan silahlar… Andıçlar… Askere ait kara propaganda siteleri…
Şimdi bunları yok sayıyoruz. Bütün bunlar kumpas!!! Kumpası kuran da Cemaat!!!
Sabret gönül… Elbet bir gün hakikat ortaya çıkacak.
UMUT
“Düşmezse düşmesin yakamızdan ölüm. Bizim üstümüze güneş doğacak gülüm. Gülüşüne bir kurşun sıksa da ölüm. Unutma ki umuda kurşun işlemez gülüm…”
Nazım Hikmet
GAZETECİ-ASKER
Mustafa Balbay’ın not defterinden:
Tarih: 16 Ocak 2004…
Saat: 9.30-10.40
İlhan Selçuk: Kritik bir dönem. Devletle tanışıyorlar. Bakarsınız, iktidarda kalmak için ne yapmamız gerekir diye düşünebilirler.
Şener Eruygur: Benim bunlardan umudum yok. Bunların beyni uyuşmuş. Bunların yetişmesi böyle. İlhan Selçuk: Tabii biz sizinleyiz… Ben çok şey yaşadım. 9-11 yaşadık. (9 Mart hazırlıklarının, 11 Mart’ta Faruk Gürler ve Muhsin Batur’un sol ağırlıklı darbeye katılmaması üzerine tamamen istikamet değiştirmesi ve 12 Mart muhtırasıyla solcuların hedef alınması kastediliyor. NI) Böyle olmasın isterim. Bir kez daha biz yenilen tarafta olursak hiç istemiyorum. Bundan korkuyorum.
Şener Eruygur: Korkunuzu anlıyorum, endişeniz olmasın. Ona dikkat ediyoruz.
İlhan Selçuk: Uluslararası dengeler çok önemli. ABD ne yapar? Bunlara destek veriyor.
Şener Eruygur: Bizim onlara (ABD’ye) bunların o kadar güçlü olmadığını anlatmamız lâzım.
***
O tarihte Şener Eruygur Jandarma Genel Komutanı’ydı. Özden Örnek günlüklerinden de anladığımız kadarıyla Sarıkız Planı darbe hazırlıkları içindeydi."