Nitekim o listedekilerden 2’si Ankara’daki katliamı gerçekleştirdi. Bu büyük istihbarat zaafını, devlet içinde bazı odakların işbirliği ya da “vurdumduymazlığı” şeklinde izah edebiliriz. Ve tabii, istihbarat kadrolarının kifayetsizliği.
Diyarbakır’daki HDP mitingine bomba koyan Orhan Gönder’in annesi, oğlunun Suriye’ye geçmesinden önce defalarca polise başvurduğunu ama hiçbir sonuç elde edemediğini açıkladı. Orhan Gönder’in Adıyaman’da yaşayan annesi Hatice hanımın sözlerine kulak verelim: “2014 yılında dershaneye gitmesinin ardından oğlum, saç ve sakal uzatarak değişim yaşamaya başladı.
Bundan rahatsız olarak birkaç kez babasıyla birlikte polise şikâyette bulunduk. Polis bir kez ifadesini aldı, bıraktı.”
Orhan Gönder’in amcasının oğlu Ercan Gönder ise şunları söyledi: “IŞİD’e katılan diğer kişiler polis tarafından biliniyordu. Fakat Suriye’ye geçişleri önlenmedi.”
Zaten Orhan Gönder’in Diyarbakır mitinginden hemen önce otelde asker kaçağı olduğu için basıldığı, tutanak tutup serbest bırakıldığı da biliniyor.
Adıyamanlı bazı aileler, İslam Çayevi’nin IŞİD’in merkezi olduğunu polise bildirmişti. Gerçekten de Suruç bombacısı Şeyh Abdurrahman Alagöz, İslam Çayevi’nde örgütleniyordu. Sonunda burası kapatıldı. Bu da büyük bir ihmali ve zaafı ortaya koyuyor. Kapatmak yerine Adıyaman hücresinin izini sürmek, irtibatları ortaya koymak icap ediyordu.
Türkiye’deki IŞİD yapılanmasıyla ilgili yabancı dergilerde çok sayıda haber çıktı. Meselâ New York Times, Ankara Hacıbayram mahallesindeki IŞİD örgütlenmesini anlatıyordu. Mahallelilerle konuşan muhabir, onlardan en az 100 kişinin IŞİD’e katıldığını öğrenmişti. Habere göre, 14 yaşında örgüte katılan biri, Rakka'da yaralandıktan sonra Hacıbayram mahallesine dönmüştü. Çocuğun babası Yusuf, hükümetin bu konuda herhangi bir resmi soruşturma başlatmadığını ve bölge sakinlerinin, yetkilileri harekete geçmemekle suçladığını söylüyordu.
“Cihatçı otoyolu” başlıklı haberinde Newsweek dergisi ise İstanbul, Ankara ve Kocaeli’nde IŞİD mağdurlarıyla konuşmuştu. Dilovası’ndan IŞİD’e katılmak için Suriye’ye minibüsler kaldırıldığını belirten dergide şu ifadeler yer alıyordu: “Mağdurlar, organize militan devşirme ağının, internet üzerinden işlediğini ve dini çalışma grupları aracılığıyla, düşük geliri olan, çoğu uyuşturucu bağımlısı Sünni Müslüman bölgelerdeki genç erkeklerin hedef alındığını anlatıyor.”
Gördüğünüz gibi facia göstere göstere geldi. IŞİD, Türk yetkililer tarafından ciddiye alınmadı. Herhalde “Sünni Müslüman’dan bize zarar gelmez” diye düşündüler. Tabii darmadağın edilen Emniyet kadrolarının bugünkü kifayetsizliği de teröristlere serbest bir alan bıraktı.
Sonuç itibariyle, elbette iktidarın siyasi sorumluluğu var. Birkaç bürokratın istifası yeterli değil. Geçen yıl Güney Kore’de olanları hatırlayın. Gemi battı; Başbakan’a su şişesi attılar. Olay yerine giden bakanı da tokatladılar. Üstelik Başbakan, doğrudan hiçbir ilgisi ya da ihmali bulunmamasına rağmen istifa etti.
Bizimkiler ise hırsızlık da olsa, nüfuz suistimalleri ortaya da çıksa, silâh da kaçırsalar, kömür madeninde facia da yaşansa, canlı bomba eylemlerinde gencecik hayatlar da sönse, maşallah makamlarına kazık çaktılar. İstifa akıllarından bile geçmiyor.
Cumhurbaşkanlığı bütçesi
Fert başına düşen milli gelir 9 bin 78 dolara düştü. Herkes fakirleşirken, maşallah sarayın israfı artıyor.
Abdullah Gül döneminde (2014 senesinde), Cumhurbaşkanlığı bütçe ödeneği 199 milyon liraydı.
Tayyip Erdoğan’ın o yıl cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte, 2014 senesi ek ödeneklerle 244 milyon liralık bir harcamayla kapandı.
Masrafın artması Tayyip Erdoğan’ın Ak Saray’a taşınmasıyla başladı. 2014 Cumhurbaşkanlığı ödeneği yetmeyip, 45 milyon lira artırıldı ama esas dudak uçuklatacak artış 2015’te yaşandı. Cumhurbaşkanlığı bütçe ödeneği yüzde 99’uk bir yükselişle 397 milyon liraya çıktı. Bu da yetmedi… 2015 yılı 545 milyon lirayla kapanıyor. Ayrıca unutmayalım, sadece Başbakan’ın harcamasında olan örtülü ödenek, Cumhurbaşkanı’na da açıldı. 2015 yılının ilk 5 ayında sarf edilen örtülü ödenek miktarı 628 milyon lira oldu. 545 milyon+628 milyon=1 milyar 173 milyon lira…
El kesesinden sultanım, develer olsun kurbanın.
Gaf üstüne gaf
Ahmet Davutoğlu, Ankara’daki büyük katliamın siyasi sorumluluğunu taşımak istemediği için, gaf üstüne gaf yapıyor.
* “Suruç katliamının faillerini yakaladık; Emniyet’e teslim ettik” dedi. Oysa o bir canlı bombaydı…
* “Canlı bombaların listesi elimizde ama bir hukuk devletinde eyleme geçmeden onları yakalayamayız” diye konuştu. Halbuki bugün Türkiye’de, makul şüpheyle herkesin evi kolayca aranıyor; birçok kişi de cezaevine gönderiliyor. Zaten bir listenin elde olması, tam tersine istihbarattaki zaafı gösteriyor. Zira isimler var fakat onların takibi yapılmamış, yerleri tespit edilmemiş. Bu yüzden canlı bombalar elini kolunu sallayarak etrafta dolaşıyor.
* “Murat Sancak’ın otomobiline ateş edenler tutuklandı; cezaevinde” açıklamasını yaptı. Savcılık ve Emniyet bunu yalanladı. Dün, sırf Başbakan’ı yalancı çıkarmamak için, daha önce araç gaspı yapanlar alelacele Murat Sancak’a saldırı iddiasıyla gözaltına alındı.
* Evvelki gün IŞİD’le bir ilgileri olmadığını söylemek için Başbakan, “Bizim 360 derece farkımız var” dedi. “180 derece” demeliydi.
Ahmet Davutoğlu’nun olayların altında kaldığı, gelişmelere hâkim olamadığı anlaşılıyor. Zaten ipler sarayın elinde. Koskoca bir profesör bu duruma düşmemeliydi.
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ