Bir önceki yazımda Kur’an âyetlerinde işaret edilen Elektrik meselesi üzerinde durmuştuk. Bugün de aynı konuya devam edelim.
Nur Suresi'nin Nur Âyeti'nden sonra gelen âyetlerde: “O NUR’a Allah’ın yükseltilmesine ve içinde kutlu İSMİ’nin zikredilmesine izin verdiği evlerde kavuşulur / bulunur O NUR… Oralarda sabah akşam O’nun şânını yücelterek tenzih eden (Sübhaneke ya Allah, taâleyte ya Rahman diyerek tesbihat yapan) öyle yiğitler vardır ki, ne ticaretler, ne alım ve satımlar onları Allah’ı zikretmekten, namazı hakkıyla îfâ etmekten, zekatı vermekten alıkoymaz. Onlar kalblerin ve gözlerin dehşetinden halden hale döneceği, alt üst olacağı bir günden endişe edip korkarlar. Allah Taâla onlara yaptıklarına karşılık en güzel mükafaatı verecek, onların mükafaatını kendi lütfundan artıracaktır. Allah dilediği kimseyi hesapsız rızıklandırır.” (24/36-38) buyurulmaktadır...
Bu âyetlerin çağımıza bakan küllî mânalarından cüz’î bir mânası da bu Hizmet-i İmaniye ve Kur’âniye'ye işaret eder.
Eğer ihlas ve uhuvvetle, sarsılmaz bir tesanüdle ve müfritane irtibatla birbirine sarılıp kenetlenmiş Hizmet fertleri, şartlar ne olursa olsun, hadsiz ve sınırsız bir bahtiyarlığın namzetleri demektir. Nasıl namaz tesbihatında sanki bir zikir meclisinde bir hatme-i muazzama-yı Muhammedî’de Efendimiz (S.A.S.) bir serzâkir gibi başımızda bizlere tesbih ve zikir ettiriyor; öyle ki bütün zamanlar tek bir zaman, bütün mekanlar tek bir mekân olmuş bütün Ümmet-i Muhammediye ile beraber zikir ve tesbihatlarımızı yapıyoruz!..
Böyle bir niyet ve tasavvur ile ne kadar nurlara ve feyizlere vesile olur bir düşünelim. Aynı şekilde Hizmetin mensupları da geniş bir dairede, ders ve sohbet halkalarında aynı niyet ve tasavvur ile, cihan çapında yapılan hizmetlerin sevabından, nurlarından ve feyizlerinden hissedar olur...
Üstad Hazretleri bu meseleyi bilhassa namaz tesbihatlarının önemini anlatırken genişçe şöyle izah ediyor:
“Kardeşlerimizden birisinin namaz tesbihatında tekâsül (tembellik) göstermesi üzerine dedim:
“Namazdan sonraki tesbihatlar Tarîkat-ı Muhammediyedir (S.A.S.) ve Velâyet-i Ahmediye’nin (S.A.S.) bir evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür. Sonra bu kelimenin hakikatı böyle inkişaf etti:
“Nasıl ki, peygamberliğe inkılab (dönüşen) Muhammed Aleyhisselam'ın velâyeti (evliyalığı) bütün velâyetlerin üstündedir. Öyle de o velâyetin tarikatı ve o en büyük velâyetin özel evradı (zikir ve virdleri) olan namazın sonundaki tesbîhat, o derece diğer tarikatların ve evradların üstündedir. Bu sır dahi şöyle inkişaf etti ki:
“Nasıl zikir dairesinde bir mecliste veyahut Nakşî Tarikatının Hatmesinde, bir mescidde birbiriyle alâkadar insanların bütün heyetinde, nûrânî bir vaziyet hissediliyor. Kalbi hüşyar (uyanık) bir zât, namazdan sonra ‘Sübhanallah!. Sübhânallah!.’ deyip tesbihi çekerken, o zikir dairesinin Reisi olan Muhammed Aleyhisselam'ın zatının muvâcehesinde (sanki yüz yüze gelip beraber bulunurcasına) yüz milyon tesbih eder, tesbih elinde çektiklerini mânen hisseder.
O azamet ve ulviyetle ‘Sübhânallah!. Sübhânallah!.’ der. Sonra o Serzâkir’in (S.A.S.) mânevî emriyle, ona uyarak ‘Elhamdülillah!. Elhamdülillah!’ dediği vakit, o zikir halkasının ve o çok geniş dairesi bulunan Muhammedî (S.A.S.) Hatmenin dairesinde yüz milyon müridlerin ‘Elhamdülillah! Elhamdülillah!’ demelerinden tezâhür eden azametli bir hamdi düşünüp içinde ‘Elhamdülillah!’ diyerek iştirak eder.
Aynı şekilde ‘Allahü Ekber! Allahü Ekber!’ dedikten ve dua ettikten sonra otuz üç defa ‘Lâilâhe illallah! Lâ ilâhe illallah!’ diyerek o Tarikat-ı Muhammediyenin (S.A.S.) zikir halkasında ve en büyük Hatmesinde o geçen mâna ile o tarikat kardeşlerini nazara alıp o halkanın Serzâkiri olan Muhammed Aleyhisselamın zatına müteveccih olup (yönelip) ‘Elfü elfü salâtin ve elfü elfü selâmin aleyke yâ Rasulullah!.’ Yani ‘Sana milyonlarca salat ve milyonlarca selâm olsun yâ Rasulullah!’ der, diye anladım, hissettim ve hayâlen gördüm. Demek, Namaz Tesbihatı'nın çok önemi var.” (Kastamonu Lâhikası, 60. Mektup)
Bir buz parçası nevindeki enâniyetini Kevser-i Kur’aniyeden süzülen havuzun içine atıp eritenler, ittihad ve ittifak ile âzami ihlas ve sadakatla, müfritane bir irtibat içinde dayanışmalarını temin edenler işte bu sınırsız bahtiyarlıktan inşallah bol bol istifade edeceklerdir…
Abdullah Aymaz