Millet olarak baharı çok özledik.
Ekmek, su hatta nefes kadar çok.
Bu ülkeye musallat olan
ihanet mihrakları onlarca yıldır millete gün yüzü göstermedi. Ne zaman ki bu topraklarda
ümit tomurcukları belirdi, her defasında yeni “şubat soğukları” estirildi ve filizler kavrulup, bahçeler tarumar edildi.
Bahar sevdalılarına da bu sevdanın bedeli misliyle ödetildi.
Ama bu topraklar öyle mümbit, üzerinde yaşayanlar öyle civanmertti ki, en alçak ihanetlerin yakıp kavuran ayazı bile, sevgi filizlerini tamamen öldürmeye yetmedi.
Anadolu’nun fedakar insanları, inancının gereği olarak kardelen çiçeklerini gözyaşlarıyla sulayıp, yüreklerinin sıcağında ısıttılar.
Ve yaklaşık 30 yıl önce;
genç bir din adamının
İzmir Kestanepazarı’nda mütevazı birkaç esnafla başlattığı
hizmet seferberliği, Anadolu insanının teveccüh ve desteğiyle bugün dünyanın ümidi haline geldi.
Daha bir hafta önce, yaşadığımız gezegenin öbür ucunda, Amerika’nın
Los Angeles şehrinde yaklaşık 40 akademisyen, kendilerini dinleyen yüzlerce meraklı dimağa Hocaefendi’yi, onun fikir ve aksiyon dünyasını anlattı.
İçlerinden biri iç çekiyordu İzmir’deki o birkaç esnaf arasında olamadığı için ve şöyle diyordu:
“
Fethullah Gülen Hocaefendi’ye
destek veren o insanların arasında olmak, istişarelerine katılıp gece gündüz nasıl bu okulları ve hizmetleri desteklediklerini görmek isterdim.” (Prof. Dr. Pim Valkenberg)
Anlatılanlar üstünkörü elde edilmiş bilgiler ya da kulaktan dolma dedikodular değildi. Konuşanların tamamı ABD’nin prestijli üniversitelerinde
ders veren akademisyenlerdi.
Hocaefendi’yi de, kitaplarını mütalaa ederek ve
teşvik ettiği hizmetleri görüp inceleyerek tanımışlardı. Anadolu insanının özünden süzülen bu hizmeti benimseyip sahiplendiklerini de övünerek ifade ediyorlardı.
İkisi de
profesör olan Karen ve Michael Fontenot için “Hizmet” dünyanın beklediği eğitim hareketiydi. Eşi adına da konuşan Prof. Karen Fontenot Hanımefendi:
“Hareket o kadar güzel ki bizim gibi Türk olmayanlar bile diğergamlıkla bu hizmeti benimseyip sevebiliyor. Bu hizmet, dünyanın beklediği eğitim hareketi ve biz de iki profesör olarak, Türk olmadığımız halde bu hizmetin içindeyiz” diyerek, Türk okullarına olan inancını ifade ediyordu.
Konuşmacıların kimi Hocaefendi’nin fikir ve aksiyon dünyasında Osmanlı’nın
şefkat ve huzurunu bulmuştu. Kimi, batının düne kadar
terör kelimesiyle aynı cümlede kullandığı İslam’ı ve Efendiler Efendisini tanıma fırsatını.
Prof. Patrik Howel İslamiyeti, insanlığın kurtuluşunu sağlayacak manevi kaynak olarak niteliyordu. Howel; “Hizmet’in dayandığı manevi kaynaklar, insanı toplumdan geri çekmiyor, aksine insanlığın kurtuluşunu sağlayacak barış ve huzuru
modern dünyada olması gereken yere oturtuyor” diyordu.
Hizmetle ilk tanışanların kafasında ortak bir soru vardı. Türkiye’nin en iyi okullarından
mezun olan eğitim sevdalıları, hangi
inanç ve gaye için dünyanın en ücra köşelerine kadar gidip okullar açıyor, oradaki çocuklara ulaşmaya çalışıyordu? Hangi güç onları böyle zahmetli bir işe ikna etmişti?
Bilim insanlarından bazıları işte bu sorunun peşine düştü. Pim Valkenberg dinleyicilere, Hocaefendi’nin “Gelin dünyadaki bütün dertler bitene dek uyumayalım, çalışıp düzeltelim”çağrısını gösterdi ve ekledi: Bütün bu hizmetlerin arkasında başka bir şey aramayın. Böyle bir anlayışın kaynağı ancak
ilahi bir aşktır ve bu insanların gayesi de ancak Rıza-i ilahidir.”
Prof. Reza
Arslan da hizmete karşı Amerika’da yürütülen kara propagandaları araştırmıştı. Zira tıpkı Türkiye’de olduğu gibi ABD’de de bir
takım mihraklar Hocaefendi’yi ve teşvik ettiği projeleri “radikal
örgüt” iddialarıyla yıpratmaya çalışıyordu. Arslan; dünyada dini kullanan bütün radikal örgütlerle Hocaefendi’nin hizmet anlayışını karşılaştırdı.
“Gülen hareketinde bugüne kadar insanları eğitmek dışında hiçbir farklı anlayış ve girişime rastlanmamıştır. Aksine Gülen’in fikirleri, dili, rengi, ülkesi ne olursa olsun, insanları kucaklamak ve onlara el uzatmayı
tavsiye ve teşvik ediyor. Verdikleri eğitimle, aşıladıkları ahlak, sevgi ve hoşgörü anlayışıyla
Gülen Hareketi dünyada alternatifsizdir.”
Kısacası bugün hizmetle tanışan dünyanın akil insanları, Türkiye’yi ve Anadolu insanını bir ümit olarak görüyor. Bu hizmetin neşv-ü nema bulduğu ülkemizde ise yine birileri, bahçeleri tarumar etmek için ihanet ayazları estirmeye uğraşıyor. Hem de tekmil hainler el birliği, güç birliği, fikir birliği ederek. Adeta ASİMETRİK TAARRUZA geçtiler.
Ama ümitvarız. Zira bugün daha iyi görüyoruz ki, bu millet dünyayı düzeltmeye uğraşırken, birkaç hainin yoluna döktüğü çalılara t
akılıp kalacak değil evvel
Allah.