SU UYUR CUNTACI UYUMAZ

Bakmayın “artık bu ülkede darbe olmaz” deyip türkü çağırarak dolaşanlara.


Darbecinin zeki, çevik, aynı zamanda değişime ayak uyduranından korkarız. Bakmayın “artık bu ülkede darbe olmaz” deyip türkü çağırarak dolaşanlara. Fişlemeler, ne yaptıkları belli olmayan yasa dışı, ama dokunulmaz sözde istihbarat örgütleri var oldukça, siyasiler de geçmişten ders alıp akıllanmadıkça, bu ülkede darbe tehdidi bitmez, vatandaş da derin bir “oh” çekemez. Cunta artık darbeyi bas bas bağırarak yapmıyor. Haa! Ellerine fırsat geçse yapmazlar mı? Kimsenin gözünün yaşına bile bakmazlar. Ne dünyanın tepkisine aldırırlar, ne AB sürecimiz baltalanmasın, ekonomimiz çökmesin diye düşünürler, ne de kabile devletlerine benzemeyelim derler. Cunta at gözlüğüyle bakar. Tek düşündüğü Türkiye’de iktidarı kaybetmemektir, kendine rakip olarak da “milleti” görürler. Dolayısıyla “bu ülkenin gerçek sahipleri ve seçilmişler” hep uyanık olmak zorundadır. Ergenekon Davası’nın ortaya çıkardığı cephanelikler- tetikçiler-suikast planları bu zorunluluğu daha net göstermiştir zaten. Şimdi… Darbe tarihimizin bize kattığı en önemli tecrübe şu: Değişen dünyanın şartlarına göre darbeler de kamuflaj değiştiriyor. 27 Mayıs’ta genç subaylara generallerin rütbesini yoldurtup, başbakanı astıran cunta, 28 Şubat’ta darbeyi, medya üzerinden yapmıştı. Operasyonun “Post modern bir darbe” olduğunu da, azı dişlerini göstererek yine kendileri söyledi. Kısacası dün kanla görüyorlardı milletin hesabını, bugün kansız. Ama demokrasiye inanmanın faturasını her zaman mutlaka ödettiler. Acaba cunta bugün ne yapıyor? 2009’a kadar cuntanın üç ana ayağından sadece ikisinin darbe yaptığına şahit oldu Türkiye. Ordu-ordunun da desteğiyle medya. Üçüncü ayak ise yargı. Bütün darbelerde kısmen rol alsa da henüz cuntanın yargı ayağı, üzerine düşeni yapmadı. Aslında yüzde 50’ye yakın oy alan Ak Parti’ye Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçim sürecinde kapatma davası açılarak yargı darbesi kozunu gösterdi cunta. Ancak henüz zamanının gelmediğini düşünmüş olacaklar ki bu kozu harcamadılar. Öyleyse bundan sonra, yeni kapatma davaları beklemek komplo teorisi ya da paranoya olmasa gerek. Neydi cuntanın hedefi? Demokrasiye inanan milleti cezalandırmak. Yani millete “senin seçtiklerin önemli değil, bu ülkeyi sadece ben ve onay verdiklerim yönetir” diktasını bir kere daha hatırlatmak. Peki önümüzdeki süreçte Ak Parti’ye, CHP’ye ya da adı her ne ise, herhangi bir partiye kapatma davası açılabilir mi? Cuntanın böyle bir soru üzerinde kafa yorduğunu dahi düşünmüyorum. Daha önce kendi ürettikleri haberlerin gazete kupürlerini toplayarak dava açabilen zihniyet, yargı darbesine karar verdiğinde, bunu 1 saniye bile düşünmeden yapacaktır. Muhtemel ki cuntanın yargı ayağı, gazete kupürleri toplamaya çoktan başlamıştır bile. Hatırlanacağı gibi Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç da böyle bir tehdidin varlığına dikkat çekmiş, “bu dosya ikinci defa önümüze gelirse parti kapatılır” uyarısı yapmıştı. Şimdi başa dönecek olursak. Bu ülkede ne milletin ne de milletin oy verip seçtiği siyasetçilerin darbeleri unutmaya ve gözlerini kapatmaya hakkı yok. Millet iradesinin tek temsilcisi olan meclisin de muhtemel bir yargı darbesine karşı en kısa zamanda önlem alması şart. Haşim Kılıç’ın uyarısına rağmen partilerin niye Anayasa’yı değiştirip bu kozu cuntanın elinden almadıklarını anlamak ise zor. Kulağımızın küpesi şu: Su uyur, ama cunta uyumaz.
<< Önceki Haber SU UYUR CUNTACI UYUMAZ Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER