Kapadokya'ya geziye giden öğrencileri taşıyan otobüsün kamyonla çarpışması sonucu hayatını yitiren öğrenci, öğretmen ve veliler için Türkiye ağladı.
İşte yazarımız Nadir Kılıç'ın hayatını kaybedenlerin ardından yazdığı ağıt...
Kazaydı,
Özür dilerim diyordu
İzdiham kalabalığında öndekinin ayağına basan adam...
Bahanesi dikkatsizlikti.
İsteyerek yapmamışlığıydı.
Bir pardon yetiyordu gönül almaya,
İki gülümseyişle bitiyordu yüzlerdeki asılmış ifadeler.
Belki bir de dosluk peydahlıyordu
Bu
hesap edilmemiş karşılaşma...
O kalabalıkta
Varken yok oluyordu
yalnızlık
Bu da bir
kazaydı oysa...
Bahanesi
küçük bir dalgınlıktı, göz yanılgısı
İçteki
trafik canavarının ramak kadar
baskın çıkmasıydı
İtidal damarına.
İnsanlıktı, olabilirdi
Bir daha yapmazdı
şoför amca.
Az sonra geçerdi yüzlerdeki korku,
Az sonra heyecan veren bir anı olarak kalırdı hafızalarda.
Ya da bu da bir
şakası olmalıydı,
Gezi organizasyonu yapan öğretmenin.
Birazdan, yine şarkılar çalmaya başlardı otobüste.
Biri mikrofonu eline alıp,
Damardan verdiğimiz adrenalin için özür dileriz,
Yolculuk bitince siz de teşekkür edersiniz, hepimiz mutlu döneriz
Yuvalarımıza derdi.
Ama demedi.
Otobüste şarkılar da çalmıyordu.
Onun yerine,
Acı feryatlar büyütüyordu yer,
Ağıtlar kusuyordu
sema,
Canlar toprağa düşüyor, 33 can ölüyordu.
Güle oynaya başlayan
yolculuk,
Ölüm çığlığına dönüyordu.
Ama bu da kazaydı oysa,
Başladığı yerden yüzlerce kilometre uzakta...
Kana bulanmış yüzlerin acısı,
Cana bulanmış toprağın sancısı,
Sabahın ilk ışıklarıyla körfezden konak sahiline vuruyordu.
Körpecik evladını el sallayarak uğurlayan,
Gezi hatıralarını dinlemeyi bekleyen annelerin yüreğine,
Ateş düşüyordu,
İzmir yanıyordu.
Bu da kazaydı oysa.
Bahanesi sudan sebeplerdi,
Birinin ayağına basmak kadar basit ve sıradan.
Otobüsün bir kaç metre yana kaymasıydı.
Koskoca
Konya Ovası'nda bir kaç metrenin lafı mı olurdu,
Elle tutsan tutulmazdı.
Hiç değilse 33 cana mal olmazdı.
Biri özür dilesin,
Bu ağlatan şaka bitsin bekliyordu herkes.
Gözler küçük bir gülümseme yakalamak için
Kapılar dövüyor, pencereler tarıyordu.
Ama ne ayağa basan adam,
Ne de gezi organizasyonunu yapan vardı ortada.
Özür dileyen olmayınca, yüzlerdeki korku,
Yüreklerdeki ateş büyüdükçe büyüyordu.
Bu nasıl bir acıydı böyle.
İzmir’in dağları oturuyordu sanki göğsün orta yerine
Ya da konya ovasının ıssızlığı...
Ağlasan ağlanmıyor, nefes aldırmıyordu tarifsiz acı.
Birileri çıkıp kaza diyordu.
Gördük ki duble yollar türkiye’ye gerekli diyordu bir başkası.
Ama kimse özür dilemiyor,
Söylenen hiç birşey
Annelerin, babaların, kardeşlerin
O otobüsü uğurlarken yüzlerinde beliren sevinci
Dahası 33 canı geri getirmiyordu.
Sıra sıra tabutlar yelken alırken uzaklara
Farketmiyordu artık bahanesinin ne olduğu.