Dünyanın her yerinde en büyük suçtur vatana
ihanet. Affedilmez. Affeden de hoş görülmez.
Katilin, fahişenin, vurguncunun, soyguncunun, hortumcunun bile bir namus ve şerefi olduğu kabul edilir. Ama vatana ihanet eden, azıcık haysiyet, azıcık şeref sahibi olduğunu kimseye inandıramaz.
Bu yüzden o suçun failine en adi, en bayağı, en aşağılık kişi muamelesi yapılır.
Vatana ihanet suçunun vicdanlardaki cezası ölümdür. Bugün uygulanmıyor olmasının tek sebebi ise yasaların idamı kaldırmış olmasıdır. Ama idam edilmese de vatana ihanet eden kişi, anasının babasının gözünde bile ölmüştür.
Hele hele bu kişi ya da kişiler, ordudaysa, o milleti korumakla vazifeli kurumun şerefli
üniformasını giyiyorsa, işin vicdani ve hukuki vahameti bir kat daha artar.
Bütün bunları neden yazıyoruz? Çünkü
Türkiye ordusuna sızan işte böyle bir ihanet şebekesi iddiasıyla yüzleşiyor bugünlerde. Askeri Casusluk suçlamasıyla yargı önüne çıkarılmaya çalışılan, ikisi
amiral 56
sanık hakkındaki iddia bu.
“
Vatana ihanet.”
İddianameyi okurken vicdanlar sızlıyor. “Vahim”, “dehşet”, “korkunç”, “kan dondurucu” gibi tabirler iddia edilen bu çetenin yaptıklarını anlatmakta kifayetsiz kalıyor. Delil klasörleri, ahlaksızlık kelimesiyle bile
tarif edilemeyen ırz ve namus katliamıyla dolu. Özetle orduyu ordu, milleti millet yapan ne varsa, bu çete tarafından ayaklar altına alındığı görülüyor.
Haklarındaki suçlamaları kısaca özetleyecek olursak: İddianameye göre, güvenlik sırlarımızı
terör örgütü PKK’ya ve
yabancı devletlere satanlar bunlar.
TÜBİTAK ve ASELSAN’ın geliştirdiği
savunma projelerini sırf teröristler zarar görmesin diye engelleyen, durdurdukları değerli projeleri de yabancı ülkelere pazarlayanlar yine bunlar.
Daha bitmedi.
Milli sırlara ulaşmak için
fuhuş çetesi kuran,
Harp okulunun bazı bayan öğrencileriyle liseli kızların ırzına geçip, tehdit ve şantajla onları
casusluk faaliyetlerinde kullanılmak üzere fuhuş metaı olmaya zorlayanlar da bunlar.
Subay ve amiralleri avuçlarının içine alabilmek için, onlara kadın göndererek tuzağa düşüren, eş ve kızlarının peşine de en mahrem görüntülerini çekmeleri için primle adam takanlar da…
Delil klasörlerinde bütün bu
mide bulandıran iddiaları destekleyen
deliller mevcut. Dahası bu faaliyetlerin mağdurları ve müştekileri de var.
Ne yazık ki bu iddialarla suçlananların çoğu, vatanımızı, namusumuzu emanet ettiğimiz, gözbebeğimiz Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üniformasını giyiyor. İşin en trajik boyutu da biz o üniforma sırtlarındayken bu şahısları vatan, millet ve namusumuzu bekliyor,
terörle mücadele ediyor zannediyoruz.
Şimdi tekrar başa dönelim. Dünyanın her yerinde vatana ihanet en büyük suç sayılıyor.
Peki bizde durum ne? Vatan, millet,
bayrak denildiğinde akan suların durduğu, namus, şeref ve haysiyet konusunda kimseye söz düşürülmeyen güzel ülkemizde, iş Ergenekon’a dayanınca bütün bu iddialar bazı kurumlarca
kulak arkası edilebiliyor.
Bu şahısların bazıları hala görevde ve hala Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şerefli üniformasını giyiyor, bu ülkenin şerefli evlatlarına emir komuta ediyorlar.
Madem denk geldi, yazalım. 28
Şubat sürecinde emekliliğine iki ay kala ordudan atılan
subaylar vardı. Hepsi de takdirlikti, dürüsttü çoğu da iyi askerdi. Emeklilikleri bile beklenmeden, kimilerinin rütbeleri sökülerek kapı önüne konuldular. Tek gerekçe de inançlı olmaları ve eşlerinin başörtüsüydü.
Bu noktada geriye tek bir soru kaldı. İhanet emellerini gerçekleştirmek için, sizin ve bizim namusunuza göz diken, eşlerinizi çocuklarınızı tuzağa düşürmeye çalışan, Türkiye’nin savunma sırlarını sattığı ileri sürülen bu kişiler, 28 Şubat’ta attığınız askerler kadar da sizi rahatsız etmiyor mu?
[email protected]
twitter.com/nadirkilic