Mutlak ve gerçek hayat Âhiret hayâtıdır
⏱ Okuma Süresi 3 dk•Yayınlanma Pazartesi, Mart 5 2018
Âhiret hayâtı insanın ölümü ile başlamakta, gerçek mânâda ise kıyametin kopmasıyla, ebediyyen devam edecek olan ikinci hayattır ki; haşir, hesap, mîzan, şefaat, sırat, Cennet ve Cehennem gibi olaylara muhtevîdir.

MEHMET ALİ ŞENGÜL- SAMANYOLUHABER.COM
İnsan, âlem-i ervahdan yola çıkıp değişik aşamalardan geçip, neticede rahm-i mâderde, anne karnında madde ile buluşmuştur. Doğumla, hikmetler ve imtihanlar âlemi olan dünyâya gözünü açmıştır. Hz.Adem’le (as) başlayan hayat, zincirin halkası olarak devam etmekte ve kıyâmete kadar da devam edecektir.
Allah’ın ezelde yaratmaya murat ettiği insanların bir kısmı ruhlar âleminde nöbetini beklemekte, bir kısmı yolda, diğer bir kısmı da hayâtın âhiret boyutuna intikal etmiştir.
Böylesine harikâlar dolu gerçekleri gören, yaşayan insanoğlu, dünyaya gelen her canlı gibi insanında öldüğünü, dünyânın fâni, geçici olduğunu görmekte ve yaşamaktadır. Buna rağmen bazı insanlar, dünyâ hayâtının ölümle sona erdiğine, başka bir hayâtın mevcut olmadığına inanmakta ve âhiret hayâtını, öldükten sonra dirilmeyi inkâr etmektedirler.
Akıl, irâde ve fizyonomisiyle canlıların en mükemmeli olarak yaratılan insanın Sâni-i Muhteşemi olan Allah; bu dünyâyı âhiretin bir pazarı olarak yaratıp insanın emrine vermiştir.
İnsan gece ve gündüzlerde, yazlar ve kışlarda devamlı ‘ba’sü ba’del mevt’ hakîkatini gördüğü halde, âhirete inanmaması kabul edilir bir şey değildir.
Âhiret hayâtı insanın ölümü ile başlamakta, gerçek mânâda ise kıyametin kopmasıyla, ebediyyen devam edecek olan ikinci hayattır ki; haşir, hesap, mîzan, şefaat, sırat, Cennet ve Cehennem gibi olaylara muhtevîdir.
Kur’ân-ı Mûciz-ül Beyân’da Mü’min suresi 59.âyette; “Kıyâmet günü mutlaka gelecektir, bunda şüphe yoktur. Fakat insanların bir çoğu buna inanmazlar” ifâde buyrulmaktadır.
İnsanların büyük çoğunluğu cehâlet ve körlük içinde olmaları sebebiyle; akıl, irâde ve tefekkürü arka plana alarak bu hâdiselere önyargı ile yaklaşmaktadırlar.
İnsan, âlem-i ervahdan yola çıkıp değişik aşamalardan geçip, neticede rahm-i mâderde, anne karnında madde ile buluşmuştur. Doğumla, hikmetler ve imtihanlar âlemi olan dünyâya gözünü açmıştır. Hz.Adem’le (as) başlayan hayat, zincirin halkası olarak devam etmekte ve kıyâmete kadar da devam edecektir.
Allah’ın ezelde yaratmaya murat ettiği insanların bir kısmı ruhlar âleminde nöbetini beklemekte, bir kısmı yolda, diğer bir kısmı da hayâtın âhiret boyutuna intikal etmiştir.
Böylesine harikâlar dolu gerçekleri gören, yaşayan insanoğlu, dünyaya gelen her canlı gibi insanında öldüğünü, dünyânın fâni, geçici olduğunu görmekte ve yaşamaktadır. Buna rağmen bazı insanlar, dünyâ hayâtının ölümle sona erdiğine, başka bir hayâtın mevcut olmadığına inanmakta ve âhiret hayâtını, öldükten sonra dirilmeyi inkâr etmektedirler.
Akıl, irâde ve fizyonomisiyle canlıların en mükemmeli olarak yaratılan insanın Sâni-i Muhteşemi olan Allah; bu dünyâyı âhiretin bir pazarı olarak yaratıp insanın emrine vermiştir.
İnsan gece ve gündüzlerde, yazlar ve kışlarda devamlı ‘ba’sü ba’del mevt’ hakîkatini gördüğü halde, âhirete inanmaması kabul edilir bir şey değildir.
Âhiret hayâtı insanın ölümü ile başlamakta, gerçek mânâda ise kıyametin kopmasıyla, ebediyyen devam edecek olan ikinci hayattır ki; haşir, hesap, mîzan, şefaat, sırat, Cennet ve Cehennem gibi olaylara muhtevîdir.
Kur’ân-ı Mûciz-ül Beyân’da Mü’min suresi 59.âyette; “Kıyâmet günü mutlaka gelecektir, bunda şüphe yoktur. Fakat insanların bir çoğu buna inanmazlar” ifâde buyrulmaktadır.
İnsanların büyük çoğunluğu cehâlet ve körlük içinde olmaları sebebiyle; akıl, irâde ve tefekkürü arka plana alarak bu hâdiselere önyargı ile yaklaşmaktadırlar.
Bu haberler de ilginizi çekebilir

Kemal Gülen
Esra Büyükcombak

Numan Yılmaz

Prof. Dr.








