İktidarı kaybederse soluğu hapiste almaktan korkan geniş bir cephe, siyaseti “harp hiledir” düsturuyla yürüten ve akla gelen her türlü yola başvuran bir karargâh. Yeni Şafak’ın “şıracı-bozacı” irtibatı, Bükreş dönüşü uçakta Erdoğan’ın bu sahte belgeleri “sağlam bir delil” gibi referans göstermesi ile ortaya çıkmıştı. Hatırlayalım: Sümeyye’ye suikast, üzerine çay damlamış masonluk belgesi, Atatürk’ün zehirlenmesi ve son olarak Seyit Rıza ile Atatürk görüşmesine dair istihbarat raporu. Amatörce bile değil, hepsi çocukça. Yalnız iki şeyi ayırmak lâzım: Fikir parlak lakin mutfaktakiler çok berbat iş çıkartıyor.
Yeni Şafak’ın Dersim belgesinin sahte olduğunu, İstihbarat raporunda geçen “jeep” kelimesiyle Hakan Çelenk kanıtladı. “Jeep” genel kanının aksine bir marka ve 1941’de bu marka altında bir Amerikan şirketi, ordu için arazi araçları imal etmek üzere faaliyete başlıyor. Türünün ilk örneği olduğu için sonrasında bütün arazi arabaları bu isimle anılıyor. Başka bir örnek: Askerî personel taşımak için kullanılan arazî kamyonlarına “Cemse” denir. Bu isim de “GMC” markasının Türkçe okunuşundan başka bir şey değildir. Kısaca Seyit Rıza idam edildiğinde böyle bir araç mevcut değil. Yeni Şafak, belgenin sahte olduğunu kanıtlayan bu ayrıntıyı, İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarını kaynak göstererek savunmaya geçerken tam anlamıyla kendisini ele verdi. Çağlayangil’in anıları neredeyse 40 yıl sonrasına ait, araç cinslerini karıştırarak böyle bir hata yapması anlaşılabilir bir durum. Doğal olmayan, “jeep” kelimesinin olay üzerine sıcağı sıcağına yazıldığı iddia edilen bir belgede, hem de resmî bir istihbarat belgesinde yer alması. Aslında Yeni Şafak bu sahte belgeyi Çağlayangil’in anılarını kullanarak ürettiklerini itiraf etmiş oluyor. Parlak bir fikir aynı anda birden fazla kişinin aklına gelebileceği için, benzerliğe bakarak otomatik olarak kimseyi fikir çalmakla suçlayamazsınız, ama kelime veya cümle yanlışı gibi maddi bir hatayı birden fazla kişi tekrarlıyorsa hırsızlık aşikardır. Seyit Rıza idam edildiğinde “jeep” kelimesi tıpkı “cemse” gibi henüz dağarcığımızda yoktu. Bu yüzden Seyit Rıza gibi sembol bir ismi o tarihte mevcut olmayan “jeep”e veya bindirdiğiniz zaman, yaptığınız işin milleti enayi yerine koyup “dolmuşa bindirmeye teşebbüs” olduğu ispatlanmış olur.
Bu sahte belgeler bir seçim kampanyasına malzeme oluşturmak için üretiliyor. Hedefte CHP lideri Kılıçdaroğlu ile Alevî seçmen kesimler arasına nifak sokmak var. Fazladan Atatürk ile Alevîleri karşı karşıya getirme planı mevcut. Ana fikir gerçek de olabilir, olmaması gereken trajik bir olayı sahte belgeler üzerinden seçim malzemesine dönüştürme sahtekârlığı. Eşzamanlı olarak Dersim’de bulunan toplu mezar, koordineli bir operasyonun planlandığını gösteriyor. Bu sahtekârlıktan AK Parti’ye ne kadar oy çıkar? CHP ile Alevî seçmenler arasına karakedi sokulabilir mi? Gündem oluşturup, kaybedilen hegemonya yeniden kazanılabilir mi? “Ey Ce Ha Pe, belgeyi gördün mü? Dersim’in suçlusu kimmiş? Hâlâ özür dilemeyecek misin?” Bu sözleri duyar gibi oldunuz, değil mi?
Ancak yürümüyor, yerlerde sürünen sahtekârlık tam tersine AK Parti’nin altını oyuyor, inandırıcılığını, güvenilirliğini kaybettiriyor. Sahte belgelerle siyaset üretmeye yeltenecek kadar ayağa düşen bir iktidara kim güvenir? Sahtekârlık beceriksizlikle birleşince, yayımladığınız her sahte belge elinize-yüzünüze bulaşınca muhalefete söyleyecek söz de kalmıyor.
İktidar ilk defa bu seçimde hegemonik üstünlüğünü kaybetti. Doğal bir sonuç: Çıkar güdüsü dışında iktidara yakın duran kimse kalmadı. Alanlarda ilk defa ürkek ve çekingen bir kampanya yürütülüyor. Son çare olarak görülen sahte belgelerle siyaset üretme çabası da bir türlü işe yaramıyor.
ZAMAN