Abdullah Aymaz | samanyoluhaber.com
Kardeşleri tarafından sırf haset ve kıskançlık sebebiyle kuyuya atılan Hz. Yusuf’un bundan sonraki vaziyetine bakacak olursak: “Öteden bir kervan gelmiş ve sucularını da kuyuya göndermişlerdi. Saka, vardı kovasını kuyuya sarkıttı. A!.. Müjde! Müjde! İşte bir çocuk! Bir civan!’ dedi. Sucu ile yanındakiler, onu ticaret metaı (mal ve köle gibi) olarak satmak niyetiyle, kâfilede olanlara onu bildirmeyip gizlediler. Ama Allah Teâla, onların ne yapacaklarını pek iyi biliyordu! Nihayet Mısır’a varınca, onu düşük bir fiyata, birkaç paraya sattılar. Zaten ona bir fiyat biçmiyorlardı. Mısır’da Yusuf’u satın alan Vezir (Başbakan) hanımına: ‘Ona güzel bak!’ dedi, belki bize faydası dokunur, yahut onu evlat ediniriz!’ Böylece Yusuf’un orada temkin etlik (yerini sağlamlaştırdık), ona imkân verdik ve ona imkân verdik. Bu cümleden olarak, ona rüyaların yorumunu öğrettik. Allahü Teâlâ iradesini yerine getirmekle her zaman mutlak galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (12/19-21)
Dikkat edilirse anlaşılır ki, Yusuf Suresinin başından itibaren buraya kadar ekseriyetle kıssa üçüncü şahıslar olarak anlatıldı. Burada bizzat Cenab-ı Hak, “Yusuf’u orada (Mısır’da) imkanlarla donatılmış olarak Biz yerleştirdik” buyuruyor.
21. Âyette geçen MEKKENNÂ (yerleştirdik) ifadesi, Kehf Suresinde Zülkarneyn Aleyhisselam hakkında da şöyle geçiyor: “Biz Zülkarneyn için dünyada GENİŞ İMKANLAR (yönetim hürriyeti) verdik ve onun ihtiyaç duyduğu her konuda SEBEPLER ve VÂSITALAR ihsan ettik.” (18/ 84-85)
Burada kader tecellisini görmek için şunlara dikkat etmeliyiz. Mesele eğer kaderin çizdiği bir plan olmasaydı, Hz. Yusuf’u kuyudan çıkaranlar, Mısır’â doğru değil, tam ters tarafa gidebilirdi. Dünyanın en büyük ve meşhur medeniyet merkezi olan Mısır’a gönderilmesi ve o putperest toplumun tevhide gelmesi için İlahi bir plan ve program imiş. Hatta Mısır’a gelmiş olsa bile köle pazarında Vezir tarafından değil de bir başkası tarafından satın alınmış olsaydı veya zâlim ve ahlaksız birisi tarafından köle olarak alınsaydı yine sonraki güzellikler asla tahakkuk edemezdi. Demek ki, tamamen kaderin bir organizesidir.
Bir de Vezir’in sarayına gelinceye kadar başından geçenler de onun için bir nevi İlahî bir eğitim idi. İleride yapacağı İlahi hizmetler için toplumun bütün katmanları ile hakka’l-yakin bilgilere ve fiilen yaşamalara maruz / mazhar hale geldi. Kuyuya atılma, köle pazarında satılma, saray hayatını bütün derinliği ile görme ve yaşama, (daha sonra da hapishane hayatı ve mahpusların durumları) ile ilgili malumatlar konusunda adım adım bir eğitim söz konusu…
Aynı şekilde eğer kaderin planı olmasaydı, köle olarak girdiği Vezirin sarayında ayak işlerini, gelgitleri koşturan boynu tasmalı bir köle olarak kalabilirdi. Bilakis evlat edilmiş bir prens olarak yetiştirilmeye başlanılmış.
Bütün bunlar, gelişi güzel bir meselenin ve tesadüflerin bir eseri olarak değil de, Cenab-ı Hakkın dileği ve iradesiyle takdir edilmiş bir gerçek olarak görüyoruz.
İşte bize Kur’an-ı Kerim’in Yusuf Suresinde gösterdiği hedef ve ufukla biz de bu süreçte edindiğimiz tecrübeler ve birikimle üzerimize düşenleri yerine getirmeliyiz. İçinde bulunduğumuz toplumda asimile olmadan, en güzel şekilde entegre olarak bu mozaik içinde kendi rengimizle çiçek açmalıyız. Çünkü bizim de onlara verecek çok değerli hediyelerimiz var. Kur’an’ın çağımıza bakan ve bütün insanlığın muhtaç olduğu yorumları ihtiva eden Risale-i Nurların ve Pırlanta serisinin taptaze mesajlarını, onların dil ve kültürlerine uygun biçimde yaşayarak aktarmamız lazımdır… Bu husus bizim boynumuza bir borçtur…
Evet kıssalar hisse almak içindir. En güzel bir kıssa olan Yusuf Kıssasını da inşaallah böyle değerlendirir Cenab-ı Hakkın bu süreçte takdir buyurduğu kadere de sabr-ı cemil ile rıza gösteririz.