Herkul.org sitesinin editörü Osman Şimşek’in, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yıllar sonra ilk kez canlı yayına çıkacağını duyurmasının ardından, Hocaefendi bugün Irmak TV’de yayınlanan sahur programına katıldı. Saat 03.00 sıralarında başlayan yayın, yaklaşık 50 dakika sürdü. Yayın sırasında okunan ayetleri tefsir eden Hocaefendi, programda Ramazan ayına dair açıklamalar yaptı. Ramazan ayında yapılması gerekenlere ilişkin bazı tavsiyelerde bulunan Hocaefendi, gayenin cismaniyetten çıkıp kalp ve ruhun derece-i hayatına girmek olduğunu belirtti.
"YALANLA, İFTİRAYLA, KİNLE, NEFRETLE KÖPÜRMÜŞ İNSANLARIN AĞIZLARINDAN DÖKÜLEN O LEVSİYATLA BİZİM ZİHİN DÜNYAMIZ DA KİRLENİR"
Ramazan ayının en azından son 10 gününde fuzuli şeyler konuşulmamasını söyleyen Hocaefendi, "Mülevves haberlere hiç kulak asmamalı, mülevves neşriyat yapan televizyonlar, radyolar, internetler; bunlara kapıları kapamalı ki Allah'a karşı açılacak kapılar açılsın. Yoksa yalanla, tezvirle, iftirayla, kinle, nefretle, gayzla köpürmüş insanların ağızlarından dökülen o levsiyatla hiç farkına varmadan bizim zihin dünyamız ve ruh dünyamız da kirlenir. Dolayısıyla onlara benzemiş oluruz. Onlara benzeyenler de onların yuvarlanacağı yere yuvarlanırlar. Değişik şeylere karşı panjurları kapamalı, kapıların hep Efendimiz'e (sas) karşı açık olmasını sağlamalı. Sohbet-i cananla bütün saatlerimiz geçmeli" ifadelerini kullandı.
Sahur vakti #Hocaefendi etiketiyle yapılan paylaşımlar Twitter'da TT listesinin zirvesine oturdu. Dünya sıralamasında ise #Hocaefendi etiketi kısa sürede 6. sıraya yükseldi. Hocaefendi'nin mukabele sonrası Ramazan ayına ilişkin sohbeti şöyle:
"Bir kere yaptığımız şey bizim bundan ibaret. Bazı şeyleri kitabın ve sünnetin ruhuna uygun diye yapıyoruz. Bunda inşallah, hatta kendimi istisna ederek sizler açısından konuşacak olursak Cenab-ı Hakk'ın rızasından başka bir mülahazamız da yok. Sürekli vird-i zebanımız ‘Allahüm el amele salih.... vel ihlasal ethem ve rıdak rüyatek’ filan diyoruz. Bu dört esas bizim için çok önemli bunlara ulaşmak için de Kur’an-ı Muciz-ül Beyan'ı doğru anlamak, ehli dalaletin, batıl ehlinin anladıkları veya heva ehlinin anladıkları, Kur’an’a uyacaklarına Kur’an’ı kendilerine uyduranların anladıkları gibi değil. Elden geldiğince Kur’an’ı Muciz-ül Beyan'ı, Kur’an’ın anlaşılması gibi anlaşılma adına Sünnet-i Seniyye'yi yine Sünnet-i Seniyye'nin anlaşılması çerçevesinde, Siyer-i Nebevi'yi esasen anlaşılması gerektiği siyer felsefesi çerçevesinde anlama istikametinde arkadaşların isteği, arzusu, cehdi, gayreti ile burada sürdürmeye çalıştık."
"KUR’AN-I KERİM’E KARŞI SAYGISIZLIK YAPTIKSA ALLAH BİZİ AFFETSİN"
"Daha evvel de yine Ramazan-ı Şerif’te mukabele okurken Diyanet’in yazdığı beş ciltlik tefsir idi o zaman, bakmıştık. Belki başka şeylere, başka meallere de baktık o zaman. Bu sene de bütünüyle mukabeleyi bir taraftan Kur’an-ı Muciz-ül Beyan’ın bir taraftan orijinal metni, ilahi kelamı okuyarak, diğer taraftan da meal ulvi hakikatleri ne kadar aksettiriyor ama onun sahibine esasen, o mealleri yazanların sahiplerine güvenerek hatta farklı meallere de bu arada bakarak, hatta bazen farklı mülahazalarla da işin içine girdiler yaparak, böyle manasıyla, maani aliyesiyle, mefhum-u mukaddesi ile Kur’an-ı Muciz-ül Beyan’ı bir de böyle mütaala edelim; kimbilir istidrada arz ediyorum, belki bunun isabetli olduğunu görür, bundan sonra başkaları da, çünkü bizim insanımız Arapça bilmediklerinden dolayı Kur’an-ı Kerim’i bilmezler. Rabbimizin bize bir mesajı olarak, aynı zamanda bir ışık kaynağı, Nur ayeti de geçmişti burada, önümüzü aydınlatmak üzere bir rehber olarak gönderdiği bu kitabı muhtevasıyla anlayalım diye başkaları da bundan sonra mukabeleleri öyle okumayı düşünebilir. Dili Arapça olanlar belki buna çok fazla ihtiyaç hissetmeyebilirler. Bizim gibi Arapça bilmeyenler buna zannediyorum ihtiyaçları vardır. Bu Ramazan-ı Şerif’i de 19. Cüz’e geldik. 18. Cüz okunmuş oldu. Ramazan’ın son günlerine geldik. Böyle yapmakla Kur’an-ı Kerim’e karşı saygısızlık yaptıksa Allah bizi affetsin. Buna içtihat hatası derim ben. İçtihat hatası yapanlar bir sevap kazanırlar. Şayet isabet olmuşsa iki sevap kazanılmış olur. Kur’an’ı hiç bilmeyenler, belki senede bir kere bile okumayanlar bu mukabele sayesinde 100’ü aşkın insan Kur’an-ı Müciz-ül Beyan’ı şöyle böyle, kulak dolması akıllarında kalabilecek şekilde bazı manalarına muttali olmuşlardır. Bir ikincisi de onlarda böyle bir arzu da uyanmış olabilir. Bundan sonra şöyle tafsilli açıklamalı bir meali ellerine alırlar. Hasan Basri Çantay Hoca’nın gibi, bizim Ali Ünal’ın gibi, Suat Hocamızın gibi meallerini ellerine alırlar Kur’an-ı Kerim’i okurken öyle okurlar. Onlarda böyle bir duygu uyarılmışsa şayet Allah’ın izni, inayeti ile bu da hayra vesile olur. Sizler böyle bir şeye sebebiyet verdiğinizden dolayı sizin defter-i hasenatınıza da sevap akar, Allah’ın izni, inayetiyle. Bir de iştirak-ı amel ciheti ile, yani ahirete ait meselelerde iştirakte birler bin olur. Yani bir meseleyi icra eden bir tanesi bir heyet-i aliye içinde, onun etrafında kümelenmişlerse şayet, umumun defter-i hasenatına bir yönüyle yazılacak, umuma terettüb edecek sevap teker teker her bir fert için mukadderdir, müyesserdir, diyor."
"KEŞKE BUNU (İTİKAF) BÜTÜN DÜNYADA CAMİ İMAMLARI YAPSA, DİYANET İŞLERİ TEŞKİLATI YAPSA"
"İştiraki amali uhreviye de böyledir. Bir de bu yol açıldıysa şayet bu Ramazan-ı Şerif'te arkadaşlarımız buna da önem verirler, iştirak-ı ameli uhreviye derler ve birleri bin yapmaya bakarlar. Hususiyle Ramazan'ın her günü mübarektir. Ama Efendimiz (sas) ve büyüklerimiz Ramazan'ın son 10 gününde Kadir Gecesi olduğunu söylerler. 21'inde, 25'inde 27'sinde. Bir dönem de 27'sine tevafuk ettiğinden dolayı bu öyle kabul edilegelmiş, umumi kabul halini almış. Dolayısıyla da bütün İslam dünyasında Ramazan-ı Şerif'in 27. gecesinde yaparlar bunu. Fakat Efendimiz (sas) son 10 gecesinde Ramazan-ı Şerif'in itikaf yapıyorlardı. Bu itikaf da işte o gecelerdi, o tek gecelerde esasen gözetiliyordu orada. Kendinden sonra da bir hayli insan itikaf yaptı. Kendi hayatı seniyelerinde mübarek validemiz çardaklar kurdu mescidin içinde itikaf yapmak istediler. Fakat o namaz kılmaya mani, kafaları karıştırmaya mani, böyle günümüzde olduğu gibi maksureli yerler olmadığından dolayı mahzurlu gördü, o sene iptal ettiler itikaflarını. Daha sonra da önem veriyorlardı o şeye, kaza ettiler."
"Bir de Ramazan'ın son günü imkan olsa itikaf esasen, itikaf Efendimiz'in (sas) bir sünnetidir. Cenab-ı Hakk'a yönelme, seyri sülük-ü ruhani ile seyfillah olma, hakikatlerini aksettiriyor gibi bir şey. Toplumumuzda unutulan sünnetlerden bir tanesi de budur. Oysa ki kalbi ve ruhi hayata, cismaniyetten çıkma, hayvaniyeti bırakma, kalbi ve ruhi hayata yükselme, böylece rıtlatikeyi rabbaniye ufkuyla mı, sır ufkuyla mı, hafi ufkuyla mı, ahva ufkuyla mı, esmayi ilahi sıfat-ı sübhaniye, itibarat-ı rabbaniye mülahazalarına girme, hadisin ifadesiyle görülüyor olma mülahazasını yaşama, görüyor olma mülahazasını yaşama, itikaf gibi tamamen kendini ona verme ibadeti ile ancak hasıl olur."
"Keşke bunu bütün dünyada cami imamları yapsa, Diyanet İşleri Teşkilatı yapsa, zira halk önünde bu işi iyi bilenlere bakar. Iyi bilenlere bakar ve yaparsa yaptığı şeyin bir misli sevabı onların defterine de geçer. Onlar da bunu görmediğinden yapmıyora şayet o sünneti terk etme vebali onların defterlerine kaydedilir. Öndekiler o mevzuda çok hassas yaşamalı, o itikafı da bence aksatmamaya bakmalı."
"RAMAZAN-I ŞERİF'TE GÜNÜN BEŞ - ALTI SAATİ İBADETLE GEÇİRİLİYOR"
"Bizim bu mekanda belki abdest alma yeri zor olduğundan dolayı bazı odalarda bazı arkadaşların itikaf yapmaları söz konusu oluyor. Bazı arkadaşlarınız bütün Ramazan'ı itikaf yapıyorlar, sadece son 10 günü değil. Senelerden beri de bunu yapıyorlar. Bildiğiniz gibi akşam da hatimle namazları kılıyorlar. Günde üç saat, dört saat Kur'an ile iştigal ediliyor. Edilmeye devam edilsin inşallah. Belki bir iki saat teravih kılınıyor. Böylece Ramazan-ı Şerif'te günün beş - altı saati ibadetle geçiriliyor."
"İnşallah bu son 10 güne girerken meseleyi biraz daha katlayarak yaşamak sureti ile Ramazan'ın ne olduğunu vicdanlarımıza duyururuz. Ramazan'ın ne olduğunu belki gelecek nesillere de duyururuz. Onlar da Allah'ın izni inayeti ile bereket ayını öyle değerlendirirler. Kulluktur bu."
"O'NUN SARAYI MARAYI YOKTU"
"Efendimiz sabahlara kadar, ayakları şişinceye kadar ayakta duruyordu. 'Ben o Peygamberin sünnetine zulmettim ki' diyor, 'ayakları şişmeden yatmıyordu, oysa ki ben yattım' diyor. Bütün hayatı seniyeleri böyle ibadet ile idi. Başka zamanlarda da ifade dildiği gibi Aişe validemiz diyor ki; 'O dar hücrede yatıyordu, onun sarayı marayı yoktu. İnsanlığın Efendisi'ydi, Sultanlar Sultanı, hatta enbiyanın da sultanıydı ama yattığı hücrede Aişe validemiz, yatağını serip yattığında ayaklarını toparlamadığı zaman onun seccadesini serip namaz kılacak kadar bir yer yoktu. Aişe validemiz bu meseleyi hikaye ederken diyor ki, 'kalkıp ayakta duruyordu, ne kadar duruyordu bilmiyorum ben, ben uyuyordum. Secdeye gideceği zaman eliyle ayaklarımı ittiriyordu, başını yere koyuyordu. Ne kadar koyuyordu bilmiyorum, ne kadar rüku yapıyordu bilmiyorum' Hayatı seniyesi hep böyle Rabbisiyle irtibat içindeydi. Adeta böyle yüreği ağzında yaşıyordu. Ümidi çok güçlüydü. Recası ufukları aşkındı. Fakat Allah karşısında da hep tir tir titriyordu. Ramazan'da daha bir ciddi iç derinliği ile adeta Ramazan'a soyunuyordu diyebilirsiniz."
"MÜLEVVES HABERLERE HİÇ KULAK ASMAMALI"
"Belki bize düşen şey de, hiç olmazsa Ramazan-ı Şerif'in son 10 gününde fuzuli şey konuşmamalı, mülevves haberlere hiç kulak asmamalı, mülevves neşriyat yapan televizyonlar, radyolar, internetler; bunlara kapıları kapamalı ki Allah'a karşı açılacak kapılar açılsın. Yoksa yalanla, tezvirle, iftirayla, kinle, nefretle, gayzla köpürmüş insanların ağızlarından dökülen o levsiyatla hiç farkına varmadan bizim zihin dünyamız ve ruh dünyamız da kirlenir. Dolayısıyla onlara benzemiş oluruz. Onlara benzeyenler de onların yuvarlanacağı yere yuvarlanırlar. Değişik şeylere karşı panjurları kapamalı, kapıların hep Efendimiz'e (sas) karşı açık olmasını sağlamalı. Sohbet-i cananla bütün saatlerimiz geçmeli."