Oyalanma muhacir!
Herşeyin bizcesini yapma arzusunun ifrat derecesi, sorunlarımızın da bize has olduğunu zannedip, başkalarının tecrübelerinden alacak dersimiz olmadığı zehabına kapılmaktır. Oysa ne zulme maruz kalan ilk cemaat biziz, ne de zoraki hicret etmek zorunda kalan ilk muhacirler…
Geçmiş kavimlerin yaşadıkları ilahi ve insani felaketlerden ders alma emri Kur’anî bir emirdir. Özünde bir aksiyon cemaati olan Hizmetimizin atalet batağına saplanması büyük bir felakettir. Ama atalet batağına saplanan ilk cemaat biz değiliz. Harvard Business Review’de 2013 yılında yayınlanmış Peter Bregman imzalı bir makale atalet sorununun küresel firmaların da temel sorunlarından biri olduğunu anlatıyor. Bir liderlik koçu olan Bregman, hayatı dev dalgaların üzerinde sörf yapan sporcular gibi yaşamak gerektiğinin altını çiziyor ve özetle şunları söylüyor: İster başarılı bir deneme olsun, isterse başarısız, bütün sörfçüler düşerler. Tekrar deneme enerjisini sadece düşmenin bu sporun doğasında olduğunu kabullenenler bulurlar. Hayatta iflas edebilir, evliliğinizi kaybedebilir, işten atılabilirsiniz. Sorun düşmekte değil. Düştüğü yerde kalmaktadır. Düşerim korkusuyla içselleştirilen atalet, çoğunluk düşmenin vereceği zarardan daha fazla zarar verir insana…
Etrafımdaki pek çok muhacirde yeni bir şeyler yapma iradesini erteleyen iki duygusal sapma tespit ettim.
Biri korku. Ya yapamazsam endişesi. Bu Hizmetin önden giden atlıları, gittikleri ülkelerde kalacak bir adres bile bilmeden yollara koyuldular. Aczimiz, ilahi dergahta şefaatçimiz oldu. ‘Bu gurbet şartlarında yapamam’ diyen, ‘Vatanımdayken ben yapmıştım’ şirk-i hafisini ima ettiğini bilmeli. Allah her yerde büyük, her yerde Kâdir, her yerde nigehban. Seni vatanında iken istihdam eden, hicretinde iken de istihdam eder. Yeter ki temellük etme. Yeter ki vaziyet-i marziyeni al. Oyalanma muhacir!
Diğeri ümit. Bir şey olacak ve döneceğiz ümidi… Mümin tabiatı itibarıyla ümitvardır. Geçende ataletine destansı bir hüzün havası ve ‘yıkılmadım, yatıyorum’ rengi katmaya çalışan bir dosta ‘Sabrını bile aktif yapan bir cemaat, ümidini nasıl pasif yapar?’ diye soruverdim. Sonra nefsim ‘O sözü bana söyle, bir daha söyle, bir daha söyle!’ diye bağırdı. Demek ondan çok bana lazımmış. Bizde icmali fikirden sonra aksiyon esastır. Aktif sabır, hiperaktif ümit ey muhacir!
Hizmetimizi dışardan seyreden ve içinde bulunduğumuz toplumlara yapabileceği katkının farkında olan bir İngiliz psikolog, Türkiye’den gelen esnafların sırayla yaşadıklarını anlatıp, dinleyenlerin de ağladıkları bir toplantımıza şahit olmuş. Şunları söyledi bana:
-Bu zulüm eninde sonunda bitecek. Vatanınızda şimdi hapiste olanlar, dışarıda eşsiz ve işsiz yaşayanlar size, ‘bizim için ne yaptınız’ diye soracaklar. Onlara, ‘Biz de sizin yaşadıklarınıza ağladık durduk,’ diyemezsiniz.
-Metafizik gerilim için Türkiye’den size doğru sağlıklı bir bilgi akışının olması lazım. Ama sizden geriye de sağlıklı bir bilgi akışı olmalı. Şu anda Türkiye’de olanlar için yapabileceğiniz tek şey ‘Hizmetimiz dimdik ayakta ve bizim için kapı kapı dolaşıyor, çalışıyorlar’ mesajını vermektir. Bilgi hep Türkiye’den size akıyor; bu tek yönlü akış sizi atalete, Türkiye’dekileri de ümitsizliğe sürükler.
-Kötülüğe karşı buğzu diri tutmak için ürettiğiniz söylem, düşmanınızı olduğundan daha büyük, kendinizi de olduğunuzdan daha çaresiz görmenize yol açmamalı. Böyle bir durum iyilik iradenizi ve mücadele enerjinizi söker alır.
Son olarak gazeteci arkadaşlarıma bir küçük taktiksel uyarı: Müdafaa ederken hattı değil sathı müdafaa esastır. Ama saldırırken satha değil hatta, hattın en zayıf noktasına saldırılır.