Müdafaa

Taarruz olunca müdafaa da olur. Müdafaa en az taarruz kadar bedel ister. Soruyorum kendi kendime; “Ne zamandan beri biz müdafaadayız?” Tabi ki taarruzların başladığı zamandan beri.

SHABER3.COM

HÜSEYİN ODABAŞI- SAMANYOLUHABER.COM 

Taarruz olunca müdafaa da olur. Müdafaa en az taarruz kadar bedel ister. Soruyorum kendi kendime; “Ne zamandan beri biz müdafaadayız?”  Tabi ki taarruzların başladığı zamandan beri. 
Şöyle bir tarihimize bakıyorum da taarruzların ardı arkası pek de kesilmemiş ki. Durmamış ki. Ara vermemişler ki. Taif’te Peygamberimize (Sav) atılan taşlara karşı Zeyd Bin Harise vücudunu siper etti, Onu müdafaa etmek için. “Zeyd’e değen değil değmeyen taşlar onu daha çok üzüyordu” diyor şair.

Osmanlı yaşarken dinimizin müdafaasını onlar yaptı. Bin Nabi’ye göre İslam'ın şimalinde Osmanlı’nın Müslümanlığı olmayaydı İslamiyet doğduğu yer olan Arap çöllerine geri dönerdi.  Üstadımın gördüğü rüyaya göre bu Ararat Dağı(Osmanlı Devleti) infilak etti ve Kuran-ı Kerimi çevreleyen sur parçalandı (Tarihçe –i Hayat). Ve sonra evet ve sonra Osmanlının düşmanları ve içerdeki hempaları Kuran’ın icazıyla görevli olan zata hücum ettiler. Çok kere zehir verdiler, Onu ölümün eşiğine getirdiler. 

Gerçi Osmanlı’nın sekeratında(ölüm hali) dinimizin müdafaasını sadece Bediüzzaman Hazretlerine hasretmek yanlış olur. Ernest Renan’ın (d.28 Şubat,1823) hücumuna karşı edebiyatçı Namık Kemal’in “Renan Müdafaanamesini” nasıl unutabiliriz ki. İslamiyet'in batı bilim ve medeniyeti karşısındaki pozisyon ve duruşunu, en azından Cemalettin Afgani'den(d.kasım 1838) daha güzel ve tutarlı bir şekilde müdafaa ettiğini ifade eder Cemil Meriç(Umrandan Uygarlığa). Cemalettin Afagani ki Mehmet Akif’imiz onun hayranıdır. Gözünde İslam kahramanıdır.

Türkiye'de darbeyle ayrı bir tufan ve felakete dönüşen yaşadığımız bu süreçte Hocaefendi, hayatını dinin hizmetkarlığına adanmış bu hareketin gönüllülerine yapılan akla hayale gelmeyen zulümler karşısında,  firavun orduları başkomutanı bir “Mümin-i Al-i Firavun” gibi bir kahramanın çıkıp da “yeter artık” demesini bekledi, istedi (Eninü’l Kalp, Ocak 2018). 

“Firavun ailesinden, imanını gizlemekte olan Mü’min bir adam şöyle dedi: “Rabbim Allah’tır, dediği için bir adamı öldürecek misiniz? Hâlbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirdi. Eğer yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir. Eğer doğru söylüyorsa, sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı başınıza gelecektir. Şüphesiz Allah, aşırı giden, yalancılık eden kimseyi doğru yola eriştirmez.”(Mü’min, 28)
Aslında Türkiye'de Mümin- i Ali Firavun’un açtığı yoldan Ahmet Altan’ın, Zülfü Livaneli'nin, Natali Avazyan’ın,  Abdurrahman Kuytul’un ve Gergerlioğlu’nun yürüdüklerini ve mazlumların sesi olmaya çalıştıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Hepsine ve dahasına ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. 
Hz. Yusuf kardeşleri tarafından ölüme doğru götürülürken aralarında bir insaflı ses bu cinayeti kuyuya atmaya çevirerek Yusuf’un hayatta kalmasını sağlamadı mı? 

“İçlerinden biri: ‘Yusuf’u öldürmeyin de bir kuyu dibine bırakın. Yolcu kafilelerden biri Onu yitik olarak alıp götürsün. Eğer yapacaksanız böyle yapın!’ dedi”(Yusuf Süresi, 10)

Mazlumları savunma adına Cenevre’de Eylül 2021 tarihinde yapılan “Türkiye Tribunali Mahkemesini” anmadan geçemeyiz. Bütün dünyanın gözü önünde Türkiye hapishanelerinde yapılan işkenceler ve insan hakları ihlalleri işinde uzman hakimler tarafından incelendi, dinlendi ve bir karar verildi; Bu insan hakları ihlalleri delilleriyle beraber doğrudur ve Türkiye Devleti bu sistematik işkencelerden vazgeçmelidir. 

Bundan 1400 sene önce Necaşi’nin ülkesine sığınan sahabeler gibi Avrupa’ya sığınıp adalet noktasında onların yardım ve desteğini görmek Hizmet hareketinin mensuplarına duygu dolu anlar ve zamanlar yaşattı.  Avrupalı insan kardeşlerimizden adalet noktasında fakat bize yapılan zulümlere karşı verilen bu destek, Emile Zola’daki müdafaa ruhunun halen daha devam ettiğini gösteriyordu. Ve biz bu desteği vicdanlarımızda hissettik.   

Fransız ordusunda görev yapan Yahudi asıllı Albay Alfred Dreyfus Almanlara casuslukla itham edilmesi sonucu haksızca yedi sene hapishanelerde kalmış fakat Emile Zola’nın Fransız Cumhurbaşkanına hitaben yazdığı L’aurore gazetesinde yayınlanan “itham ediyorum” başlıklı 1898 yılındaki açık mektup, bu haksızlığın giderilmesinde çok etkili olmuştu. Umarım adaletin tesisi adına Cenevre’de yapılan ve dünyaya ilan edilen bu adalet çalışmaları da Emile Zola etkisi yapar ve zalimlerin geri adım atmasının bir miladı olur. 

Sözümüzü,  Taif’e irşat ve destek için gittiğinde doğduğu yer olan Mekke'ye tekrar bir müşrik olan Mut’im İbn Adiyy’in  himayesinde ancak dönebilen Allah Resulü’nün(Sav) zülüm karşısında mazlumları müdafaa etmek anlamına gelen şu ifadesiyle bitirelim:

Ebû Saîd el-Hudrî, (r.a.); "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cihadın en üstünü zâlim sultana karşı doğruyu söylemektir.” (Ebû Davud, Melahim 17; bk. Tirmizî, Fiten 13)
Yani mazlumları müdafaa etmektir.
ÖNE ÇIKAN HABERLER