Fitch, Standard & Poor’s ve Moody’s, sistemdeki en etkili üç kuruluş olarak öne çıkıyor. Yatırımcılar, bu kuruluşlardan gelecek notlara göre hareket ediyor genelde. Bu üç kuruluşun da arası pek iyi sayılmaz 3-4 yıldır Türkiye ile.
Türkiye'deki şirketler için 2018 yılı görünümünün negatif olduğunu bildiren yeni bir açıklama geldi Moody's'ten.
Bu değerlendirmeye konu olan raporun imzası Türkiye’den bir isimden geliyor. Moody's Başkan Yardımcısı ve Kıdemli Analisti Rehan Akbar bu isim. "Politika yönü ve yapısal ekonomik reformların uygulanma hızı ile siyasi riskler ve yüksek döviz volatilitesinin sınırlı netliği, 2018 yılındaki Türk şirketleri görünümünü yönlendiriyor” diyor Akbar, raporunda.
Rapor, bütün bütün olumsuz değerlendirmelerle dolu da değil. Türk Lirası için “zayıf” nitelemesi yapılıyor ama ihracatçı şirketlere pozitif etkisine dikkat çekiliyor.
Türkiye'de ihracata yönelik imalat şirketlerinin, Avrupa'daki talep arttıkça zayıf bir lira ile desteklenecek büyüme fırsatları göreceği vurgulanıyor. Buna göre, turizm, konaklama ve havacılık sektörlerinde faaliyet gösteren firmalar güvenlik durumundaki gelişmelerden yararlanacak, ancak ortam potansiyel olarak oynak hâlde kalacak.
Amerika Bülteni’nde yer alan makaleye göre , uluslararası derecelendirme kuruluşlarının çıkış hikâyesi 1860’lara dayanıyor.
Önce, demiryolları şirketlerinin finansal ve icrai durumları hakkında kapsamlı analizler ve raporlamalar sunan H.W Poor şirketi kuruldu.
Daha sonra Luther Lee Blake adlı bir analist, Standard İstatistik Bürosu’nu kuruyor. Standard şirketi, Poor’dan farklı olarak demiryolu sektörü dışındaki şirketlerin de finansal durumunu analiz ediyordu. 1941 yılında her iki şirket birleşerek ünlü Standard & Poor’s şirketini oluşturdu.
1909 yılında New Jersey’li John Moody adlı bir iş adamı da demiryolu şirketleri bülteni işine girenlerden. Kredi derecelendirmede kullanılan harfli sistemi ilk kullanan da Moody. Connecticut’lı John Knowles Fitch ise aynı yıllarda New York’ta benzeri bir faaliyete girişenlerden.
1913’te Fitch Publishing Company adlı firmasını resmen kurdu. Böylece kredi derecelendirmenin ‘üç büyükler’i oluştu. S&P ve Moody’s tamamen Amerika merkezliyken, Fitch, Londra-New York merkezli. Fitch’in yüzde 80’ine 2014 yılında bu yana “Yurttaş Kane” filmine ilham kaynağı olan William Randolph Hearst’ün kurduğu Hearst Corporation sahip.
Fransız risk yönetimi firması FIMALAC grubu ise Fitch’in yüzde 20’sinin sahibi.
Tabii burada, bu kredi notlarını veren kuruluşlarının “karne notu” da önem arz ediyor. “Üç büyükler” olarak anılan bu derecelendirme kuruluşları yıllarca iyi krediyi riskli krediden ayırma konusunda yararlı işler yaptılar.
Ta ki 1960’larda kredi işine şaibe bulaşıncaya kadar. Bu tarihten itibaren artık sadece kredi verenden para almıyordu, kredi almak için bono ve tahvil yayınlayandan da para almaya başlamışlardı.
Sistemin yozlaşmaya yüz tuttuğu 10 yılda daha belirgin hâle geldi. 2000’lerin başında Amerikan enerji devi Enron’un iflas etmek üzere olduğunu bile bile görmezden geldiler ve piyasayı yanılttılar.
Mortgage kredilerinin gruplandırılmasıyla oluşan RMBS ve borçların birleştirilerek yatırımcılara satıldığı borç iştiraklerine yani CDO’lara AAA kredi notu vererek, bankaların, fonların, devlet kurumlarının bu son derece riskli varlıklara yatırım yapmasına zemin hazırladılar.
19’ncu yüzyılın demiryolu dünyasında, kısıtlı bilgi atmosferinde ihtiyaçtan oluşmuş kredi derecelendirme kuruluşlarına, bugünün ulaşım teknolojisi ve internet çağında gerek olup olmadığı artık daha çok tartışılıyor. Herkesin hemfikir olduğu konu ise, bu kuruluşların daha şeffaf ve daha hesap sorulabilir hale dönüştürülmesinin aciliyeti…