ERMAN YALAZ - TR724.COM
Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov, 19 Aralık 2016 Pazartesi günü akşam 19.05 sularında vurulduğunda Türkiye ve dünya ajansları olayı flaş haber olarak duyurdu. Büyükelçiyi vuran bir polisti. El Nusra neşidi söyleyerek önce 4 el ateş edip Karlov’u vurduktan sonra yere düştüğünde hırsla 5 el daha ateş etti. Mevlüt Mert Altıntaş, bir süre sonra Karlov’un nabzını kontrol etmiş, bir el daha ateş etmişti. Öldüğünden emin olmak istiyordu. İkinci kattan üçüncü kat ve alt katları kontrol edip döndü. Olay yerinde görevli polisler Özel Harekat polislerinin gelmesini beklemişti. 19.30 sularında başlayan müdahaleden kısa bir süre sonra Mevlüt Mert Altıntaş ölü ele geçirildi.
ÖNCE KATİL SUSTURULDU
Altıntaş’ın Karlov’u vurma anı görüntü ve fotoğraflarıyla basına yansıdı. Sergiyi izleyen birçok gazeteci vardı. Olay sonrasına ilişkin de fotoğraflar da basına ve sosyal medyaya yansımıştı. Bu fotoğraflardan biri 30 Aralık tarihinde twitterdan paylaşıldı. Yerde yatan Altıntaş’ın vurulmuş haldeki bu fotoğrafı, kriminal açıdan çok şey ifade ediyordu. Duvardaki 3 noktalı mermi izleri operasyon timlerinin Altıntaş’ın önce ayak ve bel altını hedef alacak şekilde etkisiz hale getirilmek istendiğini gösteriyordu. İddianameye yansıyan otopsi raporuna göre vücudundan 33 mermi çıkmıştı. 20 mermi öldürücü olmayan ayak ve bel altı seviyesinde 13 atış ise kafa, göğüs bölgesindeydi. Altıntaş önce sağ ele geçirilmek istenmişti. Ancak ne olduysa infaz edilerek dünyayı sarsan olayın bir numaralı sanığı ortadan kaldırılmıştı. Savcı Adem Akıncı’nın iddianameye olay yerindeki operasyon timlerinin şahsı ölü geçirilmesiyle ilgili notlardan biri çok önemliydi. İfade veren polislerden biri şöyle diyordu; “kanunun hükmü ve amirin emri” ile etkisiz hale getirildi.
Katilin kolaylıkla canlı yakalanabileceği bir ortamda, İçişleri Bakanının tüm teamülleri yıkarak herkesten önce olay yerine gitmesi, sonrasında katilin öldürülmesi tesadüfün ötesinde bir gelişmeydi. Olay yeri fotoğrafları ve sonraki otopsi raporları çok anlamlıydı. Tecrübeli operasyon birimlerinin yapacağı şekilde ayak hizasında Altıntaş’a ateş edilmişti. Ancak polislerin savcıya kendi cümleleriyle söylediği üzere amirin emri ile katil infaz edilmişti. Peki bu emri veren kimdi?
YANDAŞ MEDYADA TEK ELDEN ATILAN ‘F..Ö’ MANŞETLERİ
Katil susunca, propaganda ve yalan makinesi devreye girdi. Apaçık bir fedai eyleme yapan, sözleri, mesajı, cihat neşidi ile bunu dünyaya ilan eden Çevik Kuvvet Polisi Mevlüt Mert Altıntaş’ın Karlov’u katletmesi, ertesi gün yandaş medyanın tamamında neredeyse aynı manşetle haber oldu. Yeni Şafak, ‘CIA’nın F..öcü suikastçıları harekete geçirildi: Büyük Sabotaj’, Star, ‘F..ö’den Türk Rus ilişkilerine Kurşun’ Akşam ‘Rus elçiye f..ö kurşunu’ Sabah, ‘Kalleş F..ö’den Dostluğa Suikast’ manşetleri attı. Haberler tek elden çıkmıştı. Altıntaş’ın kim olduğu, ilişkileri, neden olayı yaptığı dahi ortaya çıkmadan; o merkez harekete geçip propaganda makinesini çalıştırmıştı.
YANDAŞ MEDYA ÜZERİNDEN ALGI OPERASYONLARI: Karlov suikastından sonra Mahrem İmamlar adıyla başlatılan operasyonlarla önce algı değiştirildi. Karlov’un katili Mevlüt Mert Altıntaş’ın El Nusra, El Kaide, Nurettin Yıldız, Sosyal Doku Vakfı ve AKP, Süleyman Soylu ile günyüzüne çıkan aleni ilişkilerinin üstü örtülmek isteniyordu. Yandaş medyanın irtibatlı isimlerine algı operasyonları için tek merkezden yazılmış manşet ve bilgiler gönderildi.
MAHREM İMAM OPERASYONLARI İLE ALGI DEĞİŞTİRME
Katil Altıntaş’ın, Sosyal Doku Vakfı, El Nusra, El Kaide, cihatçı yapılar, İHH gibi kuruluşlar ve AKP ile ilişkisinin ortaya çıkması hükümeti hem Rusya hem dünya ve ülke kamuoyu karşısında daha da zorda bırakacaktı. Savcının Altıntaş’ın ev arkadaşları, meslekteşları ve son telefon ve ilişki trafiğine şahit olduğu ilk sorguların tamamı bu adreslere çıkıyordu. İddianamadeki sorgu tutanaklarında da bu gerçekler, kişi kişi ve tarih tarih görülebiliyor.
Savcı gibi 19 Aralık Karlov suikastını tek merkezden ve tek elden manşetlere taşıyan odaklar da boş durmuyordu. 20 Aralık akşam saatlerinde yandaş medyanın internet manşetlerini bu kez başka bir operasyon haberi süslüyordu: İşte F..ö’nün TSK’daki 120 mahrem imamı. Eldeki fişleme listeleri ve hazır operasyonlardan biri patlatılmıştı. El Nusracı büyükelçi katilinin unutturulması gerekiyordu. Bir gün sonra daha büyük bir hamle ve yeni hukuksuzlukların kapılarını açan kirli operasyonlar başladı. Bu kez operasyon merkezi MİT’ti. Ankara’da siyah transporterlar yollara çıkmıştı.
SİYAH TRANSPORTERLAR DEVREDE
21 Aralık 2016 akşam 18:15 sularında Ankara Beytepe’de bir marketin önünden ilk kaçırılan isim Mustafa Özgür Gültekin oldu. Gültekin, Rekabet Kurumu’nda çalışıyordu. Ailesinin ve avukatının araştırmasıyla bir kaç gün sonra kaçırılma anının tüm kamera kayıtları bulundu. Gültekin’in aracı 4 araç tarafından takip ediliyordu. Aracından inip markete giren Gültekin’in alışveriş yapıp çıktıktan sonra etrafı sarılıyor ve siyah bir transportera bindirilerek kaçırılıyordu. Mustafa Özgür Gültekin’den aylarca haber alınamadı. Başkentin göbeğinde 1990’lardaki Beyaz Torosların yerini alan Transporterler adam kaçırmaya başlamıştı. Kendisinden haber alınamayan Gültekin, MİT’in ve emniyetteki çetenin elindeydi. Karlov Suikastı iddianamesini hazırlayan Ankara Cumhuriyet Savcısı Adem Akıncı’nın iddianamedeki yüzleştirme-karşılaştırma ifadelerinde Mustafa Özgür Gültekin’in de ismi geçiyordu. Kaçırıldığı 21 Aralık tarihinden neredeyse 4.5 ay sonra Gültekin’in, 04 Mayıs 2017 tarihinde Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü’nde ifadesi alınmıştı. Savcılar göz göre göre suç işlenmesine izin veriyordu.
KARLOV’DAN BİR GÜN SONRA BAŞLAYAN CADI AVI VE ADAM KAÇIRMALAR: Mustafa Özgür Gültekin siyah transporterlar ile kaçırılan ilk isim oldu. Aylarca kendisinden haber alınamadı. Hüseyin Kötüce, Mesut Geçer, Turgut Çapan, Önder Asan, Mustafa Özben, Fatih Kılıç, Cemil Koçak, Murat Okumuş, Cengiz Usta, Ayhan Ogan, Ümit Horzum gibi birçok isim kaçırıldı. MİT ve emniyet merkezli bir çetenin bu adam kaçırma olayları Karlov cinayetinden sonra kurgulanmıştı. Kaçırılan isimlerden bir kısmı işkence ve kötü muamele altında alınan ifadelerinden sonra iddianamelerde şüpheli olarak sunuldu.
ÖNCE ÖZGÜR GÜLTEKİN, SONRA HÜSEYİN KÖTÜCE…
Kaçırılma olayları Gültekin ile başlamıştı ancak onunla bitmedi. Başkent Ankara’da kameraların gözü önünde siyah transporterlar adam kaçırıyordu. Gültekin’in MİT ile irtibatı araştırılıyordu. MİT çalışanı Sunay Elmas (21 Ocak 2016) uzun süredir kayıptı. Ancak Gültekin ile başlayan operasyonların hedefinde artık hem MİT çalışanları hem kendisi gibi siviller vardı.
28 Şubat 2017 tarihinde saat 19.00’da Batıkent’ten kaçırılan isim bu kez Hüseyin Kötüce oldu. Bilgi Teknolojileri Kurumu çalışanı olan Kötüce, iş yerinden çıktıktan sonra arabasına binmek üzere geldiği Batıkent metro istasyonu otoparkından saat 19.00 civarında kaçırıldı. Kabanı ve ailesine götürmek için aldığı yaş pasta aracının arka koltuğunda kalmıştı. Kışın soğuğunda otoparkta onu bekleyen siyah transporterlı tuzaktan habersizdi. Ailesi polise başvurdu, kayıp olduğunu cumhuriyet savcılarına bildirdi. Ailenin ısrarına rağmen araçta parmak izi tespiti dahi yapılmadı, çevredeki kamera görüntüleri toplanmadı. Bir el kaçırılma olaylarının araştırılmasını istemiyordu.
KAÇIRILMALARA VE İŞKENCEYE YOL VERENLER KİMLER?
Milletvekilleri diğer kaçırılanlarla birlikte kayıpların bulunması için soruşturma önergeleri verdi. MİT’in ismi açıkça geçtiği, Ankara savcılarına sorular sorulduğu halde iktidarın ve yargının ağzını bıçak açmıyordu. Sessiz kalınmıştı. İki yıl sonra tamamlanan Karlov Suikastı iddianamesinde 16 ana şüpheliden biri olarak Hüseyin Kötüce sanık yapılmıştı. Savcı Adem Akıncı, Türkiye’yi ayağa kaldıran siyah transporterler ve etrafından olup biten hukuksuzlukları biliyordu. Ya da işkence ile alınmış ifadelerden sonra emniyetten gelen sipariş ifadeleri iddianamesine taşıyordu.
Hüseyin Kötüce, Karlov iddianamesinde ‘mahrem imam’ olmakla suçlanıyor. Terör örgütü üyeliği ile suçlanmasına karşın etkin pişmanlıktan yararlanarak daha önce serbest kaldığı, ancak Kötüce’nin 23 Kasım 2018’de Karlov Suikastı İddianamesi’nin tesliminden bir hafta önce tekrar tutuklandığı bilgisi de iddianamede yer aldı.
Kaçırılma hadiseleri 21 Aralık 2017’den bugüne kadar sürdü: Eski MİT çalışanı Mesut Geçer (26 Mart 2017), Turgut Çapan (31 Mart 2017), Önder Asan (1 Nisan 2017), Avukat Mustafa Özben (9 Mayıs 2017), Fatih Kılıç (14 Mayıs 2017), Cemil Koçak (15 Haziran 2017), Murat Okumuş (16 Haziran 2017), Ayhan Oran (1 Kasım 2017), Ümit Horzum (6 Aralık 2017)… Karlov suikastı sonrasında yaşanan bu kaçırılma olaylarındaki kişilerin işkenceye uğradıkları, aileleri, kendi ifade ve tanıklıkları, insan hakları kuruluşlarının raporlarıyla tescillendi. Karlov suikastından bir gün sonra başlayan, ‘mahrem yapı’, ‘mahrem imam’ algı operasyonları, adam kaçırmaya evrilmiş; şahısların varsa dahi suçlarını bir savcılık ve hakim sorgusundan önce işkence, şantaj, tehdit, gizli tanıklık teklifi gibi yöntemlerle, insanlık dışı muamelelerle hesabını sorma yolu (!) tercih edilmişti.
KAÇIRILMALARI BİLDİĞİ HALDE SAVCILAR SUSTU: Karlov suikastından bir gün sonra başlayan siyah transporter ile adam kaçırma olayarının ilk mağduru Mustafa Özgür Gültekin idi. Sonra BTK çalışanı Hüseyin Kötüce kaçırıldı. Birçok ismin kaçırıldığı, kamuoyuna yansıdığı, Meclis soru önergeleri verildiği halde Savcı Akıncı’nın da aralarında yer aldığı Ankara Cumhuriyet Savcıları susmayı seçmişti. Kaçırılan isimleri işkence altında ve itirafçılığa zorlanarak alınan ifadeleri daha sonra iddianamelerde kullanıldı.
Peki Hüseyin Kötüce’nin Karlov’un tetikçisi ile ilişkisi neydi? Niye dosyaya dahil edilmişti. BTK çalışanı bir bilişimcinin Altıntaş’la ne işi olabilirdi? Cemaatle irtibatlı denilen diğer isimler Karlov iddianamesine nasıl eklenmişti? Bu sorunun birden fazla cevabı vardı. İlki şuydu; iddianameye de giren o bilgilere göre, MİT’in siyah transporterlarının hedefi haline gelen ve işkence, maddi manevi baskılardan sonra emniyete teslim edilen isimlerden biri Hüseyin Kötüce idi, mahrem imam olarak suçlanıyordu. MİT’in Çiftlik adını verdiği Marşandiz’deki işkence ve hukuksuz gözaltı merkezlerini ve arkadaşlarına yapılanları görmüştü. Bu zor şartlardan sonra etkinlik pişmanlık kapsamında emniyette verdiği ifadelerinde MİT eski çalışanlarından Vehbi Kürşad Akalın’la ilgili değerlendirmelerde bulunmuştu. Akalın’a Hizmet Hareketi ile irtibatı dışında bir suçlama yöneltilmedi. Genç bir çalışan olarak işini yapmıştı. Akalın MİT’in Rusya Masası’nda görev yapıyordu. Bu yüzden Karlov suikastı sonrasında olay yerine görevlendirilen isimlerden biriydi. Değerlendirmelerini ve raporlarını amirlerine teslim etti. Ancak bir el onu soruşturmaya dahil etmek istiyordu. Kötüce’nin verdiği isimler arasında yer aldığı gerekçesiyle o da Karlov dosyasına dahil edildi. Savcı iddianamesini, MİT mahrem yapılanması içinde yer alan bu kişilerin Karlov ile ilgili daha önce araştırma yaptığı iddialarına dayandırmıştı. Bu iddiayı ise Hüseyin Kötüce ve ilişkili olduğu isimlerin ifadelerine bağlıyordu.
2017 Şubat ayında kaçırılarak işkence gören Hüseyin Kötüce’nin gizlilikle ilgili söylediği beyanlarını esas alan savcı bu isimleri iddianameye dahil etti. Altıntaş’ın El Nusra ve Nurettin Yıldız ve cematiyle ilişkileri ayan beyan ortada olmasına rağmen soruşturmanın yönü cemaate yönlendirilmişti.
ÖRGÜT DELİLİ BUNLAR: KANAAT VE FARAZİYE, BAZ İSTASYONU KARDEŞLİĞİ…
Savcı Adem Akıncı’nın Karlov suikastına bu isimleri dahil etme gerekçelerinden ikinicisi ise sözde Emniyet mahrem yapılanması içerisinde Altıntaş’ın adının geçtiği ilgilenilmesi gereken kişilerle ilgili bir liste yada konuşmaydı. Bu da fariziyeden ibaretti. İddianamedeki bilgiye göre bu listeden söz eden isim Salih Yılmaz’dı. Mevlüt Mert Altıntaş’ı hiç görmediği, tanımadığı, telefon, Bylock ve diğer iletişim araçlarına ilişkin savcılık ve emniyet taramalarına karşın ilişkisi bulunmayan Salih Yılmaz, polis okullarından yeni mezunların ilgililerinden Şahin Söğüt ve Ramazan Yücel gibi isimleri tanıdığını, polis okulu mezunu öğrencilerin yeni görev yerlerine gelmelerinden sonra bu isimlerin onlarla ilgilendiğini iddia etmişti. Her iki isim de yani Şahin Söğüt ve Ramazan Yücel, Karlov suikastının tetikçisi Mevlüt Mert Altıntaş’ı tanımıyordu. Bunu emniyet, savcılık sorgularında tekrar ettiler. Ancak kar etmedi. Savcının bu isimlerle Altıntaş’ı irtibatlandırırken kullandığı başkaca ve hukuk tarihine geçecek bir yöntemi daha vardı: Baz istasyonu kardeşliği. Bu yönteme göre, Altıntaş’ın evi, görev yeri veya görevde bulunduğu yerlerde telefon sinyalleri ortak olan herkes potansiyel örgüt üyesiydi. Kanaat üzerinden örgüt irtibatı kuruluyordu.
BAZ İSTASYONU KARDEŞLİĞİNDEN ÖRGÜT İDDİASI: Savcı Adem Akıncı, önce Altıntaş’ın İzmir Polis Okulu arkadaşlarından daha sonra baz istasyonu ortaklıklarından bir örgüt kurguladı.
Geçen haftaki savunmalarda baz istasyonu örgütlüğünün komikliği de günyüzüne çıkmış oldu. Eski polis Ramazan Yücel suçlamaları kabul etmediğini söyleyerek, “F… üyesi değilim. Karlov’un öldürülmesiyle ilgili hiçbir faaliyet içerisinde yer almadım. Suikastı gerçekleştiren Mevlüt Mert Altıntaş’la aynı okulda okumadım. Ankara’da farklı birimlerde görev yaptık. Kendisini tanımıyorum” diye konuştu. Sanık Yücel, suikastçı Altıntaş’la olaydan önce aynı baz istasyonunda kaydının olmasını da, “Ankara’daki ikametim, Mevlüt ve Sercan’ın oturduğu eve yakındı. İşe gidip gelirken aynı güzergahı kullanıyorduk. Baz ortaklığı nedeni budur. Ne Sercan’ın ne de Mevlüt’ün ‘abi’liğini yapmadım” dedi.
ODUNCU KARDEŞLERE KİTAPLARINI EMANET EDİYOR
Savcı Altıntaş’ın son 2 yılda savruluşuna odaklanmak yerine İzmir Polis Okulu yılları ve Ankara’daki Hizmet çevrelerinin emniyet, MİT irtibatlarını kurgulamakla uğraşıyordu. Ancak Altıntaş’ın suikast yolculuğuna giderken ardında bıraktığı başka izler vardı. Yazı dizimizin başından beri ifade ettiğimiz gibi; Karlov suikastının tetikçisi Mevlüt Mert Altıntaş, Sosyal Doku Vakfı, Nurettin Yıldız, İsmailağa Cemaati’nin Ankara’daki uzantısı olan Oduncu kardeşler ile irtibatlıydı. El Nusra’ya yardım yapan Kurtuba, İHH gibi derneklerle doğrudan maddi ilişkisi vardı. Murat Oduncu aracılığıyla Merhamet Eğitim ve Kültür Derneği’nden Mehmet Emin Akın ile, Sosyal Doku Vakfı’ndan Hüseyin Korkmaz aracılığıyla Vahdet Grubu’ndan Hüsnü Aktaş ile ilişkiler kurmuştu. Ve bunların sonucunda, saldırıdan iki buçuk ay önce El Kaideci Enes Asım Silin ve Abdülkadir Şen ile irtibatlanmıştı. Bu isimlerin hiçbiri soruşturmaya dahil edilmedi. Haklarında kovuşturmaya yer olmadığı kararı alındı. İddianameye göre bu ilişkilerin tamamı hedef şaşırtma amaçlı ve mizansendi.
Mevlüt Mert Altıntaş, Karlov cinayetinden önce internet yaptığı araştırmaların dışında da maddi izler bırakmıştı. Kendi savruluşunun hikayesinin özeti niteliğindeki kitaplarını ve kütüphanesini 18 Aralık 2016’da yani suikastan birgün önce Oduncu kardeşlere teslim etti.
ODUNCU KARDEŞLER İLE VEDALAŞMA VE CİHAT KİTAPLARINI BIRAKTIĞI DÜKKAN: İsmailağa cemaati ile irtibatlı Oduncu kardeşler El Nusra’ya yardım gönderen Kurtuba, Musab Bin Umeyr dernekleri ile MİT Tırları davasında Suriye’ye silah kaçakçılığının merkezinde olan İHH ile irtibatlıydı. Karlov’un katili Mevlüt Mert Altıntaş, Oduncu kardeşlerin tamamıyla görüşüyordu. Cihat amaçlı vurma motivasyonunu Oduncu kardeşlerden alıp almadığı sorgulanmadı. Altıntaş, cihat kitaplarını ve tefsirlerin 18 Aralık’ta suikasttan birgün önce Oduncu kardeşlerin Keçiören’deki bu dükkanına getirip teslim etmişti.
SON MESAJI: ÖZEL HAREKAT NETLEŞMEDİ; YAKINDA AKIBETİMİZ BELLİ OLUR!
Mevlüt Mert Altıntaş, Oduncu kardeşlerin de yer aldığı Whatsapp grubuna şu mesajı yazdı: “Selamun aleykum elimde çok sayıda kitap var yanımda götürme imkanım olmadığı için faydalanmak isteyen kardeş varsa Ankara içinde getirebilirim kitapları…” İbrahim Bilal Oduncu kendisini cevap verdi, kitapları alabileceğini söyledi. Yazıştılar. Altıntaş’ın son yazışmalarından biriydi bu. Kitapları teslim ederken, radikal çizgiye savruluşunu borçlu olduğu arkadaşlarına da veda ediyordu. Şu cümleleri yazmıştı:
”- Bilal abi sana mı ulaştırayım kitapları?
-Selamun Aleyküm abi kitapları sana mı ulaştırayım ?
-Sen yer söyle abi ben getireyim inşallah
-Öyle diyelim abi, daha tam net değil, değil ama kitapları ulaştırayım dedim sonradan götüremezsem kalırsa sıkıntı olacak, en azından birileri faydalansın hem onların hem bizden ecirden nasibi olsun
-Bugün getireyim mi abi dükkanda kimse var mı? dükkanda yer sıkıntı olabilir diyorsan başka yere de getirebilirim nasıl uygun görürseniz
-Daha net değil abi, hem şu özel harekat netleşmedi ocak gibi başlayacak diyorlar hem de birkaç yere daha talepte bulundum yakında belli olur akıbetimiz, hayr olsun. Ben murad abinin dükkana bırakayım o zaman ordan alırsınız abi, Allah’a emanet olun.”
CİHAT KİTAPLARINI DOSTLARINA EMANET EDİYOR
Altıntaş söz verdiği gibi kitaplarını Keçiören Etlik Mahallesi, Meyveli Sokak’ta bulunan Ünal Market’e getirip teslim etti. İddianamedeki bilgilere göre aralarında Sosyal Doku Vakfı lideri Nurettin Yıldız’ın da kitaplarının yer aldığı uzun bir liste vardı. Oduncu kardeşlerin ifadesi savcılık kaydına şöyle girdi: “…şeklindeki mesajlarından sonra aralarında Kuran-ı Kerim, Tefsir, Hadis ve Cihadi kitapların bulunduğu büyük çoğunluğunun sayfaları dahi açılmamış olan kitapları bir valiz içerisinde 18/12/2016 tarihinde saat 16:08 sıralarında Meteoroloji Taksi durağında çalışmakta olan Serdar Koçak isimli şahsın sevk ve idaresinde bulunan 06 T 5090 plaka sayılı ticari taksi ile Keçiören İlçesi, Etlik Mahallesi, Meyveli Sokak No:19/B sayılı yerde bulunan Murat Oduncu isimli şahsın işletmekte olduğu Ünal Market isimli işyerine götürerek bıraktığı tespit edilmiştir.”
Altıntaş birgün sonra yani suikast günü sabah 07:25’te görev yaptığı Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’ndeki amirini aradı. “Komserim bugün gelemedim, akşamdan beri rahatsızım, midemi üşütmüşüm, ishal gibiyim hastaneye gidebilir miyim” diye sordu. İzin almıştı. Ankara Onkoloji Egitim ve Araştırma Hastanesine gitti, raporunu aldı. Sonra getirip çalıştığı işyerine teslim etti. Öğleden sonra ise Atatürk Caddesi üzerindeki Best Hotel’e gelip kiraladığı odaya yerleşti. Karlov’un gelmesini, serginin başlamasın bekliyordu. Dostu ve meslektaşı Sercan Başer’in akşam eve davetini reddetti telefonda. Önce babası Esrafil Altıntaş’ı aradı, telefonuna kontör yüklediğini söyledi. Hal hatır sorup kapattı. Altıntaş’ın son telefonu annesi Hamdiye Altıntaş’a olmuştu. Annesi başka yerde misafirlikteydi, konuşamayacağını, onu tekrar arayacağını söyledi. Altıntaş’ın son sözleri annesine olmuştu. “Tamam anne, Allah’a emanet ol, hakkını helal” diyerek telefonu kapattı. Saat 18:30’da otelden çıkıp Karlov suikastını işleyecekti.
SAVCI ADEM AKINCI BU SORULARI NEDEN SORMADI?
Savcı Adem Akıncı’nın iddianamede ısrarla gözden kaçırdığı soramadığı ancak gerçek hukuki zeminde araştırılması gereken ve cevap bekleyen sorular var. İşte onlardan bir kaçı:
Sosyal Doku Vakfı ve Nurettin Yıldız ile Mevlüt Mert Altıntaş’ın ilişkileri neden derinlemesine araştırılmadı? Yıldız’ın Suriye’deki cihatçı çevrelerle buluştuğu ve görüştüğü bilindiği halde bu geriye dönük ve güncel olarak neden soruşturulmadı?
Ankara’da İsmailağa Cemaati ile irtibatlı Oduncu kardeşlerin Musab Bin Umeyr, Kurtuba dernekleri, yine İHH ile ilişkileri ve Suriye iç savaşına lojistik yardım (insan, para, silah ve diğer) hususları neden derinlemesine araştırılmadı? Oduncu ailesinin azmettirici olması ihtimalinden mi çekiniliyor?
Murad Oduncu İHH konvoyuna katılmış ve ertesi gün katille görüşmüş. TEM Şubede Büyükelçi suikastı ile ilgili ifade vermiş. Ancak iddianamede bununla ilgili tek kelime yer almıyor. Neden?
Altıntaş’ın İstanbul’da telefon ederek İzmir’den uçakla görüşmeye gittiği El Kaide ile irtibatlı Abdülkadir Şen daha önce Ak Parti Van Belediye Başkan Adayı Osman Gülaçar ve pek çok İHH (İnsanı Yardım Vakfı) üyesi ile birlikte gözaltına alındı. Yani sadece El Kaide değil, AKP ve MİT ile birlikte Suriye’ye silah ve insan kaynağı temin eden İHH ile birliktelikleri vardı. Altıntaş’ın Şen ile görüşmesi neden soruşturulmadı, kovuşturma dışı bırakıldı?
Altıntaş’ın ev arkadaşı avukat Serkan Özkan’ın ve arkadaşlarının AKP bağlantıları açıkca görüldüğü halde, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yönettiği operasyonda suikastçının sağ ele geçirilmek yerine infaz edilmesi tesadüf mü? Vur emrini veren ‘amir’ kim?
Çevik Kuvvet Polisi Mevlüt Mert Altıntaş, Büyükelçi Karlov’un programa, iki saat önce kesinleşen, katılacağı bilgisini/istihbaratını nasıl aldı? Rus kadınlarla ya da derneklerle irtibatı bu yönüyle neden araştırılmadı? İrtibat kurma çabaları iddianameye yansıdığı halde bunun üzerine neden gidilmedi?
Rusya Federasyonu’ndan suikast ile ilgili istihbari ve sonuca yönelik bilgiler geldi mi? Geldi ise iddianamede neden değerlendirilmedi? Karlov’un eşinin 14 Aralık’ta Moskova’dan arandıklarını ve koruma durumunun sorulduğunu söylediği bilginin ardı neden aranmadı?
Altıntaş’ın Sosyal Doku Vakfı’ndan hocaları olan İbrahim Yılmazoğlu ve Süleyman Vatansever ile ilişkileri neden sorgulanmadı? Vatansever, polisliği bırakmaktan vazgeçirdiği Altıntaş’ı hangi motivasyonlar mesleğine döndürdü?
Yine ev arkadaşı Serkan Özkan Kırıkkaleli çarşaflı sevgilisi Fadime Kara’nın, Nureddin Yıldız’ın sohbetlerine gittiği kamuoyuna yansıdı. Bu iki ismin Altıntaş üzerindeki etkileri, görüşmeleri ve bildikleri neden tüm boyutlarıyla sorgulanmadı?
MİT ve transporter operasyonlarıyla, kötü muamale ve işkence altında alınan ifadelerle savcılık tezleri oluşturulurken, bu suçların işlendiği biliniyor muydu? Başkent Ankara’daki kayıp hadiseleri Karlov cinayeti sonrasında başlayıp yoğunlaştı. Hukuksuz şekilde adam kaçırma yoluyla sorgulanan isimler aylar sonra ortaya çıktı? Soruşturma savcıları bu kaçırma ve işkencelerden haberdar mıydı?
En profesyonel katil bile, hele de ilk cinayetiyse rol yapamaz. Gerçek duygularını mutlaka söz ve davranışlarıyla açığa çıkarır. Katil o an ne dediyse gerçek motivasyonu odur. El Nusra neşidi söyleyen suikastı Halep ve Suriye’deki ölen müslümanlar için işlediğini haykırdığı halde, bunu destekleyen binlerce desteğe rağmen savcıya soruşturmayı ‘cemaat soruşturmasına’ çevirme emrini hangi irade verdi?
Yakın mesafeden sıkılan 4 kurşunun ardından slogan atarak 5 kurşun daha sıkmak genelde radikal-selefi örgütlerde karşımıza çıkan, büyük bir nefret ile işlenen yüksek profilli fedai eylemlerinde görüldüğü halde, terör delilleri ve psikolojisi açısından şahsın kayıt altındaki (TRT ifadelerine göre, 19:00’den-19:45’e kadar kayıtlı) açık bilgilerden hangi sonuçlar çıktı?
Çağdaş Sanatlar Merkezi’nin kamera kayıtlarının ses almadığı söylense de, bu kayıtların tamamı savcı ve emniyetin elindeydi? İddianamede bunlar neden yer almadı? TRT’deki en önemli bu deliller neden sildirildi?