Cemil Tokpınar / Tr724
Çocukluk yıllarımda mübarek gecelerle ilgili hutbe ve vaazları dinlerken bir eksiklik hep dikkatimi çekerdi. Cami kürsülerinde konuşan hocalarımız kutlu zaman dilimlerinin faziletiyle ilgili ayet ve hadisleri anlatır, cemaatin zihninde oluşan, “Peki şimdi ne yapacağız, nasıl değerlendireceğiz?” sorusuna yeterli cevabı vermezlerdi.
Oysa mademki çok faziletlidir, bir dizi yapılacak ibadet, zikir ve duaların sayılması gerekmez miydi?
Bazen de geceyi değerlendirmekle ilgili bazı tavsiyelerde bulunan hocalar olurdu. Bunların ilk tavsiyesi ise, “Bu gece kaza namazı olan, kazalarını kılsın” şeklindeydi.
Bir türlü aklım almazdı. Koca bir yılı kaza namazı kılmadan geçirip sadece bir gece mi kaza kılınmalıydı?
Ayrıca kaza namazı kılmanın ötesinde namazın edasına kilitlensek, insanları namaz kılmaya teşvik etsek daha iyi olmaz mıydı?
Bununla birlikte kazası olanları da her gün bir miktar kılmaya motive etsek, bu sorumluluğu sadece kandil gecelerine ayırmasak daha isabetli değil midir?
Camilerimizde bu konuyla ilgili elli yıldır gördüğüm bir başka eksiklik ise çok daha acı.
Mademki bu gece bu kadar faziletli, konuyla ilgili ayetler ve hadisler zikredildi, yapılacak ibadetlerden bahsedildi, müsait olanlarla hemen o gece camide ihya etmeye başlamak gerekmez mi?
Neden yatsı namazı kılındıktan sonra gecenin faziletini anlatan imam, vaiz, müezzin kim varsa camiyi kilitleyip evine çekip gidiyor? Camide geceyi ihya programı yapılsa, Kur’an, dua, istiğfar, salavatla kubbeler çınlasa… Cemaatle tesbih, hacet ve teheccüd namazları kılansa… Hatta sahurlar yapılıp sabah namazıyla program son bulsa güzel olmaz mı?
Dindar olan bile ikaz ve teşvik bekliyor
Yıllar önce bir cami imamı, “İbadet etsinler diye camiyi açık bıraktım gittim. Saat 11’de geldim, kimse yok. Işıkları kapatıp camiyi kilitledim” diyerek güya ibadet etmeyen cemaatten şikâyet etmişti. O gün edebimden susmuştum. Maalesef “Neden camiyi açık bırakıp eve gittin? Cemaate bir program yapsaydın, hep birlikte ibadet etseydiniz. Kimse gelmese bile tek başına sabahlasaydın” diyemedim.
İnsanlar ne kadar da dindar olsa bir bilgilendirme, bir hatırlatma, bir teşvik, bir program bekliyor. Bilhassa topluca yapıldığında daha teşvik edici, daha lezzetli oluyor.
Ve tabiî ki insanlar laftan ziyade uygulama istiyor. Özellikle mübarek gecelerin kıymet ve faziletini anlatan hocaların bizzat kendisinin örnek olmasını istiyor.
Sanırım on yıl önceydi. 40 yıldır imamlık yapan bir hocamıza düzenlediğimiz teheccüd programında namaz kıldırmasını teklif etmiştim. “Ben kendim teheccüd kılmıyorum ki, gelip insanlara teheccüd kıldırayım” demişti.
Doğru sözlülüğünü takdir etmiştim ama içimden bir şeyler kopmuştu. O kadar vaazlar vermiş, hutbeler okumuş, insanları hayra ve ibadete teşvik etmişti.
“Aman Allah’ım” demiştim. Ömrünü hafızlık, imamlık, vaizlik yolunda geçirenler millete öncü ve örnek olmazsa kim olacaktı?
Yine de sayıları az da olsa mübarek geceleri ihya konusunda programların yapıldığı camiler gelecek için inşallah ümit bahşeden öncüler olur.
Keşke sabahlara kadar ibadet edilse
Eğer yetki ve imkânım olsa, eğer sözüm dinlense, bilhassa mübarek gecelerde camilerde sabaha kadar ibadet ve dua programı yapılmasını sağlarım.
Üstelik sadece kandillerde değil, her Cuma gecesinde, Zilhicce’nin ilk on gecesinde, bayram gecelerinde, Ramazan’ın bütün gecelerinde ve özellikle son on gününde camilerde ibadet programları olsa ne güzel olurdu.
Düşünsenize İslâm âlemindeki yüz binlerce camide özel gün ve gecelerde ibadet programları olsa, her camiye beş on kişi katılsa bile milyonlarca insan ibadet etmiş olmaz mı? Bütün bu ibadetler ve dualar Rabbimizin rahmetini çekmez mi?
Hatta bütün camilerde olmasa bile adeta nöbetçi camiler olsa, her camide birkaç kişi dahi bulunup Rabbimize yalvarsa, tüm dualar bütün ümmet için yapılsa toplam sayı milyonları bulmaz mı?
Kim bilir, belki de kalbi kırık, gözü yaşlı, yüreği yanık birisinin duasıyla bile her şey değişebilir.
İnşallah o günler de gelecek. Rabbim bizleri öylesi günlerin oluşmasına vesile kılsın, şimdiden o günlerin bir numunesini evimizde, arkadaş grubumuzda yaşamaya bizleri muvaffak etsin.
Bu gece sabaha kadar ibadet edelim
Evet, bu gece inşallah mübarek Miraç Kandili. Önceden hatırlatıp hazırlık yapılması için geçen hafta gecenin önemini yazmıştık.
Bugün sadece birkaç hatırlatma yaparak tekrar dikkat çekmek istiyorum.
Miraç Gecesinin gündüzü yarın. Bu yüzden bugün oruç tutanlar da, tutamayanlar da yarını oruçlu geçirirlerse çok güzel ve sevaplı olur.
Mübarek geceleri çok önemseyen ve aslında her geceyi bir kandil gibi ihya eden Bediüzzaman Hazretlerinin “Leyle-i Miraç, ikinci bir Leyle-i Kadir hükmündedir. Bu gece mümkün oldukça çalışmakla kazanç birden bine çıkar” şeklindeki ikazını tekrar hatırlatmak istiyorum.
Demek ki Miraç Gecesi, “bin aydan hayırlı olan” Kadir Gecesi hükmündedir. O halde nasıl bir nimete mazhar olduğumuzun farkında mıyız?
Yine onun, “Şirket-i mâneviye sırrıyla, inşallah her biriniz kırk bin dille tesbih eden bazı melekler gibi, kırk bin lisanla bu kıymettar gecede ve sevabı çok bu çilehanede ibadet ve dualar edeceksiniz” şeklindeki sözlerinden anlıyoruz ki, toplu programlar yaparak manevî ortaklıklar kuralım.
Yarın nasıl olsa Cumartesi. Çok özel durumlar dışında iş, okul gibi engeller yok. Pekâlâ, herkes sabaha kadar istiğfar ederek, Kur’an ve salavat okuyarak, namaz kılarak dua edebilir.
Henüz geç değil, birbirimizi ikaz edelim, ihya için teşvik edelim.
Hangi ibadetler yapılmalı?
Bu gece farz namazlarımızı cemaatle kılmakla birlikte evvabin, tesbih, hacet, teheccüd namazlarını ihmal etmemek gerekir.
Kur’an’dan hiç değilse Yasin, Fetih, Rahman, Mülk, Nebe gibi sureleri ve Cevşen’in tamamını okumak veya dinlemek suretiyle dua ve ibadet deryasına su taşımalıyız.
Ayrıca tövbe istiğfar etmeli ve Peygamber Efendimize (s.a.v.) bol bol salavat getirmeliyiz.
Ve her fırsatta bir değil defalarca mazlum, mağdur, mahpus ve masum kardeşlerimize dua etmeli, empati yaparak acılarını yüreğimizde duymalı ve kurtuluşları için yalvarmalıyız.
Her gün 24 saat acı çeken kardeşlerimize 24 dakika duayı çok görürsek nasıl kardeş oluruz, nasıl vazifemizi yaptık deriz, nasıl sorumluluktan kurtuluruz?