Miraç burağı, kulluk ve dua
Z. HİCRAN YILDIRIM | Samanyoluhaber
Mekke devrinin 11'inci yılında (621 m.) Medine`ye hicretten yaklaşık bir yıl önce Recep ayının 27'inci gecesi Peygamber Efendimizin "İsrâ ve Mîrâc" mûcizesi gerçekleşti. İsrâ, gece yolculuğu; Mîrâc ise, yükselme merdiveni demektir.
Kur'ân-ı Kerîm'de İsrâ Sûresi'nin 1'inci âyetinde:
"Kulu Muhammed'i, bir gece Mescid-i Harâm'dan, kendisine bir kısım âyetlerimizi göstermek için, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah'ın şânı ne yücedir. Doğrusu O işitir ve görür." buyrulmuştur.
Efendiler Efendisi, amcası Ebû Tâlib’in kızı Ümmü Hâni’nin evinde bulunduğu o akşam ibadet maksadıyla Kâbe’ye gelmişti. Ebû Tâlib ve Hz. Hatice’nin vefatından sonra Mekkelilerin takındığı tavır, Tâif’te yaşadığı sıkıntılar ve dönüşte insanların kapılarını kapatması O`nun ruhunu sıktıkça sıkmıştı. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) Kâbe`nin Hatîm denilen kısmında hüzünle gözyaşı döküyordu.
Bu sırada Cibril-i Emîn nüzûl etti. Yanında, daha önceki peygamberlerin de üzerine bindikleri ‘Burak’ adında bir binek getirmişti. Sebeplerin tamamen sükut ettiği bir anda İlahî bir davet vardı ve Cibril de bu davete muhatap olan en kutlu misafiri almak için gelmişti. Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem), Hakk’ın özel davetlisi olarak semaya çağrılıyordu.
Cibril-i Emîn, Efendimiz’in göğsünü yardı ve içini Zemzem suyu ile yıkadı; ardından da, altın bir kâse içinde, elinde tuttuğu iman ve hikmetle göğsünü doldurarak kapattı. Sonra da mukaddes yolculuk başladı.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) gecenin bir anında Burak’la Mekke’den Kudüs’e Mescid-i Aksâ'ya oradan da semalara seyahat etti. Bu yolculuk sırasında;
Birinci kat semada Hz. Adem,
İkinci kat semada Hz. Yahya ve Hz. İsa,
Üçüncü kat semada Hz. Yusuf,
Dördüncü kat semada Hz. İdris,
Beşinci kat semada Hz. Harun,
Altıncı kat semada Hz. Musa
Yedinci kat semada Hz. İbrahim (as) ile görüştü.
“Sonra yaklaştı ve iyice sarktı. Öyle ki araları yayın iki ucu arası kadar veya daha az kaldı. O da kuluna vahyetmek istediği her şeyi vahyetti. Gözlerinin gördüğünü kalbi yalan saymadı. Şimdi siz kalkmış da onun gördükleri hakkında şüphe edip kendisiyle münakaşa mı ediyorsunuz?
Me’va cenneti de onun yanındadır. O dem ki Sidre’yi bir feyiz sarıyor, sardıkça sarıyordu. Peygamberin gözü kaymadı, şaşmadı, aşmadı da. Vallahi gördü, hem de Rabbinin ayetlerinden en büyüğünü gördü! (Necm S. 7-18.)
Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Mirac’dan geri dönerken yanında ümmetine çok büyük hediyeler getirmiştir.
Birincisi: Beş vakit farz namaz
İkincisi: “Âmenerrasûlü” diye bilinen Bakara Suresi’nin son iki ayeti (Bakara, 2/285–286).
Üçüncüsü: İsra Suresi’nin 22–39 âyetlerindeki İslâmi prensipler
Dördüncüsü: Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölen kimselerin günahlarının affedileceği ve Cennet’e girecekleri müjdesini…
Beşincisi: İyi amele niyetlenen kişiye –onu yapamasa bile– bir sevap; eğer yaparsa on sevap yazılacağı; fakat kötü amele niyetlenen kişiye –onu yapmadığı müddetçe– hiçbir günahın yazılmayacağı; ancak işlediği zaman da sadece bir günah yazılacağı müjdesini getirdi.
Bir diğer hediye de Mi’rac gecesi Allah ile karşılıklı selâmlaşma ve sohbetlerinden bazı sözleri getirmiştir ki et–Tahiyyâtü diye meşhur olan bu sözler, bütün namazlarda teşehhütte otururken okunmakla Mi’rac’da Allah ile Habibi (sas) arasındaki o kutsî sohbeti hatırlatmakta ve benzerî bir mükâlemeye namaz kılanı mazhar etmektedir. (Şualar, Bediüzzaman)
Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah’u Teala’nın huzuruna varınca Cenab-ı Hakk’a hürmetlerini ve O’nun (cc) yarattığı kullarının tahiyyatlarını arz etmek niyetiyle:
“Ettehıyyatü lillahi vessalavatü vettayyibatü”
“Dil ile, beden ve mal ile yapılan bütün ibadetler Allah’adır.” demiş,
Allah’u Teala da Efendimiz’i (sallallahü aleyhi ve sellem) karşılayıp selamlayarak:
“Esselamü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve berekatüh”
“Ey Peygamber! Allah’ın selamı, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun.” demişti.
Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sefer:
“Esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihin”
“Selam bizim üzerimize ve Allah’ın bütün iyi kulları üzerine olsun.”
cümlesiyle Allah’ın selamına mukabelede bulunmuş ve Allah ile Peygamber Efendimiz’in bu güzel konuşmalarına şahit olan Cebrail (as) de sevinç içinde bu selamlaşma ve duaya:
“Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve rasülüh”
“Şahitlik ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Yine şahitlik ederim ki, Muhammed, O’nun kulu ve elçisidir.” diyerek eşlik etmiştir.
Böylece namazlarda Ettehiyyatü duası Miraç’ta Allah ile Habibi (sav) arasındaki o kutsî sohbetin hediyesi olarak yer almıştır.
Dua…
Allahım! Efendimiz Hazreti Muhammed’e, ailesine ve ashabına, ilmin ve ma^lu^matın sayısınca sala^t u selam eyle ve bereket ihsan et!
Risâletini İncil, Tevrat ve Zebûr’un müjdelediği;
Nübüvvetini doğduğundan hemen önce ve doğumu ânında meydana gelen hârikulâde hallerin, cinnî hâtiflerin, insanlardan evliyâ ve kâhinlerin haber verdiği;
İşaretiyle ayın ikiye bölündüğü Efendimiz Muhammed’e (sav) ümmetinin alıp verdiği nefesler sayısınca milyon salât ve milyon selâm olsun.
Çağırmasıyla, ağaçların, yanına geldiği,
Duâsıyla yağmurun süratle yağdığı,
Bulutun sıcaktan korumak için başında gölge yaptığı,
Bir kilelik yiyeceğinden yüzlerce insanın doyduğu,
Parmakları arasından suyun üç defa Kevser gibi aktığı;
Allah’ın kertenkeleyi, ceylanı, kuru hurma direğini, koyun paçasını, deveyi, dağı, taşı ve çakıl taşlarını onun için konuşturduğu…
Mi’racın ve “Göz ne şaştı ne de başka bir şeye baktı” (Necm Sûresi: 17) âyetinin sahibi Efendimiz ve şefaatçimiz Muhammed’e (sav) ilk indiği andan itibâren kıyâmete kadar Kur’ân’ın, her okuyanın okuduğunda hava dalgalarının aynalarında Allah’ın izni ile temessül eden her kelimesindeki her harfi sayısınca salât ve selâm olsun. Bu salâvâtların herbirisi hürmetine bizi bağışla, bize merhamet et, ey İlâhımız!
Ya Rabbi, Hz. Ebu Bekir’in münacatıyla Sana iltica ediyoruz:
“Lütfunu esirgeme ey Rab bu kuluna ki azığı pek kalil,
İflas etmiş olsa da sadakatle yine kapına geldi ey Celil!
Günahı pek büyük; Sen o günahları yarlığa ne olur,
Hali de pek acip, hem günahkâr bir abd-i zelîl,
Onun ki isyan üstüne isyan, hata üstüne hata,
Senden ihsan üstüne ihsan, hem de atâyı cezil,
Kum taneleri sayısınca günahlarından Sana sığınıyor,
N’olur müsamahanı göster de sil onları ey Cemil!
Nice olur halim, yok defterde işe yarar bir fiil,
Düşmüşlüğüm çok, taate gelince pek kalil,
Ruhumun yaralarını sar da, hacatıma kıl bir çare,
Sen Şafi-i Hakiki, ben de kalbi sakim bir alil.
Beni yakan ateşe de ‘berd u selam ol’ de ey Allah’ım,
Bir zaman dediğin gibi fi hakk-ı Halil,
Sensin Şafi, Sensin Kâfi, evvel-ahir her işte,
Ente Rabbi, Ente hasbi, Ente li ni’mel Vekil.
Cömertliğine yoktur sınır, fazlınla bu kulunu sevindir,
Gönlümü şad eyle, göster de en güzel bir delil,
Saç rahmetini üzerimize, hem emin kıl korktuğumuzdan,
Ya İlahi! Sen’sin yegâne hüküm sahibi, münadin de Cebrail.
Nerede Musa, nerde İsa, nerede Yahya, nerede Nuh,
Sen ey âsî nefis, dön de ara bul bir Mevlayı Celil”
Allah’ım! Sen’den akıbeti benim için hayır olacak şeyi istiyorum!
Allah’ım! Bana hayırdan lütfettiğin en son şey rızayı şerifin ve Naim Cennetleri’ndeki yüksek dereceler olsun!
Allah’ım! Hz. Ebu Bekir’in bu münacatı hürmetine…
Tutuklanan, hapsedilen ve derdest edilen “mescûn” kardeşlerimize;
Tevkif edilen, işinden alıkonulan ve hürriyeti kısıtlanan “mevkuf” kardeşlerimize;
Darda bırakılan, kendisine sebepler üstü bir yardım elinin uzanmasına muhtaç olacak şekilde üzerinde baskı kurulan “muzdarr” kardeşlerimize;
Gadre ve haksızlığa uğramış, hak ettiği imkanlar zorla elinden alınmış “mağdur” kardeşlerimize;
Hak etmediği muameleye tâbi tutulan ve zâlimin gaddar eliyle zulme maruz bırakılan “mazlum” kardeşlerimize,
Tez zamanda serbest kalmalarını ve hak ettikleri hürriyet ve imkanlara kavuşmalarını lütfeyle. Öyle ki, bu lütfunun keyfiyeti, Sen’den gayrı “mâsivâ”dan gelebilecek iyiliklerden müstağnî kılacak ölçüde olsun!
Ey “kalbi kırık”ları maiyyetiyle şereflendiren!
Ey “Gönlü mahzunların yanındayım!” buyuran!
Hâlihazırda gönüllerimiz paramparça, mahzun ve kederli. Ne olur, maiyyetini bizlere duyur! Bizi bize terk etmek suretiyle bizleri mahvettirme!
Ey darda kalanların, canı gırtlağına dayananların, dergâh-ı ulûhiyetinin kapısının tokmağına dokunanların çağrılarına icabet buyuran Allah’ım!
Hâl-i pür-melâlimiz Sana ayân.. canlarımız gırtlakta ve son kelime dudakta.. azıcık acı bize.. Hak duygusunun gönlümüzde hâsıl ettiği heyecan ve hafakandan, bâtıl duygu ve düşüncesine karşı koyma cehdi ve gayreti sebebiyle; yeryüzü bütün genişliğine rağmen daraldıkça daraldı; sadırlarımız ve nefsimiz bizi sıktıkça sıkmaya başladı. Ne olursun bizlere tez zamanda ferec ve mahrec nasip buyur!
Allah’ım! Dünyanın dört bir bucağında iman ve Kuran meşalesini tutuşturup canlı tutmaya çalışan kadın- erkek bütün kardeşlerimize ,arkadaşlarımıza ve dostlarımıza bereket ve lütuf ihsan eyle.
Ya İlâhe'l-âlemin ve ya Ekrame'l-ekramîn! Ellerimizi ızdırar ve mahcubiyetle Dergahına doğru açıyoruz. Başka yerlere gitsek, başka vadilerde dolaşsak, cürme, günaha saplansak bile Sen biliyorsun ya Rabbi, vallahi biz başkasına secde etmedik, billahi başkası karşısında bel bükmedik, tallahi başkasının kapısına gitmedik. İşte bu kadarcık sadakatimizle yeniden ahd ü peymanda bulunarak huzuruna geldik. Bizi burada boş çevirmeyip aziz ve payidar eyle ya Rabbi. İhsan edip bizleri kıyamete kadar Kur'an'a hadim eyle ya Rabbi.
Zemin yüzünün zineti…hem bela ve musibetlere karşı sadaka hükmünde olan Risale-i Nur’un okunması ve hane halkımızla birlikte Kur’an Nurlarıyla meşgul olmak, okumak ve dinlemek suretiyle dua ve iltica zamanı olan bu üç ayları ve musibet zamanını ahiret ve sevap için değerlendirmeyi Cenab-ı Hak hepimize nasip etsin ve bu musibeti de alem-i islam hakkında hayırlara kalbetsin. Ve bütün insanlığı her türlü bela, musibet ve salgın hastalıklardan muhafaza eylesin.
Amin Ya Muin! Velhamdülillahi Rabbil alemin…