Özellikle Tuğrul Türkeş'e teklif götürülmesi ve Türkeş'in de bu teklifi kabul ederek seçim hükümeti kabinesinde yer alacağını açıklaması tartışmaların daha da alevlenmesine sebep oldu. MHP'li bir çok ağızdan konuyla ilgili yorum gelirken Milliyetçi Hareket Partisi'nden yazılı bir basın açıklaması geldi.
İşte Milliyetçi Hareket Partisi'nin o açıklaması:
"Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Sayın Şefkat ÇETİN’in, seçim hükümeti için kurulan transfer borsası hakkındaki yazılı basın açıklamasını ilgi ve bilgilerinize sunarız.
Basın Birimi
TÜRKİYE’NİN YENİ HÜKÜMETİ AK-PKK VE DEVŞİRME İTTİFAKIDIR
TÜRKEŞ SOYADINA VE TÜRKLÜK DAVASINA KAÇA İHANET ETTİN?
Seçimlerde tek başına hükümet yetkisi elinden alınmasına rağmen iktidarı paylaşmaya yanaşmayan AKP yöneticilerinin ve Saray’daki Sultan özentisinin gönüllerindeki hükümet modeli ortaya çıkmıştır. Türkiye’yi yeniden seçime götürecek hükümette kabak gibi ortaya çıkan AKP-HDP ortaklığı,transfer edilen devşirmeyle kamufle edilerek algı operasyonu tamamlanmıştır. Türkiye’nin yeni hükümeti AK-PKK ve devşirme ittifakıdır.
Seçim hükümeti kurma çalışmalarını pazarlarda ucuza mal kapatan tüccarlara mahsus kıvraklıkla yürüten AKP’nin, Türkeş soyisminden başka bir kıymeti harbiyesi olmayan şahsı çok önceden tezgâhına düşürdüğü anlaşılmaktadır. AKP daha önce de bir başka Türkeş ismini ihanet projelerine perde olarak kullanmayı denemiş, ancak üzerine sinmiş bölücülük ve hırsızlık lekelerini gizleyememiştir.
Türkiye’de iki aydır koalisyon kurulamamasının sebebi de böylelikle ortaya çıkmıştır. MHP’nin ileri sürdüğü dört şarta burun kıvıran AKP,MHP’nin içine arka kapıdan sızarakdevşirdiği isimden koalisyon sözünü çok önceden almıştır. Böylesine kirlenmiş bir yapıyla ve üstelik bölücü ortaklarına rağmen gizlice görüşerek ahlaksız tekliflerinikabul eden Tuğrul Türkeş, Türk siyasetine yeni bir siyasetçi tipini kazandırmıştır. Belki siyasetçi alınır satılır ama MHP’nin herhangi bir siyasi parti değil, varlığınıbüyük Türk milletine adayan bir dava partisi olduğunu unutmuştur.
Türkiye bundan önce pek çok siyasi transfere şahit olmuştur ancak Ülkücü Hareket için böylesi bir satışın örneği yoktur. Çünkü milliyetçi ülkücü dünya görüşü ve Türklük değerlerine düşmanlığını politikalarıyla ispat etmiş bir siyasi yapıya, üstelik kendi eleştirileri de ortada iken geçebilecek bir karaktere Ülkücü Hareket’te bugüne kadar rastlanmamıştır.Tuğrul Türkeş, daha önce söylediği bütün hakaretleri yalayıp yutarak Tayyip Erdoğan’ın emrine giren Numan Kurtulmuş’u kıskandıracak bir kıvraklık sergilemiştir.
Havasını teneffüs etmeyenler, oradan yetişmeyenler bilmez ama Ülkü Ocaklarımızda gençlerimizin öğrendiği ilk kural şudur; Ülkücülük bir şereftir veşerefin asla tavizi olmaz. Ülkücü Türklük davasını kutsalı bilen ve her türlü menfaatin üzerinde tutan insandır. Türk İslam Ülkücülüğünün efsane Başbuğunun izinden giden milyonlar bu ideallerle yetişmiştir.Ocak yüzü görmemiş, İslam ahlak ve fazileti, Türklük gurur ve şuurundan habersiz bir ismin, bugüne kadar bütün şeref sınavlarından kalmış bir kadroya dahil olmasının şaşırtıcı bir yanı yoktur.
Milliyetçi Ülkücü Hareket 46 yıllık şanlı mazisi boyunca Başbuğ Alparslan Türkeş’in meşalesini yaktığı kutlu Türklük davası yolunda sayısız mücadeleye girmiş, ulusal ve uluslararası bütün güç odaklarıyla boy ölçüşmüştür. Türk milletinin ve devletinin ebed-müddet yaşatılması uğruna ömrünü, canını, kanını sebil etmiş milyonlarca Müslüman Türk evladının gönül verdiği bu kutlu davanın yürüyüşü, her türlü şer odağına ve kahpeliğe rağmen yılmadan yıkılmadan devam etmiştir ve edecektir.
Türkiye’de bugün saflar çok daha netleşmiştir. Bir tarafta yeni Türkiye, ikinci cumhuriyet ve demokratik cumhuriyet söylemlerinin ardına gizlenmiş Türk düşmanları saf tutmuştur. Milliyetçi Ülkücü Hareket ise milli üniter devlet yapısının ve Türklük davasının yegâne savunucusu olarak mücadelesini her cephede tek başına sürdürmektedir.Bugün Milliyetçi Hareket Partisi’ni satanlar, aslında milli bir davadan vazgeçerek gayrı milli cephenin hizmetine girmeyi göze almışlardır. Hele de bu dönekliği gösteren Alparslan Türkeş’in soy ismini taşıyorsa, hem davasına hem de Türkeş ismine ihanet etmiş demektir.
Milliyetçi Ülkücü Hareket’in efsane Başbuğu Türkeş’in soyadını taşıyan bir ismin bölücülerin ortak olduğu bir hükümette geçici bakan olmak için davasını satmasını hiçbir Ülküdaşımız kabul etmez, hoş görmez. Bu davaya gönül verenler demezler mi bu ihaneti yapana: “Ey Tuğrul efendi, Başbuğumuzun emaneti dedik, yıllardır her türlü müptezelliğine, gidişlerine gelişlerine katlandık. Ama geçici bir bakanlık için davayı satana adam denir mi? Ülkücülüğünden taviz verenin şerefi kalır mı? Kapılarına gittiğin bu adamlar, ihanet projeleri için senin soy ismini kullanmak istiyorlar. Tayyip Erdoğan ve maskeli PKK’lılarla aynı safta yer alarak rahmetli Alparslan Türkeş’in kemiklerini sızlattığının farkında değil misin?”
AKP-HDP hükümetine meşruiyet kazandırması amacıyla kaçak saray tarafından devşirilen Tuğrul Türkeş,Ülkücü Hareket’te şahsi bir karşılığı olmadığını çok kısa bir süre içerisinde anlayacaktır. Geçmişteki ATP girişimi ve DYP macerasından ders alsa, bir kere daha aynı hataya düşmez, Ülkücülerin rahmetli babasının hatırına kendisini affettiğini algılardı. Tuğrul Türkeş’in mirasyedi bir evlat olarak kendisini bir kere daha pazarlaması, milyonlarca Ülkücüyü hüzne boğmuştur.
Türkeş soy ismi hepimiz için kutsaldır, saygıdeğerdir. Üstelikkurduğu davaya ve partiye ihanet edenler evlatları dahi olsa alıp götüremeyecekleri ölçüde büyük bir ismi vardır.Fakat Türkeş ismi ancak MHP’de ve Ülkücü Hareket’te anlamlıdır.Türkeş demek Türklük demektir, ağzına Türk ismini dahi alamayanlarla Türkeş ismini yan yana getirmek rahmetlinin misyonuna ve davasına en büyük hakarettir, ihanettir.
Hem Tuğrul hem de kendisini Türklük düşmanlarının kullanımına sunan her kim varsa şunu iyi bilmelidir ki; Ülkücü ülküsünün, ilkelerinin, davasının adamıdır. Soyadı Türkeş de olsa, Tayyip’in yanına giden ancak kendi gövdesini götürecektir. Türkiye’yi tasfiyeden sorumlu bir siyasal yapıya can suyu vermek üzere koşturanlar, ihanetlerinin yanlarına kar kalmayacağından, er ya da geç bedel ödemekten kurtulamayacaklarından emin olsunlar. Milliyetçi Ülkücü Hareket’in şerefli neferleri,makam, mevki ve dünya nimetleri uğruna şerefsizlere hizmet etmek üzere davalarını satanların ihanetlerini asla affetmeyecektir.
1 Kasım seçimleri Türkiye’de milli ve üniter devlet yapısının, Türklük davasının kaderini tayin edecek bir önemde olacaktır. Böylesi bir tarihi dönemeçte milli davanın temsilcisi Milliyetçi Hareket Partisi üzerinde daha çok oyun oynanacağı, baskıların artacağı anlaşılmaktadır. Ülkücü’nün işi hiçbir zaman kolay olmamıştır. Ülkücü her zaman zorluklarla mücadele içerisinde, ihanetlerle sınanarak bugüne kadar ayakta kalmasını nasıl başardı ise, bundan sonra da davasından dönmeyecek ve mücadelesini son neferine, son nefesine kadar sürdürecektir."