EKONOMİK DEPREM BİZİ DE SARSAR MI?

Kim ne derse desin, dünya ekonomik bir krizin içinde.


Sinyalini 1 yıldır alıyoruz, ilk sarsıntıyı Ağustos ayında gördük. Ağustos’taki bulutlu günlerin arkasından birikmiş enerji biraz dağılmış gibi göründü/gösterildi, borsalar rekor kırdı. 3 gün güneş açınca bahar geldi zannettik. Aslında bu, gelen büyük dalganın fark edilememesiydi ya da gizlenmesiydi. Piyasalara yeni yatırımcılar çekebilmenin bir yoluydu belkide. Durum öyle ilginç ki; krizin merkez üssü olan ABD’de Dow Jones 7-8- rekor kırarak 14200’e kadar çıktı. Mesaj verilmişti; tehlikeyi atlattık. Oysa işin aslının öyle olmadığı sonradan anlaşıldı. Belirsizlik dağılmamış, gizlenen dev fay hatları gün yüzüne çıkmıştı. Büyük banka ve yatırım şirketleri yöneticilerinin endişeleri gün geçtikçe arttı. Sebebi gayet açık, subprime mortgage’larda oluşan fonlardaki kayıp karşılanamayacak boyutlara ulaşmıştı. İşin çarpıcı yanına gelince. Ağustos krizinde açıklanan rakamların gerçeği yansıtmadığı bir şekilde ortaya çıktı. Açık; zannedildiğinden ve açıklanandan daha büyüktü. Dedikodular devreye girdi. Bazı bilgilerle de birleşince kalp atışları hızlanmaya, endişe paniğe dönmeye başladı. Dünyanın en büyük bankalarından bir tanesi açığını 4 milyar dolar olarak açıkladı, zamanla 11 milyar dolara kadar çıkardı. Bu tür büyük rakamların gizli kalması zaten mümkün olamazdı. Citibank ve Merril Lynch’in en üst yöneticilerinin istifa ettikleri haberi geldi. Ancak kafalar, “istifa mı ettiler, kovuldular mı?” sorularıyla çalkalandı. 11 milyar dolar olarak açıklanan bir bankanın açığının daha da büyük olabileceği sıkça konuşulmaya başlandı. Krizi tetikleyebilecek açıkların bunlarla sınırlı kalması ümit edilirken geçen hafta İngiltere’nin en büyük 3. bankası Barclays’de de işlerin yolunda gitmediği haberi düştü ajanslara. Haberler arka arkaya gelince mali piyasalar daha büyük çalkantının olabileceği endişesiyle riskli yatırımlardan çekilmeye başladı. Önce Amerikan borsalarında, sonra Uzak doğu ve hatta bizde ‘dünya ekonomik krize girebilir’ endişesiyle yatırımlar dalgalı denizlerden, sağlam limanlara kaydı, kaymaya devam ediyor. Bu cümleleri rahat kurabilmemize rakamlar yardımcı oluyor. DJ 14.200’lerden 13.000’e geriledi. Dolar ve altın yükselmeye başladı. Tipik kriz ortamı refleksleri. Bizim borsamız sınır ötesi harekât gündemdeyken bile ‘bana mısın’ demezken, yukarda bahsettiğimiz tehlikeli gidiş sonrasına 2 günde yüzde 5 civarında kaybetti. Neden yatırım fonları ve büyük bankalar bu kadar açık verdiler? Dünyayı bir krize taşıyabileceklerini neden tahmin etmediler? Bunun ‘siyasi’, ‘spekülatif’, ‘güç gösterisi’ şeklinde özetlenebilecek tarafları olabilir. Ama biz ekonomik yönüne bakalım. Para tatlı. Bütün yatırım fonları deli gibi kar etme peşindeler. Rekabet ortamında maksimum riskten kaçınmıyorlar. Daha fazla fon kullandırmak için her türlü yolu deniyorlar. Balonu şişirdikçe şişirmekten çekinmiyorlar. Limitleri aşmaktan korkmuyorlar. Çalışanlarına verdikleri ikramiyeler akıllara ziyan. Daha çok, daha çok istiyorlar. Tamamen riske dayalı yönetim. Gözünü karartan üst düzey yönetim, planlarını ABD ve dünya ekonomisinde her şey toz pembe gidecek diye yapıyorlar. Bugün gelinen noktanın en özet hali budur. Açığın büyüdüğünü görüyorlar ama böyle devam eder zannediyorlardı. FED, fonların bu hızlı açılımı döneminde enflasyonu frenleme gerekçesiyle faizleri yükseltti. İşte bu noktada işler tersine gitmeye başladı. Ödemeler gecikti, panik başladı. Sonrasında pandoranın kutusu açıldı. Dünya fonlarına yön veren şirketlerin üzerindeki toza üfleyince altından kara delikler çıkıverdi. Bu deliklerin boyutuyla ilgili bilinenler; açıklandığı kadar. Tahmin edilenler; dedikoduların ulaştığı noktayla sınırlı. Piyasadaki panik havası işte bundan. ABD’de tüketici endeksi son yılların en düşük seviyesine geldi. Bu şu demek. Tüketici tedirgin. ‘Harcamamı keserim’ mesajı veriyor. Benzinin galonu 3 doları buldu. Bu bile harcamayı azaltmaya yeter. En başa dönelim. Onlar kriz yaşayınca biz neden etkileniyoruz? Amerika hapşurunca dünyanın hasta olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Amerika’daki harcamalarda yavaşlama olması, başta Japonya olmak üzere pek çok büyük ülkenin ihracatını etkileyecek. Onlarda da yavaşlama olacak. Dolar dengesiz hareket edecek. Tedirginlik dünyanın her yerinde yatırım yapan para tacirlerini en ufak risk gördükleri ülkeden kara-zarara bakmadan çıkmasını beraberinde getirecek. Bütün bu süreçte dünyada bir ekonomik sarsıntı olduğu açıkça görülüyor. Burada görev, tüketicilere ve Merkez Bankalarına düşüyor. Merkez Bankaları’nın piyasa gerçeklerini gözeterek, aynı zamanda enflasyonu da kontrol altında tutarak hareket etmeye devam etmekten başka çareleri yok. Tüketici eğer, harcamayı kısmayıp normal hayatına devam ederse bu kriz derinleşmeden bitebilir. Yoksa piyasaları uçurumun kenarına getiren 10 milyarlarca doların, karşılıksız para aktarılarak kapatılması mümkün görülmüyor. 1998’de Rusya’da başlayan Uzakdoğu krizini 100 milyar dolarlık fonun tetiklediğini unutmayalım. Sakin olalım, uyanık kalalım
<< Önceki Haber EKONOMİK DEPREM BİZİ DE SARSAR MI? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER