Bu karar öncesinde Merkez Bankası, aylık repo ihaleleri düzenleyerek faizin borç alanların belirlediği yüzde 15’le, gecelik ve geç likidite penceresinden olmak üzere yüzde 14.75’le olmak üzere ortalama yüzde 14.80’le para veriyordu zaten piyasaya. Bugünkü toplantıda bu, “tek faiz” olarak resmileştirildi.
Karmaşık bir görünümden tek faize geçilmesi gecikmiş ve yerinde bir karar.Bunun mevcut halde bir sıkılaştırma olduğu söylenemez.
Kaldı ki Merkez Bankası sadece repo penceresi değil, bir o kadar da swap kanalından da TL verdiği biliniyor. Banka orada da yüzde 15’le para verecekse bankalar Merkez Bankası’na swap kanalından döviz vermeye devam ederler mi bilmiyoruz? Yok o kanaldaki faizler düşük tutulacaksa “sadeleşmeden” ya da tek faizden bahsedebilecek miyiz?
Her neyse; nihai olarak bu faiz kararını veren ne Naci Ağbal ne de Para Politikası Kurulu olmadı; Cumhurbaşkanı izniyle olduğuna hiç şüphe yok. “Faizlerin enflasyon seviyesinde tutulması gereğini” söyleyerek faiz artışına yol verdiğini zımnen ilan etmişti.
Ekim ayında yüzde 10.25’lik faizi yüzde 2 puan artıramayan, arttırmasına izin verilemeyen Merkez Bankası’na TL harap olduktan sonra 4.75 puan izin verilmiş olması çok geç.
Merkez Bankası’nın bu faiz artırımı bile “yerinde” karşılansa da son üç aydaki üretici fiyatlarındaki artış ve enflasyon ivmesi, gelecek enflasyon konusunda “iyi olacak, hoş olacak” mesajlarıyla geçiştirilecek bir durum değil.
Merkez Bankası dünkü toplantı karar açıklamasındaki metin, “Kasım ayına ilişkin takip edilen veriler, enflasyonda yakın dönemdeki döviz kuru oynaklığı kaynaklı bir yükselişe işaret etmekle birlikte, para politikasındaki kararlı duruşla beraber bu artışın geçici olacağı değerlendirilmektedir” biçiminde ve fazlasıyla enflasyon ivmesini hafife alır nitelikte.
TÜFE bazlı enflasyonun son 3 aydaki ortalaması yüzde 17’lik bir ivme gösterirken, üretici fiyatları bazlı enflasyonun ise son 3 aydaki ortalaması yüzde 30’un üzerinde.
Bu enflasyon ivmesinin en son ekim enflasyonu da hesaba katılarak hesaplandığı, Kasım ayında da kur artışının devam ettiği, yükseldiği ve yeniden Ekim seviyelerine geri döndüğü dikkate alınırsa geçmişteki maliyet etkisinin ortadan kalkmadığı, yüzde 15’lik faizin de frenlemeye yetmeyeceği açık.