22 Kasım 2005'te Almanya Başbakanı ola Angela Merkel, başbakanlıkta 10. yılını yarın dolduruyor. 1989 öncesi Doğu Almanya'da tanınmayan bir fizikçi olan Merkel, bugün dünyanın en güçlü kadını olarak anılıyor. "Krizlerin Başbakanı" olarak anılan muhafazakar politikacı, mülteci kriziyle birlikte siyasi hayatının en zor günlerini geçirse de hala Almanya'da alternatifi yok.
Almanya'nın ilk kadın başbakanı Angela Merkel Başbakanlıkta 10. yılını geride bırakıyor. 22 Kasım 2005'te Hıristiyan Birlik Partileri CDU/CSU ile Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) büyük koalisyon hükümetinde başbakan olan Merkel, 1949 yılından bugüne Federal Almanya Cumhuriyeti'nin ilk kadın başbakanı olma özelliğini taşıyor.
PAPAZ KIZI OLARAK DÜNYAYA GELDİ, DÜNYANIN EN GÜÇLÜ KADINI SEÇİLDİ
1954 yılında Hamburg'da bir papazın kızı olarak dünyaya gelen daha sonra Komünist Doğu Almanya'da fizik eğitimi alıp doktorasını tamamlayan Merkel, 1989'da Doğu Almanya'da (DDR) Demokratik Başkaldırı (Demokratischen Aufbruch) isimli siyasi hareket katıldı.1990'da ise CDU'ya üye oldu. 1990'da DDR'de Halk Meclisleri Seçimleri sonrasında Hükümet Sözcü Yardımcısı olan Merkel, yine 1990'da iki Almanya'nın birleşmesinden sonraki ilk seçimde partisi CDU'nun Stralsund, Rugen, Nordvorpommern seçim bölgesinden doğrudan Federal Milletvekili seçilerek siyasi kariyerine başladı. 1991'de Helmuth Kohl hükümetinde Federal Aile ve Gençlik Bakanı olan Merkel, aynı yıl Aralık ayında CDU Genel Başkan Yardımcısı oldu. 1994 yılında Federal Çevre, Tabiatı Koruma ve Reaktör Güvenliği Bakanı olan Merkel, 1998 yılında ise CDU Genel Sekreteri görevini üstlendi. 1999 ve 2000 yıllarında partisi CDU'da yaşanan Bağış Skandalı işine yaradı ve bu fırsatı iyi değerlendirerek delegelerin 95,9'lük desteği ile 2005 yılında CDU Genel Başkanı seçildi. 2005 yılında CDU/CSU Federal Meclis Grubu Başkanı olan muhafazakar politikacı, 2005 yılında Federal Almanya Başbakanlığına seçildi. Amerikan Forbes Dergisi tarafından 2006 yılında ilk defa Dünyanın En Güçlü Kadını seçilen Merkel, bu unvanını birçok defa tekrarladı.
ALMANYA İÇ POLİTİKASINDA ÖNEMLİ DÖNÜŞÜMLERİ SAĞLADI
Angela Merkel, 2009 yılında ikinci başbakanlığı döneminde 2005 öncesi, SPD-Yeşiller koalisyonunun başlattığı nükleer enerjiden vazgeçilmesi adımlarını geri çevrimek istiyordu fakat 2011'de Japonya'da Fukişima Nükleer Santrali'ndeki sızıntıdan sonra 180 derece değişti. Almanya'da ilk nükleer santrali kapatan Merkel, nükleer enerjiden vazgeçilerek yenilenebilir enerjiye geçişi savunan bir politikacı haline geldi. 2011 yılında da tasarruf hedefi ile zorunlu askerliği kaldıran Merkel'in diğer önemli adımı ise asgari ücret uygulaması oldu. Sosyal Demokrat Parti'nin ajandası olan asgari ücreti, CDU politikası haline getirdi. Son zamanlarda uyguladığı göç ve mülteci politikasıyla CDU'da önemli değişime imza attı.
TÜRK GENÇLERİNE ÇİFTE VATANDAŞLIĞA YEŞİL IŞIK YAKTI
Almanya'da yaklaşık 55 ülke vatandaşına çifte vatandaşlık verilirken Türklerin bu haktan mahrum edilmesi Merkel'in Türk gençlerine çifte vatandaşlık hakkına yeşil ışık yakmasıyla, bu haksızlık kısmen giderilmiş oldu. 2013 federal seçim sonrası SPD'nin koalisyon şartlarından birisi olan çifte vatandaşlığa "Neden olmasın" diyen Merkel, çifte vatandaşlığa karşı sert tutumu olan partisi CDU'nun tabanında ve kardeş partisi CSU'da büyük bir değişime öncülük etti.
"İSLAM ALMANYA'YA AİT"
Eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff'un "İslam Almanya'ya aittir" sözüyle başlayan tartışmaya uzun süre sessiz kalan Merkel, önce Müslümanların Alman toplumunun bir parçası olduğu vurgusu yaptı ve uzun bir aradan sonra "Wulff'un dediği gibi İslam Almanya'ya aittir." sözüyle Müslümanlara önemli moral verdi.
TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİNE HEP KARŞI ÇIKTI
2005 yılında başlayan Türkiye- AB üyelik müzakerelerinin yürümesine devlet politikası gereği karşı çıkmadığını söyleyen Merkel, her defasında "Müzakerelerin ucu açık""diyerek açıktan Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olduğunu ifade ediyor. Türkiye ile ayrıcalıklı ortaklık fikrinden sonra stratejik ortaklığı savunan Merkel, "Ben de sizin başbakanınızım" açıklaması yaparak Almanya'daki Türk toplumuna sıcak fakat Ankara'ya soğuk bakıyor.
KRİZLERİN BAŞBAKANI OLDU
Merkel, başbakanlığında Eski Başbakanlardan Kondrad Adenauer'in Dış ve Güvenlik Politikası'nda batı ile integrationu (Westbindung) yada Willy Brand'ın Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa Ülkeleri ile siyasi ilişkilerin başlangıcını tanımlayan Doğu Politikası (Ostpolitik) veya Helmuth Kohl gibi iki Almanya'nın birleşmesi gibi büyük bir projeye imza atmasa da krizlerin başbakanı olarak anılıyor.
"EURO BATARSA AVRUPA ÇÖKER"
2007 yılında Amerika'da başlayan ve Avrupa'yı etkileyen finans krizi Merkel'in ilk önemli sınavı oldu. Almanya'da mevduatlara devlet güvencesi verilmesi, araçlarını değiştirmek isteyenlere hurda yardımı ve konjonktür paketleriyle krizi atlatmaya çalışsa da 2009'da baş gösteren İzlanda, Portekiz, İspanya ve Yunanistan'ı iflasın eşiğine getiren krizde Merkel, Avrupa Birliği'ni ayakta tutmak için büyük çaba sarf etti. Euro krizinin tehlikesini "Euro batarsa Avrupa çöker" sözüyle özetleyen Alman Başbakan, Avrupa Birliği'nde mali ve banka disiplinini sağlamak için sert tedbirler alınmasına öncülük etti. Yunanistan'ı iflasın eşiğine kadar getiren krizden başarı ile çıkan Merkel, bu sefer Ukrayna kriziyle baş etmek zorunda kaldı.
"DİPLOMASİDEN GERİ ADIM ATMADI"
Aylar süren gösteriler sonrası 2014 yılında Ukrayna'da Rus yanlısı Viktor Yanukoviç'in devrilerek Rusya'ya kaçması ve Rusya'nın Kırım'ı işgal etmesiyle birlikte Avrupa tekrar Soğuk Savaş'ın eşiğinden döndü. Rusya Devlet Başkanı Vladamir Putin'in sert müdahalesine karşı diplomasi elden bırakmayan Merkel, "Zor anlarda bile konuşulabilmeli" diyerek Ruşçası ve Putin üzerindeki etkisi nedeniyle Ukrayna Krizi'nde arabulucu rolünü üstlendi. Merkel, Rusya ile yaşanan Ukrayna krizinde bir taraftan Avrupa Birliği ülkelerinin ortak dış politika sergilemesi diğer taraftan da krizin diplomasi iel çözülmesi için büyük çaba sarf etti.
MERKEL'İN SİYASİ HAYATINI MÜLTECİ KRİZİ BELİRLEYECEK
Başbakan Merkel, 1990'da başladığı siyasi kariyerinin en zor günlerini yaşıyor. Bu yıl Ağustos ayı sonunda Macaristan'a gelen başta Suriyeli olmak üzere mültecilere yönelik tutum ve davranışların insan onuruna yakışan şekilde olması gerektiğini söyleyerek, "Almanya'nın kapılarını açın" talimatı verdi. Ağustos ayından bugüne yaklaşık 900 bin mültecinin giriş yaptığı Almanya, mülteci akınını kontrol altına alınmakta zorlanıyor. Hala verdiği kararın arkasında olduğunu söyleyen ve "Mülteci krizinden başarı ile çıkacağız" vurgusunu yapıyor. Merkel'in siyasi geleceğinde mülteci krizindeki başarısının önemli rol oynayacağı ifade ediliyor. Partisi CDU'nun oy oranı yüzde 35'e düşse de Merkel hâlâ Alman halkı tarafından yüzde 56'lik destek ile alternatifsiz görülüyor. CİHAN