Çok sesli
toplumda elbet faşistler de, militaristler de, ırkçılar da, yobaz dinciler de bulunacaklardır.
Siyasetin sapmışlarının eğilimlerini programlaştırmış partileri de bulunabilir.
Ama bu eğilimlerin hiçbirisi kendilerini "
Merkez"de görmez.
Siyasi yelpazenin uç noktalarında bulunduklarını kabullenirler.
En gelişmiş
demokrasilerde bile bunlar vardır.
Bu sapkın eğilimlerden bazıları zamanına, yerel ve uluslararası konjonktürdeki dalgalanmalara göre güç de kazanırlar.
Örneğin
Fransa önce Çinhindi'ndeki sonra da
Kuzey Afrika'daki sömürgelerini kaybederken, militarizm ağırlık kazanmamış mıydı?
Soğuk
Savaş Amerikası'nda McCarthyci akım, tüm yönetimi ve siyasal yaşamı etkilememiş miydi?
Daha ötesi Mussolini İtalyası'nda,
Hitler Almanyası'nda, Stalin Rusyası'nda,
Franco İspanyası'nda, Salazar Portekizi'nde, Pinochet Şilisi'nde, faşizm değişik isimlerle
ülke yönetimini de ele geçirmemiş miydi?
Yani ülke yönetiminde ağırlıklarının hissedilmesi bir yana ülkeyi tümden ele de geçirebilirler.
Hatta kitlelerden oy desteği de alabilirler.
Ama ne olursa olsun bunlar
siyaset yelpazesinin "Merkez"inde bulunmazlar.
Geçici durumlar
Eğer kazara yönetimde iseler veya yönetimi etkiliyor olsalar bile, bu geçici bir durumdur.
Şu veya bu şekilde ülkelerin siyaseti normal ve sağlıklı zeminine oturur.
Eğer bu konuda ülkenin iç dinamiği yeterli olmazsa, dışarıdan müdahaleler bile gelebilir.
Çünkü evrensel demokratik siyasi düzene çok aykırı sapkın eğilimlerin bir ülkenin siyasetine ağırlık koyması, sade o ülkenin iç barışını değil, ülkenin jeo-politik konumuna göre bölgesel barışı veya uluslararası barışı bile tehlikeye atar.
Son örnekler Yugoslavya'dan, Afganistan'dan ve Irak'tan verilebilir.
Türkiye'de aktif siyaseti icra edenlerin de, siyasete medya ya da
sivil toplum örgütleri aracılığıyla ağırlık koyanların da, bu gerçekleri asla göz ardı etmemeleri gerekiyor.
Örneğin kendilerini "Merkez
Medya"nın temsilcileri olarak gören ve sunanların, sürekli liberal demokrasi düşmanlığı yapmaları, militarist veya oligarşik otoriterizm eğilimlerini sözde
basın özgürlüğü adına desteklemeleri, aslında başlı başına bir sapkınlıktır.
Klinik bir vaka olarak "Askeri demokrasi" ye örnek gösterilebileceğimiz yakın geçmişimizdeki dönemlerin geride kalmak üzere olduğu kesindir.
Türk Perestroikası
"Rejimi korumak" gerekçesiyle demokrasiye yapılan müdahalelerin meşru sayıldıkları günlerin, artık geçmişte kalması gerekiyor.
Bunun gibi kendi tarihimizle yüzleştiğimiz ve "İnsanlık suçu" oluşturacak toplumsal veya resmi davranışları bilinçle teşrih ettiğimiz günleri yaşıyoruz.
Yaşadığımız günlerde bir çeşit "Türk Perestroikası"nın gerçekleştiğine
tanık oluyoruz.
Artık "Rejim" hukukun devletten de üstün olduğu, hukukun halkın ve demokratik dünyanın değerlerinden kaynaklandığı, sivilliği ve şeffaflığı benimsemiş, temel hak ve özgürlükleri üst değerler olarak kabul etmiş, farklılıkları zenginlik olarak gören bir yapıya girmek zorunda.
Siyasi sapkınlıklarını veya mesleki deformasyonlarını "Merkez"e yerleştirmeye çalışanların
akıl çağına girmelerinin zamanı gelmiştir, geçmektedir.