Meğer ne kadar çok "İddiacı" varmış çevremizde. "İddialı" olanlara da fazlaca rastlıyordum ama "İddiacılar" ın da bu kadar fazla olduklarını hissetmemiştim. Son genel
seçim sonuçlarının tahminine dönük iddialaşmalarla bu gerçek ortaya iyice çıktı.
Bunların en büyük çaplı olanı,
CHP Genel Başkan Yardımcısı
Gürsel Tekin'le Yeni
Şafak yazarı
Osman Özsoy arasındaki iddialaşmadır.
Osman Özsoy bu iddialaşmayı şöyle anlatıyor:
"- Gürsel Tekin
Malatya seyahatimiz sırasında uçakta
12 Haziran seçimlerinden sonra AK Parti'nin kesinlikle
iktidarda olmayacağını iddia edince, dairesine iddiaya girmeyi özellikle ben gündeme getirdim... Onun varlığı benden çoktur, hepsini almayayım, şartlar kısmen adil olsun diye aklıma dairesine girmek geldi... Gürsel Tekin'le iddiamızı seçim öncesinde köşeme taşıyarak kendimi resmen bağlamıştım. Seçim günü tapuyu evraklar arasından çıkardım ve masanın üstüne görünen yere koydum... Beni 13 Haziran sabahı arayacağını ısrarla vurgulamasına rağmen sessizliğe gömülmeyi
tercih etti."
Takım
elbise yeter mi?
Anlaşılan Özsoy'un Tekin'den bir daire alabilmesi galiba gerçekleşmeyecek. Çünkü Gürsel Tekin
Sabah gazetesinin manşetinde yer alan açıklamasında "İddialaştığımız doğru ama
takım elbisesine" diyordu.
Bir başka iddiacının da İnan
Kıraç olduğunu Cüneyt Arcayürek'in Cumhuriyet'teki yazısından öğrendik.
Şöyle anlatıyordu köşesinde iddialaşmayı:
"- 12 Haziran'da CHP'nin birinci parti olacağı konusunda bizimle bahse giren Sayın
İnan Kıraç'ın karşısında Genel Yayın Müdürümüz
İbrahim Yıldız ile benden başka kimse yoktu. Sayın Kıraç, '12 Haziran'da CHP 1. parti olacak. Sizinle bahse girerim' dedi. Bahsi yitirirsek mütevazı bütçemizin olanağı çerçevesinde kendisini ancak yemeğe davet edebileceğimizi söyledik ve ama 'Ya siz bahsi kaybederseniz bize ne vereceksiniz' diye sordum Sayın Kıraç'a. İki kez, altını çizerek 'Ne isterseniz, ne isterseniz!' dedi."
Mütevazı istekler
Cüneyt Arcayürek'in iddiayı kaybeden İnan Kıraç'tan istedikleri de şunlarmış:
"- CHP, ikinci parti oldu. Şimdi pek çok kişi bahsi yitiren Sayın Kıraç'tan 'ne isteyeceğimi' yazmamı bekliyor. İşte yazıyorum:
Erişmek olanağı bulamadığım ilkokul arkadaşım Sayın Rahmi Koç'a, kız kardeşi ilkokul
sınıf ve sıra arkadaşım Sayın Semahat Arsel'e
selam ve sevgilerimi ulaştırmasını istiyorum Sayın Kıraç'tan. O kadar!"
Bir başka iddiacının da arkadaşım
Reha Muhtar olduğunu dünkü Vatan'da yazısını okuyunca öğrendim.
Reha Muhtar da, Tarhan
Erdem'in Taraf'ta Neşe Düzel'e verdiği demeçte söylediklerine karşı iddialaşmak istediğini yazmıştı.
Tarhan Erdem demecinde özetle "
Tayyip Erdoğan tarihe geçmeye çalışıyor... Bu dört yıl
Başbakan kalacak, Cumhurbaşkanı olmayacak... Üç kez seçildiği için, yapabileceği bütün hizmetleri yapıp dört sene için ara verecek" demişti...
At
yarışı gibi...
Reha Muhtar ise "
Hayır Tarhan Bey... Başkan veya Cumhurbaşkanı olarak fark etmez, Tayyip Erdoğan Çankaya'ya çıkacak... 2019'a kadar mutlak orada kalacak... Siyasetin doğası bu..." diye yazmıştı dün.
Yazısını da "Takım elbisesine iddiaya hemen girebiliriz Tarhan Bey" diyerek bitirmişti.
Görüldüğü gibi iddiacıların kazanmaları karşısında elde etmeyi bekledikleri şeyler "Daire" ile "Takım elbise" arasında dolaşıyor.
Canlarını dişlerine takıp partilerini iktidar yapmaya çalışan siyasi liderlerin birer yarış atı gibi bahislere konu edildiklerini öğrendikleri zaman ne hissettiklerini merak etmiyor musunuz? Bence onlar herhalde bu duruma gülüyorlardır. Çünkü onlar kazanınca "İktidar" ı alıyorlar.
Bizim iddiacılar ise "Takım elbise" ile yetinmek durumundalar.
"İddialı" olmakla "İddiacı" olmak arasındaki farkı da bu durum yansıtıyor neticede...