Hafta sonu vaktim oldu,
seçim öncesi dört kez gittiğim, BDP’nin milletvekillerini ikiye katlayarak çok önemli bir başarı kazandığı
Diyarbakır seçimlerine bir de oy oranlarını ölçü alarak, bir de
AK Parti cephesi ve burada liste başı olarak tüm siyasi zorluklara dalgakıranlık yapan
Tarım ve
Köyişleri Bakanı
Mehdi Eker açısından baktım...
Önce on yıllık tüm seçim sonuçlarını önüme serdim... Diyarbakır’ı büyüteç altına aldım...
Yola ilk çıktığı 2002 milletvekili genel seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Diyarbakır’da 67 bin oy almış... Bu rakam, toplam oyların yüzde 16’sına tekabül ediyormuş...
Aynı tarihte
DEHAP ise 236 bin oyla yüzde 56’lık bir
oy oranına ulaşmış...
***
2007 seçimlerinde ise AK Parti’nin oy oranı,
bölgeye yaptığı çok ciddi hizmeti ve doğru seçim stratejisi nedeniyle, yüzde 41 olarak gerçekleşmiş; buna karşın DTP çizgisinin desteklediği adayların aldığı oy oranı ise yüzde 43’e gerilemiş...
2009 İl Genel Meclisi sonuçlarına bakıldığında, DTP’nin seçimde aldığı İl Genel Meclisi oylarının oranı yüzde 59’a çıkmış...
AK Parti’nin aynı seçimlerdeki İl Genel Meclisi oy oranı ise yüzde 30’da kalmış... Bu oran, 194 bin oya tekabül etmekte...
Bölgeye götürülen onca hizmete rağmen AK Parti
iktidarı açısından 2009 yılındaki bu gerileyişin nedeni de aynen bu son seçimlerde olduğu gibi seçilen strateji ve seçilen siyasal dilden kaynaklanmışa benzemekte...
2011 seçimlerinde ise AK Parti’nin aldığı oy 218 bin, oy oranı ise yüzde 32,1 olmuş...
BDP’nin desteklediği
bağımsız adaylar ise 397 bin oyla yüzde 58’lik bir oy oranı yakalamış. BDP, büyük başarı elde ettiği 2002 yılının yüzde 56’lık oy oranını iki puan artırmış iken, AK Parti’nin oy oranı 2007’deki yüzde 41’lik oy oranına göre yaklaşık 8 puan azalmış...
***
Siyasal iktidar, 2009 yılından bu yana PKK’nın ‘devleti’ değil, doğrudan siyasal iktidar partisi AK Parti’yi
hedef aldığına, bölgedeki popüler söylem olan ‘TC’ ile iktidar partisinin yer değiştirdiğine inanıyor...
AK Parti örgütlerine yönelik yoğun saldırıları da buna örnek gösteriyor; taşlı,
molotof kokteylli veya ses bombalı eylemleri,
tabela ve kepenklere yönelik tahribatı, cam kırmayı, eşyalara zarar vermeyi, mahalle temsilcilerinin araçlarını yakmayı, toplantı yapılan yerleri, ev toplantılarını hedef almayı ve benzeri eylemleri sıralıyor...
Tabii asla kabul edilemez olan şiddet, seçmenin özgür iradesiyle oy vermediği,
baskı, tehdit ve saldırıların,
sandık başı hilelerin etkin olduğu iddialarını da peşinden sürüklemekte...
Bölgede fazlasıyla sert bir şekilde çatışarak yarışmış iktidar partisiyle ‘bölge partisi’ açısından karşılıklı suçlamaların bir yere kadar doğruluğu olsa da, AK Parti’nin bu seçimlerdeki temel zafiyetinin izlediği yanlış stratejide aranması gerektiğini düşünüyorum...
***
Bölgeyi iyi bildiğini sanan birisi olarak, yoğun çalışmalarına çok kısa bir süre
tanık da olduğum
Mehdi Eker’in penceresinden duruma bakıp, seçim koşullarını da söylenen ve söylenmeyen tüm yanlarıyla değerlendirince, bu seçimde onun yerinde olmayı pek arzu etmezdim diye düşünüyorum. Bütün bu zor koşullara rağmen 2011 seçimlerinde AK Parti’nin aldığı 218 bin oy ve yüzde 32,1 oy oranında onun olumlu rolünü teslim etmek gerekir.
AK Parti’nin son seçimdeki genel stratejisi göz önüne alındığında, Eker’in dışında Diyarbakır’da bu oranı tutturabilecek çok az isim var.
***
Ateşkesin uzamasıyla bir süre daha rahat nefes alınabilir gibi dursa da, Suriye’de büyüyen
yangın, zaten masanın üzerinde duran ‘
Kürt sorununu’ her an sıcak ana
menü haline getirebilir... Bunun çözümü ise ‘siyasal parti’ olarak yarışmaktan değil, parti taleplerini
demokrasi kurallarında eritmekten,
Türkiye Cumhuriyet’ini demokratikleştirmekten, devleti ‘Türkiye Kürtlerinin de devleti’ haline getirmekten geçmekte...
Seçimin hemen ertesinde, seçim sonuçlarına, bölge açısından da, siyasal iktidar açısından bakınca da benim gördüğüm tablo bu...