Ne bitmez tükenmez bir ezilmişlik ve kötümserlik girdabıymış bu...
Alt yapınız yenileniyor, orta sınıfınız güçlenerek oluşuyor, sanayi üretiminiz de, ihracatınız da, turizm gelirleriniz de artıyor...
Yüzlerce yıl durağan yaşayan kentler birer "
Anadolu kaplanı" olma sürecinde.
Tüm kentler yeni yapılarla dolu, girişimciler
ülkenin yarınına güvenerek sürekli yatırım yapmaktalar.
İtalya ve
Yunanistan gibi ülkeler
ekonomik krizden çıkmak için başarısız
siyasetçilerini kızağa çekerken, sizin siyasetçileriniz istikrarlı bir
büyüme çizgisini yakalamayı başarmışlar ülkede.
Çok yakın geçmişte
küçük bir azınlığın sahip olduğu imkanlar geniş kitlelere de açılmış.
Kaderimiz değişmedi mi?
Geçen Kurban Bayramı'nda 100 bin Türk
yurt dışında, 300 bin Türk de yurt içinde
tatile çıkmış.
Ayrıca alış-veriş yapmak için Paris'e, Londra'ya gitmeye gerek yok.
Alış Veriş Merkezleri tüm kentlerde tüm kesimlerin
hizmetinde.
Biliyorsunuz ki
Türkiye'nin deprem yaralarını saracak kaynakları da var.
Kısacası "Geri kalmışlık" artık bu ulusun kaderi değil.
Kronik sorunları da aşabileceğimizi bilmemiz gerekiyor artık.
Ama
masa başına oturunca yine o "Ne olacak bu memleketin hali" tekerlemesini sürdürmek, vazgeçilmez bir alışkanlık halinde.
Hangi hizmet yarışı
Bir kısım meslek erbabı için de "Siyaset" hala bir hizmet yarışı veya bir vizyon meselesi değil.
Rejim kavgası yapmak veya "ak"a "kara" demek, hala bazılarınca siyaset etmekle eş anlamlı.
Çok partili demokrasimize yapışmış olan bu hastalıklı yaklaşım, gerçekten bıktırdı.
Türkiye'yi hep çözümsüz sorunların
egemen olduğu ve uçurumun eşiğinde bir ülke gibi görenlere, Çin'den ve Hindistan'dan uzmanlar getirip, bu ülkelerde bile böyle bir karamsarlığa rastlanmadığını bunların anlatmalarını sağlamalıyız.
Rusya ve Türkiye
Geçen yaz Rusya'nın Başbakanı Putin "Neden Moskova'dan Yalta'ya gidip tatil yapmak, Antalya'ya gidip tatil yapmaktan daha pa
halı" diye şikayet eden Ruslara "Çünkü Türkler
sivil havacılığı, turizm endüstrisini geliştirip oteller yaparken, biz burada
silah üretimine ve askeri harcamalara ağırlık vermiştik" dememiş miydi?
"Nüfusumuz fazla, kentlerimiz çok kalabalık" diye yakınanlara Hindistan'daki öğrenci sayısının 220 milyon ve bu ülke nüfusunun yüzde 75'inin günde 3.5 TL ile geçinmek durumunda olduklarını mı hatırlatalım?
"Dış borcumuz çok fazla" diyenlere, sadece İstanbul'un nüfusundan 3 milyon daha az insanın yaşadığı
Avrupa Birliği üyesi Yunanistan'ın dış borcunun bizden daha fazla olduğunu mu söyleyelim?
Kim daha uygar acaba?
"Onlar uygar biz değiliz" diyenler Rönesans'ın, Leonardo'nun ülkesi İtalya'nın Mussolini'yi, Reformasyon'un ve Beethoven'in ülkesi Almanya'nın Hitler'i 20'nci yüzyılda nasıl taşıdıklarını neden hiç sorgulamazlar?
Tabii ki eksiklerimiz, aksaklıklarımız da çok fazla.
Ama hepsini düzeltmek, bütün yaraları onarmak için azmimiz de, kararlılığımız da var.
Üstelik bu yolda başarılı adımlar atıyoruz.
İnsan
ailesine her gün "Battık, bittik" dese o aile yıkılır.
Ülkemize de biraz özenli davranmalıyız değil mi?