Anı kitabı okumanın zaman tünelinde yolculuğa denk düşen bir yanı var.
Ama bir Türk siyasetçisinin anılarını okuduğunuzda siz mi geçmişe gidiyorsunuz, geçmiş mi bugüne anlamıyorsunuz. Çarpıcı bir soruyla karşılaşıyorsunuz:
Bu topraklar hiç mi değişmiyor ?
Sanki hep aynı hayatı yaşayıp duruyoruz.
***
Doğduğundan bu yana 159 yıl geçmiş, öleli ise 86 yıl olmuş.
Ahmet Rıza Bey’den söz ediyorum.
Ahmet Rıza Bey kim mi ?
Aslında P24’e kısa bir süre önce yazmaya başladığım “Basın Tarihi” yazılarının ilk başlarında Ahmet Rıza Bey’den söz etmiştim. Çünkü Ahmet Rıza Bey, basın tarihinin hemen başlangıcında yer alan gazetelerden biri olan Meşveret’i çıkaran isimdi.
Meşveret’i ve Ahmet Rıza Bey’i dönemin şartları çerçevesinde hikâye etmiş, genel bilgiler vermiştim.
Doğrusu Ahmet Rıza Bey’e yeniden dönmeyi de pek de planlamıyordum.
Ama bildiğiniz gibi “hayat sen planlar yaparken başına gelendir.”
***
Uzun bayram tatili (*) öncesinden başlayarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde iken de ; “sübliminal faaliyetler” yürütmekten tutuklanıp Silivri’ye konduğumda da yanımda hep Ahmet Rıza Bey var.
Daha doğrusu, öldükten yirmi yıl sonra Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ve 2001 yılında gene Cumhuriyet gazetesi tarafından kitap hâline getirilen Anılar kitabı var.
O minik ama hacimli kitap gözaltı, hapishane demeden benimle dolanıp duruyor. Beraberiz.
Ahmet Rıza’nın çok uzun yıllar boyunca çıkardığı Meşveret’i hep anlatmış ama kendisinin 2. Meşrutiyet’te Meclis-i Mebusan’ın ilk başkanı olduğunu söylememiştim.
Onu da şimdi hatırlatmış olayım.
***
1857 yılında İstanbul’da doğan Ahmet Rıza Bey, 1889 yılında, “ülkenin toplumsal ve siyasal gidişatını kötü bulduğu, devrim ve ıslahat yapılmasını zorunlu gördüğü için Paris’e gitmiş ve II. Abdülhamid yönetimine karşı on dokuz yıl süren kararlı bir savaşıma girişmişti.” O zaman 32 yaşındaydı.
Önce, Padişah’a ülkenin gelişmesi için gerekli gördüğü iyileştirmeleri bildiren tasarılar sunmuş, yanıt alamayınca bunları bastırıp dağıtmıştı. Savaşımı ve ülkece tanınması böyle başlamış ve bu eylemi Meşveret’in yayını izlemişti.
Paris’te istibdada karşı çalışanlar arasında anlaşmazlıklar baş göstermiş ve kimi arkadaşları Ahmet Rıza Bey’den ayrılmışlardı.
Ahmet Rıza Bey, Saray’ın önerdiği para ve rütbelere yüz vermeyerek davası uğrunda her türlü güçlüğü ve sıkıntıyı göze almıştı.
Ahmet Rıza Bey’in anılarını derleyen Haluk Y. Şehsuvaroğlu bu tespitleri yapmış.
***
Ahmet Rıza Bey , Abdülhamid döneminin özelliklerini Anılar’ında şöyle betimliyor:
“Sultan Abdülhamid döneminde, herkesin gözü paradaydı.
Hafiyeler, dalkavuklar hep bağış almayı, ayrıcalıklar kazanmayı düşünürlerdi. Para için şantaj yaparlardı. Parasız bir iş yapmayı kimse düşünmezdi.
Para kabul etmediğim ve yayınlarımı sürdürdüğüm için Saray beni gıyaben yargılayarak mallarıma el konulmasıyla prangaya mahkûm etti.
Bu da yeter görülmeyerek, Paris mahkemesinde aleyhime dava açıldı.
Meşveret yayınlanmaya başladıktan sonra Sultan Abdülhamid’in ilk işi geçimimi engellemek oldu.”
***
Ahmed Rıza Bey sadece tavizsiz bir reformcu, basın tarihinin ilk gazetelerinden biri olan Meşveret’in yayıncısı, 2. Meşrutiyet Dönemi Meclis Başkanı değil, aynı zamanda İttihad ve Terakki’nin de önemli ve etkin kurucularından biridir.
Şöyle yazar :
“İttihat ve Terakki Cemiyet’i ben Paris’teyken kuruldu. Önce adını İstanbul’da İttihad-ı İslam (İslam Birliği) koymuşlardı. Ben değiştirdim.
Biz de türlü uluslar bulunduğu ve bunların tümünün haklarına saygı gösterileceği düşünülerek, ya İttihad-i Osmani (Osmanlı Birliği) demek ya da maksadın daha kapsamlı olduğunu göstermek için İttihad ve Terakki demek uygun olacağını bildirdim. Öylece kabul edildi.”
***
Şunu da hemen söylemeliyim ; Ahmed Rıza Bey’in anılarını okuyup, bu toprakların yüz yıllık kimliğini bir kez daha derinliğine teşrih masasına yatırınca, değişim veya yenilik vaadi ile ortalarda dolaşanların pek çoğunun amaçlarının mevcudu değiştirmek, özgürlük ve refah dağıtmak olmadığını, “yönetimin” başına geçmek, bir daha ömür boyu gitmemek üzere kaptan köşkünü ele geçirmek olduğunu görüyorsunuz.
Özgürlük şarkılarıyla gelip, kara faşizmle biten siyasal hikâyeler hep bu toprakların maceraları.
İttihad ve Terakki de böyle oluyor.
Samimi ve köklü bir değişim olacağını sanan Ahmed Rıza Bey, milletvekili ardından da Meclis Başkanı olmasına rağmen, sosyal ve siyasal bir pozisyon aramadığı için önce mırıldanmaya, ardından yüksek sesli eleştirilere başlıyor.
Bu nedenle de başı beladan kurtulmuyor.
Babamın sevip tekrarladığı bir atasözü vardı :
“Doğru iktidara gelmez, düşmanları ölür”.
***
Benimle birlikte Silivri’de iki yıl boyunca tutuklu kalan Ahmet Rıza’nın anıları ve tespitleri tek bir yazıya sığacak gibi değil.
Haftaya devam edelim.
-----
(*) 2016’daki uzun Kurban Bayramı tatili.
Mehmet Altan bu tatilin ilk günü olan 10 Eylül 2016’da gözaltına alınmış, 22 Eylül’de de tutuklanmıştı. Derhal serbest bırakılmasını gerektiren Anayasa Mahkemesi kararı 11 Ocak 2018’de verildi, ancak beş buçuk ay gecikmeyle 27 Haziran 2018’de uygulandı ve Mehmet Altan o tarihte tahliye edildi. Bu yazıyı Mehmet Altan cezaevine girdiği ilk günlerde yazmış, ancak dışarı çıkarmasına izin verilmemişti.