MEHMET ALİ ŞENGÜL- SAMANYOLUHABER.COM
Kainatın yaratılış vesilesi insanlığın iftihar tablosu Efendimizden (sav) sonra peygamber gelmeyeceğine göre, Kur’an, sünnet ve ilmiyle âmil müfessir ve muhaddislerimizin rehberliğinde din-i mübîn-i islamı temsil eden, samimi, hasbî, fedakar mü’minler; imkanları ölçüsünde, kavli leyyinle tatlı dil güler yüzle, sevgi ve şefkatle bütün insanlığa kucak açmalı, her türlü menfaat ve çıkar düşüncesinden uzak, hak rızası için kullarına Allah’ı sevdirebilme yolunda gayret göstermeli, bununla beraber gönülden Allah’a teveccüh etmiş ehl-i imanı ise, îsar ruhuyla kardeşlerini bağrına basmalı, mü’min kardeşlerini kendi nefsine maddi manevi tercih edecek bir şuurla hareket etmelidirler.
Efendimiz Hz. Muhammed (sav) ve Ashab-ı Resulüllah için Mekke-i Mükerreme yaşanmaz bir hal aldığı bir dönemde, Medine-i Münevvere’de ise birkaç nesil önce Yemen’den gelip Medine-i Münevvere’ye yerleşen, Sa’lebe İbn-i Amr’ın nesli olan Evs ve Hazrec iki kardeş kabile kıyasıya savaşıyor ve birbirinin kanını akıtıyordu.
Allah (cc), Haris İbn-i Enes, Amr ve İyaz İbn-i Muaz’ın içinde bulunduğu on beş kadar ümidini kaybetmeyen gençleri, Allah Resulü ile buluşturmuştu. Bir başka zaman da Es’ad İbn-i Zürare ve Zekvan İbn-i Abdil Kays ile Efendimiz (sav) Mekke’de buluştular. Efendimizin (sav) nasihatleri ve dualarıyla Allah onların kalplerini islama yöneltti.
Mekkeliler her defasında kapılarını, Efendimizin (sav) yüzüne kapatıyordu. Onu dinlemiyorlar, yer yer kendisine ve inananlara sıkıntı veriyorlardı. Buna mukabil Medine-i Münevvere’den gelen o gençler kapılarını ardına kadar açtılar, yıllarca akan kardeş kanını durdurup, Evs ve Hazrec’liler birbirine karşı sevgiyle sarmaş dolaş oldular, yüzleri güldü ve muhabbetle kucaklaştılar. Müellefe-i Kulub olan Allah, kalpleri kin ve nefret dolu olan insanları birbirine sevdirerek kardeş olma imkanlarını lutfeyledi.
Hucurat Sûresi 10. Ayette Cenab-ı Hak; “Müminler sadece kardeştirler. O halde ihtilaf eden kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah'a karşı gelmekten sakının ki O'nun merhametine nail olasınız.” Buyuruyor.
Efendimiz (sav), “Mü’minleri her zaman birbirine merhamet eder, sever ve yardıma koşar halde görürsün. Onlar, biri rahatsız olduğunda diğerleri uykusuz kalarak veya ateşlenerek birbirinin acısını hisseden vücudun organları gibidirler.” Buyurmuşlardır. Bu fedakarlıkları karşılığında mü’minler hep Allah’ın rızasını gözetir, teşekkür bile beklemezler, aksine karşılığında kötülük bile görseler, tavırlarını asla değiştirmez ve mukabelede bile bulunmazlardı.
Ebu Hureyre (ra) Allah Resulünden şöyle naklediyor: “Bir sahabe Allah Resûlüne (sav) geldi: Yâ Resûlallah! Benim yakın akrabalarım var. Onlarla bağlarımı irtibatımı devam ettirdiğim halde, onlar benimle ilişkilerini kesiyorlar. Ben iyilik yapıyorum onlar kötülük yapıyor. Ben onlara tatlı dil güler yüzle davranıyorum, onlar ise cahilce çok sert karşılık veriyor, diye şikâyette bulundu. Onların bu tavırlarına karşı dediğin gibi davranıyorsan, hüzünleniyor ve acı içinde kıvranıyorsun demektir. İyi bil ki, bu halini devam ettirdiğin sürece, Allah’ın yardımı seninle olacaktır.” Buyurdu. (Müslim)
Bütün Peygamberler, Allah nezdinde üstünlüğün yalnız iman ve takva ile olacağını bildirmişlerdir. İslam’da kardeşlik, tefrikadan uzak, kardeşini nefsine tercih ederek, onun maddi manevi her türlü ihtiyaçlarını imkanlar ölçüsünde karşılamaya gayret etmek ve huzur içinde kardeşçe yaşamaktır. İslam kardeşliği; malı, mülkü, imkânı, ilmi, irfanı, zaman ve mekânı, elem keder, sevinç ve tasayı paylaşmaktır. Efendimiz (sav) ruhunun ufkuna yürüyeceği ana kadar insanları kardeşliğe davet etti. Nasıl olması gerektiğini de sözleriyle anlatırken yaşantısıyla da örnek olarak gösterdi.
İslam kardeşliğinin güç ve kaynağı imandır. İmanlarından kaynaklanan ahlak-ı âliye ile mü’minler Allah’ın rızası, Resulüllah’ın (sav) sevgisi ile ellerini ve kalplerini güçlendirirler. Bu ise, dünya ve ahiret saadetini kazanmalarına vesile olur.
İslam kardeşliğinin en önemli unsurlarından biri de ilgi ve alakadır. Bu ise gönülleri fethetmenin en kestirme yollarından birisidir. Bir ömür boyu kardeş kalabilme, karşılıklı fedakârlığa bağlıdır. Kibir, kıskançlık, öfke ve sabırsızlık ve kusur arama gibi zaaflar kardeşliğin yolunu keser, aşılması zor engeller oluşturur.
Bugün hizmet etrafında, aynı kaderi paylaşan ve birbirini Allah için seven, kardeşlik bilincine sahip bulunan, Allah Resulünün (sav) buyurdukları gibi ‘bir vücudun azaları’ gibi birbirine davranma şuurunda bulunan mü’minler, hizmet-i imaniye ve Kur’aniye’nin en güçlü kaynaklarından biridir.
Müslüman yaşadığı birtakım olumsuzluklar yüzünden, kardeşiyle alakayı kesmez. Yanlış ve hatası nedeniyle ona küsüp sırt çevirmez. Birkaç hatası yüzünden imanı başta olmak üzere, diğer faziletli ve güzel yönlerini görmezden gelerek, kardeşini bir kalemde silmez ve onu düşman edinmez. Aksine ona şefkatle yaklaşır, sahili selamete çıkması için kendisine düşen sorumluluğun hakkını verip yerine getirmeye gayret eder.
Efendimizi (sav) örnek alan sahabeler, affedilmesi mümkün değil gibi görünen nice suçları aralarındaki kardeşlik bağlarını koparmamak, irtibatı devam ettirebilmek için, onları örtmesini bilmişler ve affetmişlerdir. Hz. Aişe (r.ah) validemize isnat edilen ifk hadisesi münasebetiyle, Allah Resulü ve müslümanlar haftalar boyunca, münafıkların çıkardığı bu iftira sebebiyle, adeta dünyada iken cehennemi yaşadılar. Annemizin göz yaşları kurudu. Babası Hz. Ebu Bekir (ra) perişan bir vaziyette Efendimizin (sav) yüzüne bakamıyordu.
Bu iftiraya Hz. Ebu Bekir’in hem akrabası hem de bakımını görümünü yaptığı Mistah da katılmıştı. Hz. Ebu Bekir (ra) o kadar kırılmıştı ki, akrabalık ve kardeşliği unutmuş, ona yardımı keseceğine dair de yemin etmişti. Nur Sûresi 22. Ayette Allah teala hazretleri “İçinizden iyilik ve varlık sahibi olanlar, akrabalarına, yoksullara, hicret edenlere bir şey vermemeye yemin etmesinler. Onları affedip bağışlasınlar.” Buyurmaktadır. Bu ayeti duyan Hz. Ebu Bekir (ra) hatasını anlar, af ve mağfiret diler, Mistah’a yaptığı yardımı kesme fikrinden vazgeçer.
Uhuvvet Risalesinde Hz. Üstad bu mevzuya dikkatimizi çekerek şöyle buyurmaktadır. “Ey mümine kin ve adâvet besleyen insafsız adam! Nasıl ki sen bir gemide
veya bir hânede bulunsan, seninle beraber dokuz mâsum ile bir câni
var. O gemiyi gark ve o hâneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın, ne derece
zulmettiğini bilirsin. Ve zâlimliğini, semâvâta işittirecek derecede bağıracaksın.
Hatta birtek mâsum, dokuz câni olsa, yine o gemi hiçbir kanun-u adâletle
batırılmaz.
Aynen öyle de sen, bir hâne-i rabbâniye ve bir sefine-i ilâhiye olan
bir müminin vücudunda iman ve İslâmiyet ve komşuluk gibi dokuz değil,
belki yirmi sıfât-ı mâsume varken; sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen
bir câni sıfatı yüzünden ona kin ve adâvet bağlamakla, o hâne-i mâneviye-
i vücûdun mânen gark ve ihrakına, tahrip ve batmasına teşebbüs veya
arzu etmen, onun gibi şenî ve gaddar bir zulümdür.”
Helaket ve felaketlerin beşeriyeti zillete mahkûm ettiği bu asırda, peygamberlerle temsil edilen bu davaya gönül verip hizmet eden, dünyanın her tarafında Resulüllah’ın (sav) rehberliğinde kullarına Allah’ı sevdirebilme yarışına çıkan çiçeği burnunda gençlerimiz, kendini davaya adamış bay bayan, fedakâr, halis bütün kardeşlerimizin, Allah için birbirini severek hizmete kilitlenip muhtaç gönüllere hakkı duyurmaları ve temsil etmeleri, takdire şayan bir sahabe ahlakıdır.
Fırtınaların sert estiği, dokuz on şiddetinde zelzelenin olduğu, bununla beraber zalimin gırtlağımıza bastığı, hayalimizden geçmeyen isnat ve iftiralara maruz kaldığımız bir devirde, her dönemden daha çok kardeşliğe, yardımlaşmaya, birbirimize karşı müsamaha ile davranmaya, tenkitlerle değil de tekliflerle, eksik ve kusurlarımızı samimiyet ve ihlasla, Kâbe’den daha mukaddes beyt-i hüdâ olan kalbi kırmaktan uzak olmaya ve gönülleri tashih edip tamir etmeye şiddetle muhtacız.
Cenab-ı Hak Al-i İmrân sûresi 103. Ayette şöyle buyuruyor: “Hepiniz toptan, Allah'ın ipine (dinine) sımsıkı sarılın, bölünüp ayrılmayın. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah kalplerinizi birbirine ısındırmış ve onun lütfu ile kardeş oluvermiştiniz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oraya düşmekten de sizi O kurtarmıştı. Allah size ayetlerini böylece açıklıyor, ta ki doğru yola eresiniz.
Yine Enfal sûresi 46. Ayette Cenab-ı Hak: “Allah'a ve Resulüne itaat edin, sakın birbirinizle ihtilaf etmeyin; sonra korkuya kapılıp za'fa düşersiniz, rüzgarınız (kuvvetiniz) gider. Bir de tam manasıyla sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” Buyurmaktadır.
Tüm insanlık tek bir ailedir. Hz. Adem (as) ve Hz. Havva validemizin evlatlarıdır. Bizler Kâbillerin değil, Hâbillerin yolunu tercih etmeliyiz.