Kati Piri; Türkiye'deki basın özgürlüğünden, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna kadar gündemdeki yerini koruyan konulara ilişkin çok önemli değerlendirmelerde bulundu. Hükümetin iddia ettiği gibi 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasının "bir darbe girişimi" olduğunu düşünmeyen Piri, Bu argümanı ne kadar inandırıcı buluyorsunuz? sorusuna "Soruşturmanın darbe girişimi olduğuna yönelik iddialar tatmin edici değil" cevabını verdi. Ankara'da Atatürk Orman Çiftliği'ne yapılan ve inşası için harcanan para ile tartışmaların odağı haline gelen 1000 odalı Ak saray ile ilgili de konuşan Kati Piri, raporuna Ak saray için harcanan parayla ilgili bir bölüm olmayacağını söyledi. Piri, Hollanda başbakanın ikamet ettiği yer hakkında ise şu bilgileri verdi; " Bir sarayı değil, bir çalışma ofisi var. Başbakan normal bir evde yaşıyor. Meclisin hemen yanında bir çalışma ofisi bulunuyor. Meclis başbakanı soru veya toplantılar için çağırdığından ofisin parlamentonun yakınında bulunması pratik oluyor. İŞTE AP'NİN TÜRKİYE RAPOTÖRÜ PİRİ RÖPORTAJININ TAMAMI ''RAPORTÖR OLARAK PARLAMENTONUN ÇOĞUNLUĞUNU TEMSİL EDİYORUM'' S.G: Yanılmıyorsam siz, son 15 yıldaki ilk Sosyalist Türkiye raportörüsünüz. Raportörlük adeta Hıristiyan Demokratların tekelindeydi. Swoboda'dan bu yana ilk sosyalist raportörsünüz. Çünkü biliyoruz ki Hıristiyan Demokratlar Türkiye'nin üyeliğine pek de sıcak değiller. İnsanlar sosyalist bir raportörün Türkiye konusunda daha adil olacağını düşünüyor.
Piri: Bekleyip görelim. Elbette şahıs önemli. Fakat mükemmel bir iş çıkarmış bir selefim var. Bir sosyal demokrat olarak, "Ruijten sağ kanattan olmasına rağmen" şeklinde bir şey söyleyemezsiniz. Sanırım selefim bir raportör olarak parlamentonun çoğunluğunu temsil eden bir tutum seçti. Bir raportör olarak siz, mensubu olduğunuz siyasi grubu değil, en azından parlamentonun çoğunluğunu temsil etmek zorundasınız. Bu açıdan ümit ediyorum ki ben de selefim gibi aynı desteği arkamda bulurum. S.G: Sizin çeşitli kişisel vasıflarınız var. Soyisminiz bize çok aşina geliyor. İsminiz Türkler için iki açıdan ilginç. İlk olarak adınız ünlü Amerikalı şarkıcı Ketty Perry'yi hatırlatıyor. İkinci olarak soy isminiz 'Piri', kulağa Türkçe gibi geliyor. Macar kökenlisiniz. Biliyorsunuz Türkiye'de Macarların Türk asıllı olduğu söylenir. Piri: Bunu daha önce hiç duymamıştım…(gülüşmeler)…Evet 'Piri'nin kulağa Türkçe gibi geldiği hususunda sizinle hemfikirim. Ben de bunun farkındayım. Hem annem hem babam ikisi de Macar. Macaristan'ın batı bölgesinden geliyoruz. Hatta orada doğdum, fakat Hollanda'da büyüdüm. Ama bildiğim kadarıyla geldiğimiz yerde Türk kökenli yoktu. S.G.: Türkiye ile ilgilenirken raportör olarak öncelikleriniz neler olacak? Piri: Raportör olarak elbette ilk olarak AB ile Türkiye arasındaki temel ilişki olan üyelik müzakereleri sürecine bakacağım. Türkiye'nin üyelik müzakerelerini ilgilendiren her şeyi inceleyeceğim. Önceliğim demokrasi, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı olacak. Neden?
''ÖNCELİĞİM HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ VE YARGI BAĞIMSIZLIĞI OLACAK''
AB, birçokları için büyük bir pazar. Fakat sadece sosyal demokratlar için değil, genel olarak bir demokrat için de çekirdek değerlerin AB'nin merkezinde olması gerekiyor. Benim için bu asıl değerler AB'nin merkezindeler. Bu değerler aynı zamanda bizim dış politikamızı oluşturur ve bu, AB'ye girmek isteyen ülkeler için de öncelik olmalı. S.G: Türkiye'nin zor bir süreçten geçtiği bir dönemde bu işi devraldınız. Türkiye, Gezi Parkı olaylarından bu yana sorunlar yaşıyor. Gezi ardından 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları.... Türkiye şu an Kopenhag siyasi kriterleri arasında en çok basın özgürlüğü konusunda tenkit ediliyor. Bu TV programının yayınlandığı kanalın ve temsilcisi olduğum gazete Zaman'ın, cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve dışişleri bakanlığının etkinliklerini takip etmesi yasaklandı. Bu günlerde Türkiye'de medyanın durumu konusunda ne düşünüyorsunuz? Piri: Basın hürriyeti, AB Komisyonu'nun Türkiye ilerleme raporunda da belirtilen bir konu. Türkiye ziyaretim sırasında ben de bunu özellikle nazar-ı dikkate alacağım. Grubunuzun basın toplantılarına katılamıyor oluşuna gelirsek…Medya özgürlüğünün olduğu bir ülkede bütün gazeteciler tüm toplantılara katılabiliyor olmalı. ''MEDYA ÖZGÜR İSE BÜTÜN GAZETECİLER TÜM TOPLANTILARA KATILABİLMELİ''
Elbette kime soru hakkı verecekleri, kimin sorularını cevaplayacakları bakanlara bağlı. Fakat en azından gazetecilerin hükümetin ne söylediğini duyma ihtimali açık olmalı. S.G: Dünyada basın özgürlüğü konusunda her yıl rapor yayınlayan muteber Freedom House son raporunda, 1981'deki darbeden bu yana ilk kez Türkiye'yi "özgür olmayan ülke" kategorisine düşürdü. Basın özgürlüğü konusu Türkiye raporunuzda ne kadar yer bulacak? Piri: Bu can alıcı bir nokta. Medyanın ne kadar özgür olduğu, toplumun nerede durduğu konusunda bir termometredir. Demokrasinin durumu ve hukukun üstünlüğünün vaziyeti konusunda çok şey söyler. Dolayısıyla bu, genel olarak Avrupa Parlamentosu'nun çok dikkat ettiği bir konu. Üye ülkelere bakılırken çok ihtimam gösterilen bir konu. Medya özgürlüğü hususunda problemler gördüğümüzde, bu parlamento her zaman sesini ilk yükseltenler arasında olmuştur. ''BASIN HÜRRİYETİ SÖZ KONUSU İSE İLK SESİNİ YÜKSELTEN AP OLMUŞTUR''
S.G.: Yargı konusuna gelirsek…Özellikle 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasından bu yana Avrupa Parlamentosu'nda, Komisyon'da, Brüksel'de Türkiye'de yargı bağımsızlığı konusunda ciddi eleştiriler yükseltildi. Türkiye'de şu an yargı bağımsızlığı mevzunda ne düşünüyorsunuz? Piri: AB Komisyonu'nun belirttiği endişeleri okudum ve not ettim. Fakat yeni atanmış bir raportör olarak kendi değerlendirmemi yapmadan önce Türkiye'de farklı kesimleri, hükümeti, muhalefeti, sivil toplum kuruluşlarını dinlemek isterim. Diğer taraftan, elbette endişeler mevcut. Bu endişeler bu parlamento tarafından da paylaşılıyor. Türkiye'de gördüğümüz şey -sadece bu raporda değil, önceki raporlarda da- yargı her zaman ziyadesiyle siyasileştirildi. Sadece bu iktidar döneminde değil, geçmişte de bu böyleydi. Uzun yıllardır yargı bağımsızlığının tam olarak uygulanmadığını görüyoruz.
''YARGI BAĞIMSIZLIĞININ TAM OLARAK UYGULANMADIĞINI GÖRÜYORUZ''
S.G.: Güçlerin ayrılığı konusuna gelecek olursak… Örneğin Sayıştay raporları TBMM'de tartışılamıyor. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin, özellikle 17 Aralık'tan bu yana erozyona uğradığı hususunda endişeler var. Piri: Elbette, bir demokraside kuvvetlerin açık ve net bir şekilde ayrılması gerekiyor. Daha önce söylediğim gibi raporumun temelini, komisyonun ilerleme raporu, Avrupa Parlamentosu'ndaki tartışmalar, Türkiye ziyaretim, Türk meslektaşlarımla görüşmelerim oluşturacak. Bu, ortaya çıkacak raporun özünü oluşturacak. Bu konular üzerine odaklanacağız. Rapor açıklandığında sizinle daha detaylı bir mülakat yapmaktan mutlu olurum. Çünkü Komisyonu'nun belirttiği endişeleri sadece kendim devralmaktansa Türkiye'deki meslektaşlarıma bu konuda bir diyaloğa girme fırsatı vermek isterim. S.G.: Rapor takvimi belli mi? Piri: İlk taslak ocak ayında dış ilişkiler komitesinde tartışılacak. Sanıyorum mart ayında da komitede oylanacak. Genel kuruldaki oylama ise nisan ayında. S.G.: 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasına gelirsek…İktidar bunun Gezi parkı protestolarının devamı olduğunu iddia etti. Hükümete göre 17 Aralık yolsuzluk soruşturması "bir darbe girişimi". Bu argümanı ne kadar inandırıcı buluyorsunuz? ''SORUŞTURMANIN DARBE GİRİŞİMİ OLDUĞUNA YÖNELİK İDDİALAR TATMİN EDİCİ DEĞİL''
Piri: Hukukun üstünlüğünün olduğu güçlü bir demokraside ne zaman bir suçlama ortaya atılırsa bunların soruşturulması gerekir. Bu, AB Komisyonu'nun da talep ettiği bir şey. Suçlamalar bağımsız bir şekilde soruşturulmalı. Bu, Türk hükümetiyle olan görüşmelerimde dile getirmeye devam edeceğim bir husus. S.G: Peki şimdiye kadar yolsuzluk suçlamalarının yönü konusunda tatmin oldunuz mu? Piri: Bu bağımsız soruşturmanın vuku bulduğunu henüz görmedik. Böyle bir şey henüz cereyan etmediğinden konuyu dile getirmeyi sürdüreceğim. 'PARALEL DEVLET' İDDİASI
S.G: Aslında soruşturma, şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığı gerekçesiyle geçen ay kapatıldı…Aynı zaman şimdi Türkiye'de hükümetin 'paralel devlet yapısı' teorisi tedavülde. Bir 'paralel devlet yapısı'nın bulunduğunu, tüm fena şeyleri bu yapının gerçekleştirdiğini söylüyorlar. Bu argümana inanıyor musunuz?
Piri: Dürüst olmam gerekirse AP, raportör olarak benden Türkiye'de bir paralel yapı olup olmadığını incelememi ya böyle bir yapı var mıdır yok mudur diye bir hüküm bildirmemi istemeyecek.
''AP TÜRKİYE RAPORU NET KRİTERLERE GÖRE OLACAK''Fakat çok kati, çok açık kıstaslarla Türkiye'de yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü olup olmadığı hususunda değerlendirileceğim. Bütün bu tartıştığımız meseleler için net kriterler belirlenmiş durumda ve raporum da bu kıstaslara göre olacak. S.G: Türkiye'de şu an 'Ak Saray' olarak adlandırılan yeni cumhurbaşkanlığı sarayı konusunda çok hararetli bir tartışma yaşanıyor. Bu konuya Avrupa medyası da yakından ilgi duyuyor. Alman, Fransız ve İngiliz medyasında bu hususla ilgili pek çok şey yazılıp çiziliyor. Türkiye'deki insanlar da "Batı medyası bu saray konusunda neden bu kadar saplantılı?" diye merak ediyor. Siz bunu bir 'takıntı' olarak görüyor musunuz? BATI MEDYASI VE ''AK SARAY'' Piri: Bu medya için bir takıntı değil. Bu tuhaf bir soru (gülüşmeler..) Raportör olarak söyleyebileceğim şey şu ki raporuma saray hakkında herhangi bir şey koymayacağım. Çünkü bu, AB ile müzakerelerin bir parçası değil. Fakat muhtemelen bina için harcanan paranın miktarı sebebiyle saray tartışılıyor. Öyle anlaşılıyor ki cumhurbaşkanlığı sarayı için çok para harcanmış. Ama raporda böyle bir bölüm tabi ki olmayacak.
S.G.: Hollanda başbakanının nerede ikamet ettiğini merak ediyorum. Malum Kral ve Kraliçe'nin sarayda oturuyor. Peki başbakan? Başbakanın bir sarayı var mı veya buna benzer bir konutu ? Piri: Bir sarayı değil, bir çalışma ofisi var. Başbakan normal bir evde yaşıyor. Meclisin hemen yanında bir çalışma ofisi bulunuyor. Meclis başbakanı soru veya toplantılar için çağırdığından ofisin parlamentonun yakınında bulunması pratik oluyor. S.G.: Bunu soruyorum çünkü Türkiye'de ülkenin itibarı ile cumhurbaşkanı veya başbakanın ikamet ettiği bina arasında bir bağlantı olduğu söyleniyor. Bir ülkenin prestiji ile liderlerin konutu arasında böyle bir bağ görüyor musunuz? Piri: Belki de bu sorunun sorulacağı en iyi kişiler Hollandalılar değil. Çünkü Hollanda'da bakanlarımız, hatta başbakanımız fırsat bulduklarında meclise ya da bakanlıklara bisikletle gider. Doğruyu söylemek gerekirse her gün değil ama politikacılarımızın, bakanlarımızın işe bisikletle geldiğini görebilirsiniz. S.G.: Türkiye hakkında konuştuk. Üyelik müzakerelerinin durumu konusunda Avrupa Birliği'ne gelecek olursak…Bazen ben de hükümetin, "Avrupa Birliği, müzakereleri hiç bir şekilde önemsemiyor" şeklindeki hissiyatına hak veriyorum. Türkiye ve Hırvatistan müzakerelere aynı gün başladı. Ancak Hırvatlar 1 Temmuz'da birliğe tam üye oldu. Türkiye ise sadece bir tek fasıl kapayabildi. Türkiye bu günlerde demokratik açıdan iyi bir durumda değilse bunda AB'nin de suçu olduğunu düşünüyorum. AB TÜRKİYE'NİN ÜYELİĞİ İÇİN NEDEN ÇİFTE STANDART UYGULUYOR?
Piri: Öncelikle, gerekli reformları yapmak hükümetlerin işidir. Dolayısıyla bir ülkenin ileriye gidemeyişinin Avrupa Birliği'nin hatası olduğunu söylemek AB'ye çok fazla kredi vermek olur. Bunlar, kendi reformlarını kendileri gerçekleştirebilecek egemen ülkeler. Esasında bu reformları ancak bu ülkeler kendileri yapabilir. Ayrıca Hırvatistan'ı birçok açıdan Türkiye ile mukayese edemezsiniz. Türkiye çok daha büyük bir ülke. Biliyoruz ki Kıbrıs sebebiyle Avrupa Birliği Konseyi'nde blokaj var. Türkiye'nin üyeliği AB içinde hararetli bir şekilde tartışılmaya devam ediyor. İşte bu yüzden yeni Türk hükümetinin, yeni Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır'ın 'AB'nin yeniden birinci öncelik' olduğunu söyleyen açık bir Avrupa stratejisi ortaya koymasından mutluyum. Bizim de şu an çok bir şey olmuyormuş gibi görünen müzakere sürecini canlandırmamız gerekiyor. Sizin de söylediğiniz gibi bu fasıllar üzerinde birçok veto var. Bu parlamento 23. ve 24. fasılların açılması için çağrı yapmaya devam edecek. Çünkü bu fasılların üyelik sürecinin özü olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla bunlar hususunda Türk hükümeti ile daha yakın irtibat kurmalıyız. Bunun dışında yeni Avrupa Birliği Komisyonu'nun Türkiye-AB ilişkilerine yeniden ivme kazandırmayı hedefleyen 'pozitif gündem'e devam edeceğini ümit ediyorum. Üyelik müzakereleri dışında daha yoğun bir işbirliğinin yollarını araştırıyoruz. S.G: Dile getirdiğiniz noktayı anlıyorum. Elbette reformlara devam edilmesi Türkiye'ye ve hükümete bağlı. Diğer taraftan AB üyeliğine teşvik söz konusu olmalı. Beşinci genişleme dalgasına bakarsanız AB üyeliği hedefinin aday ülkeler için bir teşvik olduğunu görürsünüz. İşte bu teşvik, bu manivela Türkiye'ye gelince kaybolmuş gibi gözüküyor. İşaret ettiğim nokta burası. Piri: Elbette bu kısmen AB tarafının hatası. Türkiye ile iletişim belki de daima en iyisi ya da en samimisi değildi. Fakat bu parlamentonun, azınlık haklarına saygı gösterilen, hukukun üstünlüğünün güçlü olduğu müreffeh bir Türkiye'yi, Avrupa Birliği içinde çok iyi karşılayacağını düşünüyorum. Bu nihai hedefe doğru giden sürecin hem Türkiye hem de AB için çok önemli olduğunu düşünüyorum. S.G.: 23. ve 24. fasıllardan bahsettiniz. Bence bunlar çok kritik fasıllar. Biliyorsunuz Avrupa Birliği Komisyonu genişleme stratejisini değiştirdi. Artık müzakereler ilk önce bu fasıllarla başlayacak. "Türkiye'yi temel hak ve özgürlükler konusunda tenkit ediyorsunuz, diğer taraftan ise temel haklarla ilgili 23. (Yargı ve Temel Haklar) ve 24. (Adalet, Özgürlük ve Güvenlik) müzakere fasıllarını bloke ediyorsunuz." diyen Türk politikacıların haklı olduğunu düşünüyorum. Burada büyük bir çelişki var. Piri: Avrupa Birliği Komisyonu ilerleme raporunda bu müzakere başlıklarının açılması yönünde çağrı yaptı. Bu parlamento da aynı çağrıda bulunuyor. Fakat Avrupa Birliği Konseyi'nin nasıl çalıştığını biliyorsunuz. Üye ülkelerin fasıllar konusunda veto hakkı var. Bu iki fasıl da bir üye ülke tarafından veto edilmiş durumda. Bununla birlikte nirengi noktasının ne olduğu sır değil. Yargı bağımsızlığından bahsettik. Diğer taraftan bu fasıllar hala açılmamış olsa bile Türk hükümetinde bu konular üzerinde açık bir ilerleme kaydetme arzusu görüyorum. S.G: Dış politika konusuna gelecek olursak. Suriye, IŞİD, Irak…Hollanda hükümetinin, Türkiye'nin politikasını eleştirdiğini görüyorum. Ankara ise Avrupa Birliği'ni Suriyeli mülteciler konusunda yeterince yardımcı olmamakla tenkit ediyor. Siz bu tartışmada kendinizi nerede konumlandırıyorsunuz? AB'nin mülteciler mevzuunda Türkiye'ye yardım için yeterince bir şey yaptığını düşünüyor musunuz? Türkiye'de biliyorsunuz 1.6 milyon Suriyeli mülteci bulunuyor. AB'NİN IŞİD POLİTİKASI Piri: Bu konunun Batı medyası tarafından yeterince öne çıkarılmadığını düşünüyorum. Türk hükümeti gerçekten de büyük bir insani yardım yapıyor.
S.G: Türkiye'nin bu konuda hakkıyla takdir edilmediğini mi söylüyorsunuz? Piri: Bu konu, kafi derecede vurgulanmadı. Giderek artan insani dram, çoğunlukla Türk halkının omuzlarında.1.6 milyon mülteci. Kobani'den 48 saat içinde yaklaşık 200 bin kişi Türkiye'ye kaçtı. Bu, herhangi bir AB üyesi ülkede toplum üzerinde korkunç bir yük ve baskı oluşturur. Dolayısıyla bu açıdan Türkiye'nin Avrupa Birliği'nin desteğini istemesi haklı. Geçenlerde genişlemeden sorumlu AB Komiseri Hahn'ın özellikle Türkiye'nin insani yardımlarına destek vermek üzere yeni bir ekonomik paket açıkladığını biliyoruz. S.G: Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB'nin Suriye konusundaki tutumunu eleştiriyor. Avrupa'nın sadece Kobani ile ilgilendiğini, Suriye'nin diğer bölgeleri ile ise ilgilenmediğini söylüyor. Sizce bu eleştiri adil mi? Bu tenkit, Türk halkı ve Türk gazetecileri açısından adil gözüküyor. Çünkü gerçekten de Halep başta olmak üzere ülkenin diğer şehir ve kasabaları Esed güçleri tarafından bombalanıp yerle bir edilirken Avrupa'dan pek bir ses çıkmadı. Fakat Kobani ise tüm dikkatleri çekmiş gözüküyor. Piri: İnsanlar hoşlansın ya da hoşlanmasın Kobani, IŞİD'e karşı mücadelenin sembolü haline geldi. Elbette bu bölgenin Türkiye sınırına yakınlığı, olup bitenlerin gün be gün fotoğraflar-görüntülerle yansıyor olması, Kobani'nin hararetli bir şekilde tartışılmasını sağladı. Kobani şimdi bu savaşı kimin kazanacağına konusunda bir sembol oldu. Bu IŞİD mi olacak yoksa Türkiye'nin de dahil olduğu uluslararası koalisyon mu? S.G.: Son olarak, Kürt meselesinin önemli konularınızdan biri olacağını zannediyorum. Kürt meselesi konusunda ne yapacaksınız? Avrupalılarla, Türk yetkililerle çözüm süreci mevzuunda görüşecek misiniz? Bu konuda ne yapmayı planlıyorsunuz? ''ÇÖZÜM SÜRECİNİN DEVAM ETMESİ ESASTIR''
Piri: Doğru söylüyorsunuz. Bu, önceliklerimden biri olacak. Çünkü Kürt meselesi (temel) haklarla ilgili. Bu sorunun yıllardır toplumda büyük bir kutuplaşmaya yol açtığını gördük. Komisyon'un, bu konuda yapıcı adımlar ortaya koyan son Türk hükümetinin, ilerleme raporunda haklı bir şekilde takdir ettiğini düşünüyorum. Türkiye'ye komşu bölgede neler olup bittiğini görüyoruz. Çözüm süreci üzerine birçok ilave gerilim geliyor. Dolayısıyla bu sürecin devam etmesi esastır. Bu konuyu meslektaşlarımla temaslarımda gündemde tutmaya devam edeceğim ve Kürt partisinin yetkilileriyle görüşmekten mutlu olacağım. S.G: Sayın Piri, programımıza katıldığınız için çok teşekkür ederim. İrtibat halinde kalacağımızı ümit ediyorum. İnşallah söylediğiniz gibi raporunuz açıklandığında sizinle yeni bir mülakat yapacağımızı umut ediyorum. Çok sağ olun.