Sefer Can / Tr724
Ağırlıklı olarak Zaman Gazetesi yazar ve çalışanlarıyla Feza Gazetecilik
bünyesindeki diğer yayın organlarının mensuplarının yargılandığı
davalarda skandallar bitmiyor. Suç unsuru içermeyen ve çoğu sanığın
sadece isminin yazılı olduğu iddianamelerle ilk adım atılmıştı. Ortalama
400 gün sonra mahkeme karşısına çıkabilen gazeteciler, kovuşturma
aşamasında eşine rastlanmamış uygulamalarla karşılaştı.
Bazı sanıklara
tahliye veren mahkeme heyetleri duruşma savcısıyla birlikte açığa
alınarak haklarında soruşturma açıldı. Mahkemenin tahliye kararını
uygulamamak için sanıklar hakkında aynı suçlamalarla yeni soruşturma
başlatıldı. Bir yılı bile dolmayan duruşmalarda defalarca heyet
değişikliği yaşandı. Bilhassa taşradaki davalarda henüz iddianamesi bile
hazırlanmamış gazeteciler bulunuyor. Süreçteki diğer skandalları arşive
havale edip bugün yazarların ağırlıkta olduğu davada savcının
mütalaasını irdelemek istiyorum. Tek kelemiyle özetlemek gerekirse
‘böyle başa böyle tarak’ denilebilir. Duruşma savcısının ‘performansı’
süreçte görev yapan meslektaşlarını aratmıyor.
Savcı, ‘FETÖ’nün medya ayağını yazacağım derken en basit bilgileri
bile hatalı vererek muhteşem bir giriş yapmış. Başlangıca Sızıntı
Dergisini koymuş. Ancak Wikipedia’da bile 1979 yılında çıkmaya başladığı
yazılıyken savcı tarihi 1986’ya taşımış. E haklı tabii Wikipedia’ya
Türkiye’den girilemiyor. Adamcağız VPN ile girip suç işleyecek değil ya!
Zaman Gazetesi konusunda tek rakam farkıyla amorti kazanmış: 1987
demiş. Bu cümleleri takip eden bölümde öyle büyük bir çam devrilmiş ki
tarih hataları sevap gibi kalmış.
DEVAM EDEN DAVA KUMPASMIŞ!
Savcı Cem Üstündağ, bir bölümü Yüce Divan sıfatıyla Anayasa
Mahkemesi’nde devam eden Ergenekon ve Balyoz davaları için ‘sözde darbe
soruşturmaları’ ifadesini kullanmış. Zaman Gazetesi, Aksiyon Dergisi,
Cihan Haber Ajansı, Cihan Radyo ve Irmak Televizyonu’nun “Türk Silahlı
Kuvvetlerine yönelik Ergenekon, Balyoz gibi sözde darbe soruşturmalarını
haklı göstermeye çalışan bir yayın politikası izlediği,” savı ileri
sürülüyor. Oysa bahsi geçen davalar devam ediyor. Yargıtay’ın bozma
kararından sonra yeniden yargılama yapan İstanbul 4. Ağır Ceza
Mahkemesi, Ergenekon davasında eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve
bağlantılı suçu işledikleri iddia edilen aralarında Dursun Çiçek, Nusret
Taşdeler ve Hasan Iğsız’ın da olduğu 18 kişinin dosyasını ayırarak Yüce
Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’ne gönderdi. Diğer sanıklar
bakımından karar için 26 Nisan 2018 tarihine gün verildi.
Balyoz’da ise Çetin Doğan’ın aralarında bulunduğu yedi sanık hakkında
verilen beraat kararının bozulması için Yargıtay’a temyiz başvurusu
yapıldı. Yargıtay bu konuda son hükmü tesis etmiş değil. Yani savcı AYM,
Yargıtay ve yerel mahkemenin kararını beklemeden hükmü vererek hem
hukuku katlediyor hem de suç işliyor. Sanıklar hakkında suç uyduruyor.
Savcı Üstündağ aynı hatayı Tahşiyeciler davasıyla ilgili de işliyor.
Temyiz sürecini yok farz ederek kafasına göre hüküm veriyor. Tetikçi Cem
(Küçük) ile Savcı Cem arasında bir fark arıyor insan…
BU BİR YOLSUZLUK SORUŞTURMASI…
ABD’deki Reza Zarrap Davasında Türk Hükümetinin tuttuğu avukatların
bile rüşvet ve kara para aklama suçlamalarını kabul ettiği bir ortamda
yolsuzluk hakkında haber ve yazı yazmanın suç olmasının hukukta
karşılığı yok. Üç yıl önce kaleme alınmış metinlerin 15 Temmuz’la bağını
kurmak ise savcıların hayal gücünü epeyce zorlamasına yol açıyor.
Ülkenin önde gelen yazarlarından ‘Sanık’ Ahmet Turan Altan, “Yolsuzlugˆu
eles¸tirmek nasıl oluyor da darbeye zemin hazırlamaktır. Bu durumda
s¸edit bir dille yolsuzlugˆu eles¸tiren muhalefet liderleri benim
dıs¸ımda sayısız yazar, s¸u anda hükumetin paralelinde yazanlarda dahil,
gazeteciler, televizyoncular, milyonlarca halk kitlesi de mi darbeyi
hazırladı, böyle s¸ey olur mu sayın hakimler.” Şeklinde isyanının dile
getirmişti.
Mümtazer Türköne de yargılamanın aslında 17-25 Aralık davasına
dönüştüğünü ve bunun AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istemediği sonuçlar
doğurduğunu dile getirdi. Yazarlar doğal olarak yolsuzluk eleştirisinin
darbeyle ilgisi bulunmadığını izah etmeye çabalıyor. Ve bunlar
kayıtlara geçiyor. Hem iddianame hem de mütalaadaki alıntılardan
savcıların Erdoğan açısından ‘kötü niyetli’ olduğu bile öne sürülebilir.
Mesela Ali Bulaç için: “Sanığın 27/12/2014 tarihinde zaman gazetesinde
yayınlanan yazısında yolsuzluğun nedenlerini tartıştıktan sonra yazısını
‘bizim gibi gırtlağına kadar yolsuzluğa batmış toplumlarda dindarlar
nasıl kolaylıkla yolsuzluğa bulaşır’ şeklinde bir soruyla bitirdiği,”
şeklinde alıntı yapmış. Başka bir alıntıda “Sanığın 29/12/2014 tarihinde
aynı gazetede yayınlanan yazısında yine yolsuzluk konusunu işlediği,”
deyip bırakmış. Mümtazer Türköne’nin dediği gibi bu aslında 17-25 Aralık
yargılaması, o amaçla hazırlanan dosyaya 15 Temmuz sosu eklenmiş
sadece.
DELİL’ BULMAK İÇİN ÇIRPINMALAR
Alkan’ın bir isyanı da araba alım satımı ya da diğer ticari
işlemlerden darbe delili çıkarmaya oldu: “Böyle iddianame mi olur,
kocaman adamlarız, yani s¸urada iki günlük ugˆras¸tıgˆımız s¸eylere
bakın yani, çıldırıyorum, yok araba alım satımı, yok efendim s¸u
s¸irkete ortak oldun mu olmadın mı ve bizim halimiz. Üç müebbetlik ceza
talepleri dügˆün s¸ekeri gibi etrafa serpis¸tiriliyor,” İddianamedeki bu
garabet mütalaada da devam ediyor. Savcı, yayın görevi olmayan
sanıkları mahkum ettirebilmek için iddianamedeki absürtlüğü sürdürüyor.
Normalde en fazla ticaret mahkemelerinin konusu olabilecek iddiaları
darbe davasının delili olarak zikrediyor.
Savcılığın ‘yurt dışına kaçarken havaalanında yakalanan’ sanıklarla
ilgili delilleri komik nitelemesini hak ediyor. Hakkında herhangi bir
adli kontrol hükmü bulunmayan şüpheli olduğundan bile habersiz kişileri,
ellerinde gidiş dönüş biletiyle havaalanında yakalamışlar. İbrahim
Karayeğen ve Orhan Kemal Cengiz bu minvalde soruşturulan yüzlerce
sanığın bu dosyadaki temsilcileri.
Bankasya’ya para yatırmak da bu süreçte öne sürülen hukuksuz
gerekçelerden. Çalışılan şirket maaşları oradan ödediği için savcı biraz
zorlanmış. Maaşını hemen çekmeyip bankada bekletenler diye bir suç
uydurmuş, Ali Bulaç’ın ağır suçlarından(!) biri bu. Ali Bulaç demişken,
savcı, 1971 yılında Yüksek İslam Enstitüsü sınavlarına hazırlanabilmek
için cemaat evlerinde 6 ay süre ile kaldığını yakalamış! En ağır
suçlarda dahi zaman aşımı 20 yıl, arada çıkan üç affın bütün suçları
sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırdığı gibi hukuksal itirazların
anlamı olur mu? Bilemiyorum.
MÜTALAA ZENGİN GÖRÜNSÜN DİYE
Savcılık, mütalaasını zengin göstermek için midir nedir; insanların
çalıştığı gazetenin twitter hesabına giriş yapmış olmalarını da saymış.
Savcıların en fazla kızdığı ifadeler ‘yargılanacaksın, mahkemelerde
hesabını vereceksin’ cümleleri. Oysa mahkeme hukuk içinde hesap sormayı
önerir ve meşrudur. Hukuk içinde hesap sorma çabası darbenin
alternatifidir. Beyin cidarlarını zorlayarak “Esasen yurtta sulh
konseyinin 15 Temmuz gecesi TRT ekranlarından zorla okuttuğu bildirinin
pek çok yerinde darbenin gerekçelerinden biri olarak yolsuzluğun
gösterilmesi tesadüf olarak görülmemelidir.” bile denmiş. Söz konusu
bildiride terörle etkin mücadele, insan hakları gibi kelimeler de
kullanılıyor. O kelimeleri kullananları niye toplamamışlar? Bir dönem
Meclis sitesinden bile indirilebilen 17-25 fezlekesini bilgisayarında
bulundurmak da suç haberiniz olsun.
Şahin Alpay’a isnat edilen suçlardan biri Fethullah Gülen’in
kardeşinin vefatı üzerine taziye mesajı göndermek. Hasbi Gülen’in
cenazesine katılanlardan birkaçı şöyle: Binali Yıldırım, Hayati Yazıcı,
Numan Kurtulmuş, Recep Akdağ. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı
Cemil Çiçek ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise taziyelerini bildirmiş.
Ne güzel hukuk değil mi?
İRONİDEN ANLAMAYAN SAVCI NESLİ
Ahmet Turan Alkan’ın savunmasında dikkat çektiği bir husus Türk
toplumunun ironi ile imtihanıydı. Savcıda hastalığın ileri derecede
olduğu anlaşılıyor. Alkan’ın “ordunun meclis savunma komisyonuna
bağlanacağı bir darbe girişiminin taraftarı olacağını söylediği,” yazı
ne yazık ki suç delilleri arasında yer alıyor.
Zaman Gazetesi’nin Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesindeki davalarını takip eden avukat Orhan Kemal Cengiz’in
hakkında ise şu cümleler dikkat çekiyor: “Sanığın örgütün güdümündeki
Gazeteci ve yazarlar Vakfının 2014 yılı Ocak ayında Abant ilçesinde
yapmış olduğu bir toplantıda söz alarak “Arkadaşlar tamam, AKP bir sürü
antidemokratik uygulamalar yapıyor ama herkes olan bitenin farkında,
Cemaatin de hükümeti devirmeye çalıştığını biliyoruz, bari bize numara
yapmayın. Ayıp oluyor” şeklinde sözler söylediği,”. Çok düşündüm, benim
hayal gücüm savcının buradan nasıl bir suç ürettiğini çıkarmaya yetmedi.
Başka bir sanıkta “makrube (aslı maklube) isimli yemeğin hazırlanışı
sırasında çekildiği tespit edilen video kayıtlarının bulunduğu, söz
konusu yemeğin örgüt mensupları arasında alışkanlık halini almış bir
etkinlik olduğu,” tespit edilmiş. Sanığın evinde F, D, L, K, G, C
serilerinden olan 24 adet birer dolarlık banknotun ele geçirilmiş. Yurt
dışında okuyan çocuğunun çantasındaki paralardan bir dolarları seçip
almışlar. Tam 24 tane ve her seriden. Savcı sanığın Cemaatteki konumunu
bir dolar serisine göre tespit etmeye kalktıysa devreleri yanmıştır.
Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü Faruk Akkan’ın oğlu ile yazışmaları da
zehir hafiyenin gözünden kaçmamış: “Fatih’im Moskova isimli bir kişi ile
yapmış olduğu görüşmede “Fatih’im abilerine ulaşınca haber ver”
şeklinde sözler söylediği, benzer konuşmaların aynı kişiyle çok uzun bir
süre devam ettiği…”
HİÇ YAKALANMAMIŞ SANIĞA CEZA TALEP EDİLİYOR
Absürtlüklerin yanında hukuk skandalları gölgede kalıyor gibi ama
ihmal edilebilecek hatalar değil. Mesela hiç yakalanmamış ve ifadesine
başvurulmamış bir şüpheli hakkında ceza talep ediliyor. Mahkeme
salonunda hazır olduğunu sanıyor olabilirler.
“Fethullahçı yapının militanlarından Yurt ATAYÜN isimli eski
polis müdürünün sosyal medya hesabı üzerinden “sizin en büyük hatanız
Hoca Efendiyi sıradan bir hoca, cemaatini de cami cemaati sanmanız oldu.
Geçmiş olsun” şeklinde paylaşımda bulunduğu…” Savcı bilhassa yazarların
tamamı için bu cümleyi kurmuş. 30 Temmuz 2014’ten beri tutuklu bulunan
Atayün’ün bu mesajı atması fiili olarak imkansız. Ayrıca harakiri
yapması ve Erdoğan’ın 17-25 Aralık soruşturmalarıyla ilgili bütün
tezlerini kabul etmesi anlamına geliyor. Gerçekten böyle bir mesaj olsa
bizzat Erdoğan üstünde tepinirdi. Yurt Atayün ile hiç bir bağlantısı
olmayan ‘Kahraman police’ diye açılmış ve şu an aktif olmayan bir
hesaptan atılmış provokatif bir tweet, Şahin Alpay, Ali Bulaç dahil
bütün yazarların suçlanmasına gerekçe yapılıyor.
Büyük skandallardan biri şu tespit: “Her ne kadar sanık hakkında
ayrıca TCK 311 ve 312. maddelerinde yazılı suçlar nedeniyle kamu davası
açılmış ise de; her iki maddenin gerekçesi incelendiğinde bu suçların
TCK 309/1 maddesinde yazılı anayasayı ihlal suçuyla birlikte işlenmesine
yasal olanak bulunmadığı anlaşıldığından, sanık hakkında müsnet suçlar
nedeniyle açılan kamu davasında ceza verilmesine yer olmadığı,”
İddianameyi hazırlayan savcı, onaylayan başsavcı, kabul eden mahkeme,
bitme aşamasındaki yargılamada kanunen mümkün olmayan bir talebi fark
etmemiş. O kadar eleştirdiğimiz duruşma savcısı Cem Üstündağ’a bir alkış!
YAZI KAYNAĞI