Semih Ardıç / TR724
MCKİNSEY YA DA IMF NE FARKEDER!
Bir anda herkes McKinsey mütehassısı kesildi.
“Memleket elden gidiyor.” diyenlerden “Kozmik odadaki bütün sırlarımız ABD menşeli bir müşavirlik firmasına teslim edilemez.” diye haykıranlara kadar herkeste sloganlar müşterek: “Kahrolsun ABD”, “Kahrolsun emperyalizm”, “Kahrolsun McKinsey”.
Sağ ya da sol hepsi ABD muhalifliğinde ittifak etti.
MAKULİYET ÇİZGİSİ KAYBOLDU
Anadolu’da “sloganlar” ve “semboller” mevz-u bahis olduğunda “münevver” diye takdim edilenler bile makuliyet çizgisinden uzaklaşabiliyor.
Evvela şu tespiti yapmalıyız…
*Türkiye içine düştüğü girdaptan tek başına kurtulabilir mi?
*Hiçbir tavsiye, müşavirlik, mali destek almaksızın kriz aşılabilecek mi?
*Beşeri sermayeden maddi sermayeye kadar elde avuçta kalmış kaynaklarla ekonominin belini doğrultabilir miyiz?
Yukarıdaki suâller gibi onlarca suâlin cevabı: “Hayır, mümkün değil”. Acı hakikati kabullenmeden, hasta, üstelik yoğun bakım ünitesinde bir hasta olduğumuza kendimizi ikna etmeden muhtemel teşhis ve tedavilerden netice alınamaz.
İKTİDAR NİHAYET KRİZİ KABULLENDİ
Türkiye’de iktidar, “Dış mihrakların manipülasyonu, kriz mriz yok.” hezeyanından krizi kabullenme safhasına geçmek mecburiyetindeydi.
Bunu yaparken ne kadar tutarlı hareket ettiği elbette dikkatle takip edilmeli.
McKinsey ile imzalanan mukaveleye dair benim de şerhlerim olmakla beraber ortalıkta uçuşan mesnetsiz iddialarla da bir yere varılamayacağını görmemiz lazım.
İktidarın krizi kabullendiği bir yerde muhalefetin, hele hele ana muhalefet partisinin beyanları top yekûn “yabancı kuruluşlarla anlaşmayalım” reddiyesinden ibaret.
IMF OLMASA 2001 KRİZİNDEN ÇIKABİLECEK MİYDİK?
O halde muhalefet de tutarsız davranmaktan vazgeçmeli. Şu hususu vuzuha kavuşturmalı.
Aynı muhalefet, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) ekonomide başarısız olduğunu ve 2001 krizinin akabinde Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) hazırladığı ıslahat (reform) takviminin ekmeğini senelerce yediğini belirtiyor.
Bu ne manaya geliyor? Krizden çıkışta ve sonraki senelerde elde edilen başarılarda IMF’nin payı inkâr edilemez, öyle mi?
McKinsey eleştirilirken “IMF’den beter” tabiri kullanılıyor. IMF ya da diğerleri size silah zoru ile anlaşma imzalatmıyor ki!
MÜŞAVİRLİK ŞİRKETİ İLE İCRA AYNI DEĞİL
Üstelik McKinsey sıradan bir müşavirlik şirketi. İcraya dair bir fonksiyonu yok, olamaz da.
Ne istediğinizi söylersiniz, hedeflerinizi açıklarsınız. O da size hedeflere nasıl ulaşabileceğinize dair rota çizer. Uymak, kale almak tamamen size kalmış.
Yeni Ekonomi Programı’nın (YEP) yabancı müşavirlik icap ettirecek bir vasfı olmasa da iktidar bir taşla birkaç kuş vurma hevesiyle böyle bir anlaşma imzaladı.
İktidarın derdi başka. O ABD ile girdiği manasız bilek güreşinin mağlubiyetini unutturmak için takla üstüne takla atıyor.
McKinsey ile anlaştıklarını beyan ederek ABD’nin, Beyaz Saray’ın gönlünü alabileceklerini zannedecek kadar saf dilli olduklarını cümle âleme gösterdiler.
HATADAN DÖNMEDEN KRİZ BİTMEYECEK
McKinsey de gelse Deloitte da gelse Türkiye’nin mevcut krizden çıkışı için son üç-dört senede işlenen hatalardan rücu edilmesini tavsiye edecektir.
Hukuka rücu etmeden, mülkiyet hakkını, ifade hürriyetini demokratik standartlara çıkarmadan yatırımcı Türkiye’ye itimat etmeyecek.
Tek adamlık ihtirasından vazgeçilmedikçe siyasî ve iktisadî kriz derinleşecek.
McKinsey 23 senedir Türkiye’de faaliyet gösteriyor. Öyle esrarengiz, yer altı bir şirket değil. Dünyada 44 ülkede 83 ofisinde 10 binden fazla çalışanıyla devletlerden büyük holdinglere kadar geniş bir yelpazede müşavirlik hizmeti veriyor.
Her şirkette olduğu gibi onların da başarısız olduğu projeler var. Müşterilerine servet kazandırdığı projelere de imza atan bu şirket, toptancı bir yaklaşımla kategorize ediliyor.
KAMU İLE İLK DEFA ÇALIŞMAYACAK
Türkiye’de Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) ile de çalıştı. Halen Türkiye’nin en başarılı bankaları ile teşrik-i mesaisi devam ediyor.
1926 senesinden beri faaliyet gösteren ve yeniden yapılanma (re-organizasyon) bahsinde rüştünü ispat etmiş bir şirket gelmiş geçmiş en büyük felaket gibi takdim edilmemeliydi.
Bana kalsa anlaşmaya lüzum yoktu. Maksat YEP’in takibi ise Hazine bürokratları zaten o işi yapıyordu.
Bu şerhi düşerken Türkiye’nin öyle ya da böyle IMF desteği almak mecburiyetinde kalacağını tekrarlıyorum.
McKINSEY ŞİRKET HEKİMİDİR
McKinsey kurtarıcı değildir, sadece şirket hekimidir. Teşhiste bulunur, reçeteyi yazar. Ağır vakalar için McKinsey tek başına kifayet etmez.
Türkiye hukuktan iktisata, kamu maliyesinden para politikasına kadar farklı dallarda mütehassıs isimlerden müteşekkil heyetin tanzim edeceği ayrıntılı bir rapora muhtaç.
Üstelik o raporda yazılan ilaçları almasını sağlayacak maddî destek de şart.
Dolayısıyla başlıkta “McKinsey ya da IMF ne farkeder!” ifadesi tamamen ironiktir. McKinsey ne IMF ne de kaynak temin edebilecek başka bir kuruluştur.
İktidar IMF ile anlaşmadan kriz reçetesini hazırlatabileceğini zannede dursun Türkiye ekonomisi savruk ve tutarsız tarz-ı siyaset yüzünden her geçen gün ümitsiz bir vakaya dönüşüyor.
KALICI TEDAVİDEN ESER YOK
Bugün McKinsey için sarfedilen tenkitlerde işin esasına dair tespit yok. İktidar geç de olsa krizi inkâr etmekten vazgeçmiştir.
Mamafih kalıcı tedavi yerine pansuman tedavi ile vaziyeti kurtaracağını zannederek kendi ağırlıklarının (müktesebatının) esiri olmuştur.
McKinsey ile piyasayı oyalamak yerine IMF’nin acı reçetesini yudumlamayı göze alabilselerdi yakın vadede bir umut ışığı belirebilirdi. Artık böyle bir ihtimal yok.
İktidar da muhalefet de 81 milyonu sembollerin atlı karıncasında oyalamaktan vazgeçmeyecek.
Kriz yeni başladı…