Barbaros Kartal / Tr724
KİMSE GEÇMEDİĞİ İMTİHANIN MASUMU DEĞİL
Başlık güzel bir sözün biraz değişmiş hali. Kimse kimseyi kınamak ya da ayıplamak konumunda değil. Hele hele bugün ülkede yaşanan zulüm, işkence ve baskı ortamında. Bunu başa yazıyorum ki bundan sonra söyleyeceklerimin bunun ışığında anlaşılması istediğimden.
420 gündür mahkeme yüzü görmeden tutsak halde hapishanede bulunan Zaman yazarları ve yöneticilerinin duruşmalarında bazılarının söyledikleri kimimizi üzdü, kimimizi kızdırdı. Hayal kırıklığı yaşayanlar oldu. Ben de az çok bazı kimseler için hayal kırıklığı yaşayanların arasındayım.
Evet çoğumuzun duymak istedikleri bunlar değildi. Gönül, her birinin tarihe birer manifesto bırakmasını istiyordu. Orada olmalarının tek sebebinin Erdoğan’a biat etmedikleri olduğu gerçeğinin altını çizip buna göre savunma yapmalarını… Büyük isimlerdi, aydın olarak tanınan isimlerdi.
Beklentinin gerçekleşmemiş olmasının sebepleri var. Bu sebepleri düşünmeden yargıya varmak bu yazarlara ve yöneticilere haksızlık olur.
Önce empati. Biz o şartlarda olsak neler derdik acaba? Hepimiz hakkı haykırabilir miydi? Yaptıklarımızın hiçbiri suç değil burası da bir mahkeme değil engizisyon mahkemesi der miydik? O kadar kolay değil orası. Hangimiz kısıtlı bilgi imkanı ve kısıtlı savunma hakkı dahilinde hayat boyu inandıklarımızı savunabilirdik. Bunun herkes için mümkün olmadığını diğer davalardan da gördük. Gerçekçi olalım.
Bu insanlar 420 gündür birer esir muamelesi görüyor
Bir kere bu insanlar hapishanedeler. Ve önceki medyatik davalardan çok farklı olarak büyük baskı ve sindirme yöntemleri ile karşı karşıyalar. Aileleri tehdit altında. Bütün hayatları boyunca elde ettikleri maddi birikimlere el konuldu ya da tahdit altında. Doğru bilgiye erişmeleri neredeyse imkansız. Avukat görüşmeleri kısıtlı ve kayıt altında. Kitap ve gazete imkanları sınırlı. Kitap ve gazete imkanı olanlar pek az sayıda yayına erişebiliyor. Hücrelerinde seyredilebilen kanallar malum. Bu insanlar 420 gündür birer esir muamelesi görüyor.
Bu insanların çoğu ileri yaşlarındalar. 70’i yaşını geçkin insanların çok ciddi sağlık sorunları ile küçücük bir odada esir olarak yaşamalarının zorluğunu ancak tahmin edebiliriz, bilemeyiz. Bu şartların psikolojilerine menfi tesir ettiğini yadsıyamayız. Torunları yaşındaki insanların hakaretlerine, küstah sözlerine muhatap kalıyorlar. Hayattaki en değerli şeyi özgürlüklerini kaybetmiş durumdalar.
En önemlisi 15 Temmuz’un yaşandığı gerçeğini hesaba katmadan söylediklerine bakmak da imkansız. Bırakın hapistekileri, dışarıda olup da bir çok haber kaynağına ulaşma şansı olan, 15 temmuz ile ilgili senaryonun nasıl parça parça döküldüğünü gören, ülkedeki diktatörlüğün her geçen gün nasıl azdığına şahit olan insanlardan benzer sözler duymuyor musunuz? Bırakın camia ile bir dönem sadece gönül bağı olmuş yazarları, yıllarca cemaat içerisinde bulunmuş bilfiil vazifeler almış yadsınamayacak sayıda insanın da kafası karışık değil mi? Her gün onlarca televizyon kanalı, gazete ile yapılan propagandanın tesirinin olmaması mümkün mü? Nedir bu 15 temmuz işi, kim bu Adil öksüz, kim bu siviller? Bunları sorgulamıyorlar mı? Kıyısından köşesinden de olsa darbeye karışılmış işte diyenlerin sayısı az mı? Durum böyle iken 420 gündür suçsuz ve sebepsiz yere hapis yatan insanların da benzer sözler söylemesine çok da takılmamak lazım.
Neden Taşgetiren gibi olmadın denmemiş miydi?
Duruşmalardan gelen notlar, öğrenilenler oldukça kısıtlı. Davaları takip edenlerin bazısı sadece çok flaş şeyleri aktarıyor. Cemaate yönelik itham olduysa öncelikle bunlar dolaşımda. Savunmaların tam metinlerini okumadan bir yargıya varmak da etik olarak doğru değil. İlk başta canınızı sıkan bir sözün önünü arkasını okuyunca fikriniz değişiyor.
Bu yazarlar Zaman Gazetesi’ne el konulduğu Mart ayında hapse atılmış olsaydılar kesinlikle verdikleri ifadelerde ne terör örgütü ne de bir pişmanlık olacaktı. Ancak hiç bir şekilde ilgilerinin olmadığı bir darbe tiyatrosundan dolayı içeride olduklarını hissetmeleri zor bir imtihan. Zaman’dan ayrılıp havuza geçmiş cemaate saydırmaya başlamışlar gibiler olmamalarının bedeli ödettiriliyor. Zaten birisi için neden Taşgetiren gibi olmadın denmemiş miydi?
İnsan demeden edemiyor böyle ifade verdiler bari salıverilseler. Ahir ömürlerinde çektikleri son bulsa. O da mümkün olmuyor. Çünkü onları orada tutun bir mahkeme ya da kanun değil. Malum zatın iki dudağı arasında bir söz. Onları ilk gözaltına aldıkları zaman ters kelepçe yaparak kameralarının karşısında yürüten adamın tatmin olması mümkün değil çünkü. Onun duymaktan hoşlanacağı şeyleri söylemek bir zalimin haklı olduğunu söylemekten başka bir şey değil.
Herkesin sorduğu, söylediği şey aynı. Neden bir Ahmet Altan çıkmıyor? O da aynı şartlar altında değil mi? Zaten bu soruyu sormak durumunda kaldığımız için Ahmet Altan bir Ahmet Altan. Bir de medyatik davalar gündem olduğu için ve tanınan gazetecilerin söylediklerini duyduğumuz için dimdik duranların pek azını öğrenebiliyoruz. Bazı yerlerde mahkemelerde sanıklara 3-4 cümleden fazla söz ettirilmiyor. Bir çok davada bir çok kişi yiğitçe savunma yapıyor. Burada isim vererek kimseyi zor durumda bırakmamak için geçiyorum ama en az Ahmet Altan kadar dimdik savunma yapanların metinleri tarihe şeref levhası olarak geçecek.
Kaçtılar, gittiler biz kaldık sözünü içerideki insan söylerse bir yere kadar anlarım. Bu yazarlardan da söyleyenlere bir nebze hoşgörü ile bakılabilir. Doğru ve insaflı bir söz değil, bu lafı etmiş bir çokları için bambaşka şeyler de söylenebilir ama gerek yok. Kimse birileri dışarıda olduğu için içeride değil. Yalnız başkası söylediği zaman bir anlamı yok. Mahkemelerde adalet olmadığını görüp, bizzat tanık olup sonra adaletin olmadığı mahkemelerde yargılanmak için sıraya mı girecekti insanlar? Adalette değil ama adaletsizlikte eşitlik öyle mi? Dışarıdan gazel okuyanları sallamıyorum bile. Bu sözleri Can Dündar için de söyleyeceksiniz. Yurt dışındaki onlarca solcu, Kürt, Alevi, eski AKP’liler için de söyleyeceksiniz. Bir liste çıkarın bakalım kim nerede. Bir gün işi gücü bırakıp bunu yapacağım çok mahcup olacaksınız ama ben yurt dışında olan insanları gayet haklı bulduğum için kimsenin adının geçmesini istemiyorum.
Kimi tarih olur, kimi tarihe geçer. Herkes kendi hikayesini yazıyor
Evet, son tahlilde ülkede yaşanan zulüm ortamında ve ülkenin giderek büyük bir felakete doğru yuvarlandığı bir anda şu yazar bunu söylemiş bunu demiş o kadar da önemli değil. Klasik tabirle büyük resim birilerinin cemaati nasıl göstermek istediği ya da gördüğünden çok daha farklı. Ülke çok kötü bir yere doğru sürükleniyor. Her akşam izlenen Fetö kj’li masalların sonu çok kötü bitecek.
Allah herkesin yardımcısı olsun. Suçsuz, sebepsiz yere yatan insanlara ne söylerlerse söylesinler özgürlüğüne kavuşmaları için dua etmeye devam etmek lazım. 20 yıla yakındır cemaatin gazetelerinde yazan, televizyonlarında konuşan kişilerin cemaate terör örgütü, bir suç örgütü demeleri üzer. O kadar. Yarın buradaki davalar biter gider, zalimler defolur gider, yaşananlar unutulur geriye bu sözler kalır. Kimi tarih olur, kimi tarihe geçer. Herkes kendi hikayesini yazıyor.
Aydın olmak alim olmak da bir vazo gibiymiş bir kere kırıldı mı yapıştırmakla tamir olmayan. Ahmet Altan’ın bu sözü ile bitirelim: “Boşuna beklemeyin. Ben sizin korkutabileceğiniz bir adam değilim. Önümdeki birkaç yıl için arkamdaki onlarca yılı korkaklık ederek çöpe atacak biri de değilim”.