Hilmi Ziya Ülken'in 1931'de yayınlanan Aşk Ahlâkı kitabı vardır. İnsanı ahlâki varlık olarak tanımlar. Ülken, insan ile ahlâk arasındaki ilişkiyi: "lemin mihrakı insandır. Ham gerçeğe katılmış her ne varsa insanın eseridir, onun içindir. İnsan ise her şeyden önce ve en önemli vasfıyla ahlâkî varlıktır. Ahlâkî varlık demek bireyin eylemleriyle kamulaşması; parçanın kişilik halinde bütüne açılması demektir." cümleleri ile açıklar.
Nurettin Topçu'nun da 1934'de Fransızca yayınlanan eseri İsyan Ahlâkı’nda; fikri olarak olgunlaşan bireylerin eylem tarzını ele alır. Din ile çelişmeyen ahlâk, varlığı anlamlandırmada çok önemli bir vicdan gözüdür. Ahlâkı olmayan bir bireyin varlığı anlamlandırması nizama ve işleyişin ahengine ters olacaktır. Hür düşünceden mahrumdur çünkü fikir namusu yoktur. Bugün beyaz dediğine yarın çok rahat siyah diyebilir. Menfaati olan yerde kuş devedir, deve kuştur böyleleri için...
Hür düşüncede esas; bireyin ahlâki ,dini temel kaideleri bilmesi ve pratik etmesidir. Bu değerlerden mahrum birey hür düşünceyi sûistimal eder. Yazdıkları ,söyledikleri savrulma ve hezeyandır. Günah işleme özgürlüğü gibi, başkalarına küfürler, hakaretler etme gibi bir hezeyanı savunur, savrulur. Rönesans anlayışında da felsefe, bilim, maddeye yöneliş olurken, metafizikten, insani değerlerden, ailevi bağlardan uzaklaşma olmuş, egolar etrafında dünyalar kurulmuştur.
Hür düşüncenin temelini kendimiz olma, evrensel etik değerlerden kopmamak, vicdanın rağmına hareket etmemek oluşturur. İstikamet çizgisi belirler düşüncenin kalitesini. Ama olgunlaşan, önyargıdan uzak, müsbete doğru değişebilen ve bu değişimi itiraf edebilen bir hür düşünce anlayışı asıldır. Yoksa tersi de, ben bak hiç değişmedim! Yaklaşımı da ayrı bir bağnazlık, hür düşünceden uzaklıktır.
Hür düşüncedeki temel hedef ; okumanın, düşünmenin, yazmanın, duyguların baskı ve tahdit altına alınmaması için mücadele etmektir. Hürriyetlere saygılı olabilmek, düşüncenin özgürce seyahatini sağlayabilmektir. Kaba kuvvet ve fikirleri daha doğmadan öldürme hür düşüncenin en büyük düşmanıdır. Başka inançlara saygılı olmayan, egosunu fikir sayan ve başkalarına bu fikirlerini dayatan zayıf karakterler de hür düşüncenin önünde en büyük engeldir. Susturamadığı tüm düşünceleri zindanlara atmak, gerekirse canını almak tiranların ve düşünce hürriyetinin baş düşmanı despotların en bariz özelliğidir.
Hür düşünceyi kollektif şuur ile bir topluluk yeniden ihya edebilir. Yeryüzünde skolastik ilim anlayışından sıyrılmış, ahlâki ve evrensel değerler ile donanmış, geçmişi ve geleceği sentezleyebilmiş, varlığı anlamlandırabilen, konumlandırabilen, kalp ve kafa arasındaki tıkanıklıkları açabilen, hür düşünce ve hür iradenin önünü açacak bir topluluk , bir deha yeniden insanlık çapında bir doğuma sebeb olabilir. İşte o gün, hür düşünce gerçek anlamına ve konumuna yükselecektir.
Mevlânâ'nın deyişiyle, "akl-ı türâbî, akl-ı semâvîye inkılâp etmezse", en yüksek mantıklar bile mantıksızlığa düşmekten kurtulamazlar.
Teklif ve önerileriniz için;
Twitter: @ErtugrulIncekul