Aynı dönemin paydaşı olmaktan, ölümlerine sadece seyirci kalmaktan ötürü insanlığımdan utandığım iki can; Garibe Gezer ve Halime Gülsu.
Medyadan duyduğum ve hikayesini okuduğumda çok üzüldüğüm Garibe Gezer herşeyden önce bir insan, bir kadın, bir vatandaş. 1994 Mardin Dargeçit doğumlu .
Genç yaşlarda örgüt yöneticiliği yapıyor.
Ağabeyi Bilal Gezer Kobane eylemleri sırasında kimliği belirsiz kişiler tarafından öldürülüyor.
Diğer ağabeyi Mehmet Emin Gezer'de öldürülen kardeşinin hesabını sormak için İlçe Emniyet Müdürlüğüne gittiği esnada silahlı çatışma çıkıyor ve ağır yaralanıyor. Sonra belden aşağısı felç oluyor.
Garibe Gezer, 2018 yılında Kütahya'da yakalanarak mahkemeye çıkarılıyor.
Çıkarıldığı mahkemede suçu sabit bulunan Gezer, müebbet hapis cezası sonrasında 28 yıl hapse mahkum ediliyor.
Ayrıca Garibe’nin annesi, babası, kardeşleri ve kendisi ile birlikte 9 aile ferdi hakkında peş peşe soruşturmalar açılıyor
Kandıra 1 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 24 Mayıs’ta önce darp edilip, yerlerde sürüklenen Garibe Gezer, süngerli oda işkencesine ve kadın gardiyanların cinsel işkencesi ile karşı karşıya kalıyor. Yaşadıklarını anlatmak isteyen 28 yaşındaki Garibe, önce intihar girişiminde bulunuyor, ardından ise götürüldüğü hastanenin kötü tavırlarının mağduru oluyor.
Yılmıyor Garibe ve yaşadıklarını mektup aracılığı ile bildirmek istiyor ama mektuplarına el konuluyor. “Yaşadıklarım duyulsun” diyen Garibe, bu defa ailesi ile haftalık telefon görüşmesini fırsat bilip, bir bir anlatıyor yaşadıklarını ama bu defa da anlattıkları nedeniyle hücreye konuluyor. 5 gün tutulduğu hücreden çıkar çıkmaz, gördüğü fiziksel ve cinsel işkenceyi fırsatını bulduğu ilk anda önce savcılıkta ardından ise İnfaz Hakimliği’ne anlatıyor.
Ama çabaları sonuç vermiyor. Yitirilen umutlar insanda yitirilen hayatlara dönüşebiliyor. 10 Aralık İnsan Hakları gününde bir kadın mahkum daha maalesef hücresinde canına kıyıyor. Arkasında birçok sorularla ve yakınlarının gözyaşlarıyla bu dünyadan göçüp, gidiyor...
Halime Gülsu 1984 Tarsus doğumlu.
İngilizce Öğretmeni olan bir eğitim gönüllüsü. Tıpkı sizi bizi yetiştiren öğretmenlerimiz gibi…
Halime öğretmenin çocukluğunun köyde geçtiğini belirten ailesi buruk bir tebessümle şunları anlatıyor : ”Köyde su olmadığı için merkeple su getirirdi. Ekmek yaparken annesine yardım etmeyi çok severdi. Biraz meşakkatli bir hayat yaşadık. Arkadasları ile iyi geçinirdi. İlkokulu köyde bitirdikten sonra Kuran kursuna gitti. Daha sonra Tarsus`ta süper lisede okudu. 2011 yılında Gaziantep Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandı.
Meş’um 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra çiğ köfte sattı, mazlumlara finansal yardımda bulundu diye hapse atılıyor.
Zor günler yaşıyor içeride, ölümcül rahatsızlığına rağmen tedavi hakkı engelleniyor ve ilaçları verilmiyor. Kendisi ‘kronik sistemik lupus eritematozus’ hastası idi.
10 kişilik koğuşta 21 kişi kalmak zorunda bırakılıyor. Hastalıkları gözardı ediliyor ve insani en temel hakları engelleniyor. Yargılanmayı beklerken ilaçları verilmiyor ve gerekli tıbbi destekten mahrum bırakılıyor.
Halime Gülsu, vefatından 4 gün önce kaleme aldığı dilekçede şunları yazıyor:
“Görevli polisler tarafından ailemi aradıkları yönünde verilen bir kağıdı imzaladım. Ancak tutuklanarak cezaevine gönderildikten sonra ağabeyimle görüşüm esnasında o dönem aranmadığını, hatta ilaçlarla ilgili bir bilgisinin olmadığını söyledi. Gözaltındayken bir hafta sonra günlük olan ilacı yazılı bir kağıtla gönderemediğim için görevli polisler yüzünden tarafıma ulaştırılmadı. Evde bulunduğu halde ilacımın iki haftalık 2 dozunu gözaltındayken alamadım. Cezaevi kuralları gereği revire çıkmak için defalarca, sayısını dahi hatırlayamadığım, üzerinde ‘acil’ ibaresi düştüğüm dilekçelerime cevap dahi verilmedi ve revire de götürülmedim. Bu arada hastalığım tekrar nüksetti, halsizlik, yorgunluk ve eklem ağrılarım tekrar başladı. Ayrıca mide bulantılarım da başladı. Tekrar dilekçe yazdım ve revir görevlilerince dahiliye servisine sevkim yapıldı. 112 acil servisten ambulans geldi. Ambulans görevlileri hastalığımı anlattığım halde tansiyonumu ve nabzımı ölçerek, ‘İnşallah bir şey olmaz.’ diyerek beni koğuşuma geri gönderdiler. Cezaevindeki görevli infaz koruma memurları, yalan söylediğimi düşünmekteydiler ve beni azarlamaktaydılar. Hastalığım son derece ciddi ve ölümcül bir hastalık olup, gözaltına alındığım günden itibaren tutuklu bulunduğum ve dilekçeyi yazdığım bugüne kadar dilekçe içerisinde bahsettiğim olayda görevini ihmal eden, savsaklayan sıralı tüm görevliler için Mersin Emniyet Müdürlüğü, TEM şube müdürlüğü, Tarsus Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Tarsus Devlet Hastanesi’nde gerekli işlemlerin başlatılmasını talep ediyorum.”
Halime öğretmen yaşatılanlara daha fazla dayanamayarak 2 ay 10 gün sonra yaşamını yitirdi.
Devletin koruması gerekirken cezaevinden cansız bedeni çıkan Halime Gülsu’nun ölümüyle ilgili yapılan suç duyurularıyla ilgili Tarsus Kaymakamlığı idari soruştruma izni vermedi. Mersin Cumhuriyet Savcısı Zeki Topaloğlu, Halime öğretmenin ölümünden kimsenin sorumluluğu olmadığını belirterek dosyayı kapattı.
Evet dosyasını kapattık denilen Halime öğretmenin ne hukuk önünde ne de ötelerde henüz dosyası kapanmadı.
Nice Garibe’ler, Halime’ler bu vatanın evlatları hazin bir şekilde sonbahar yaprakları gibi bir bir solduruluyorlar. Geride gözü yaşlı, yüreği buruk aileleri, yakınları kalıyor.
Türkiye’de kış bütün şiddeti ile mazlumların üstünde kendisini hissettiriyor ve alınan her ah memleketin bir çivisini daha çıkarıyor. Mahalle ayrımı yapmadan insan hakları ihlallerini başta aydınlar sonra tüm vicdan sahibi herkes dile getirip, sahip çıkmadan demokrasi ve hukuk bu ülkeye gelmeyecektir.
Bunca veballe , vicdan yoksunluğu ile dibe batış kaçınılmazdır.
Teklif ve önerileriniz için;
Twitter: @ErtugrulIncekul